Cedi Osman: “G-League’e Gitmeyi Kendim İstedim”

2017-12-12T16:21:09+00:00 2017-12-12T16:21:09+00:00.

Semih Tuna

12/Ara/17 16:21

Eurohoops.net

Cleveland Cavaliers forması giyen milli oyuncumuz Cedi Osman, Basketball Insiders’a bir röportaj verdi.

By Spencer Davies / Çeviri: Yılmazcem Özardıç

Amerika’nın önemli basketbol sitelerinden Basketball Insiders, dün Cleveland Cavaliers‘ta forma giyen milli oyuncumuz Cedi Osman ile bir röportaj yaptı. NBA’de artan Avrupalı sayısından iyi ingilizcesine, parkedeyken kendisinden beklentilerinden kendine ait hashtag’ine kadar birçok konuda konuşan Cedi, samimi demeçler verdi.

-NBA’deki ilk tecrübeni yaşıyorsun. Avrupa ve EuroLeague’den geçiş yapan bir oyuncu olarak, şu ana kadar beklediğin gibi mi geçiyor her şey?

-Tabii ki farklı kurallar ve farklı bir oyun tarzı var. Uluslararası basketbol biraz daha yavaş, NBA’de ise daha hızlı bir oyun oynanıyor, çok fazla hızlı hücum oluyor.

Aslında ben de bu tarz basketbolu seviyorum. Okyanus ötesinde oynarken de çok koşuyordum. Parkeye enerji getiren oyunculardan biriydim bu yüzden buradaki oyun tarzına adapte olmak zor olmadı.

-NBA’deki Avrupalıların sayısı gün geçtikçe artıyor. Oradaki yetenek havuzu hakkında neler düşünüyorsun?

-Okyanus ötesinde çok fazla yetenekli oyuncu var, yani, gerçekten çok fazla var. Senin de dediğin gibi NBA’e şöyle bir baktığınızda çok fazla Avrupalı oyuncu görüyorsunuz. Dirk Nowitzki ile başlıyor her şey, çok büyük bir efsane. Avrupalıların neler yapabileceğini tam anlamıyla herkese gösteren oyuncu oydu. İki Türk oyuncu örneği de verebilirim, Hidayet Türkoğlu ve Mehmet Okur. Mehmet Okur bir şampiyonluk da kazanmıştı. Diyeceğim o ki, iz bırakmış çok fazla Avrupalı var.

-Kesinlikle. Memo ve Hido’yu ne kadar iyi tanıyorsun?

-Mehmet Okur’la birkaç defa konuştum. Bu yıl Yaz Ligi’nde görüşmüştük. Hido’yla da konuşuyorum çünkü şu anda TBF’nin Başkanı.

-Son birkaç maçta kenardan gelerek bench oyuncularıyla birlikte kritik dakikalarda parkede kaldın. Aynı şeyler New York ve Hawks maçları için de söylenebilir. Sen ve o grubun iyi oynamaya başlamasının nedeni ne sence?

-Her zaman olumlu düşünmeye çalışıyorum. İkinci beşle birlikte parkede olduğumda sahaya enerji getirmeye çalışıyorum çünkü Zizic’le birlikte o beşteki en genç oyuncuyum.

Parkeye çıktığımda hem savunmada hem de hücumda takıma enerji getirmeye, elimden geldiğince hızlı koşmaya çalışıyorum. Gerçekten iyi oyuncuları savunmayı deniyorum. Bu da benim basketbol yeteneklerimi çok geliştiriyor. Bu takımın bir parçası olmaktan dolayı çok mutluyum ve kritik dakikalarda parkede kalmak benim adıma çok değerli.

-Son röportajında korkman için bir nedenin olmadığından bahsetmiştin. Soğukkanlısın. Neden böylesin?

-16 yaşımdan beri profesyonel basketbol oynuyorum. Aslında 12 yaşımda para kazanmaya başladım. Çok uzun zamandır profesyonelim. Çok iyi oyuncularla birlikte oynadım. Eski NBA oyuncuları Jordan Farmar ve Sasha Vujacic gibi isimlerle takım arkadaşı oldum.

Evet, biliyorum burası Dünya’nın en iyi ligi ancak uzun zamandır buraya gelip, burada elimden gelen her şeyi yapıp uzun yıllar kalmak için çalışıyordum. Neden korkayım ki? Bir nedenim yok. NBA’de oynayabileceğimi biliyorum, o yüzden o sözleri kullandım.

-Parkedeyken kendinden ne bekliyorsun? Daha önceden koşmayı ve enerjiyi söylemiştin. Peki bunlardan başka bir şey var mı, belki mentalite olarak bir şeyler söyleyebilirsin?

-Tabii ki. Sadece bir çaylak olarak değil, genel olarak sahaya her girişimde her daim sahadaki oyuncular arasında enerjiyi getiren kişi olmak istiyorum. Aynı şekilde mesela takım kötü gidiyorsa oyuna girip momentumu değiştirmek istiyorum. Bu yüzden çok çalışıyorum. Kadromuz çok iyi oyunculardan oluşuyor ve onlardan öğreneceğim çok şey var.

Bu yüzden bu takımın bir parçası olmaktan dolayı çok mutlu olduğumu söyledim çünkü Dünya’daki en iyi takımlardan biriyiz. Umuyorum ki ilk yılımda şampiyon olacağız. Bu benim için çok büyük bir şey olurdu.

-Teknik ekip antrenmanlarda senin oyununda neyi geliştirmeyi deniyor?

-Birkaç savunma prensibi var değişik olan. Aynı şekilde savunma üç saniyesi. Avrupa’dan geçişte benim için adapte olmam gereken önemli şeylerden biri de buydu çünkü orada ne olursa olsun sonsuza kadar boyalı alanda durabilirsiniz. Savunma üç saniyesi diye bir şey yok. Burada işler farklı bu yüzden başta adapte olmak biraz zordu ancak şu anda bu konuda bir problemim yok ve koçlar bana çok yardımcı oluyor.

-Takım şu anda tam anlamıyla sağlıklı değil. Isaiah Thomas, Tristan Thompson ve Iman Shumpert sakatlıkları nedeniyle takımdan uzaklar. Onlar geri dönecek ve bu senin dakikalarını biraz etkileyebilir. Bir kere G-League’e gidip Canton Charge’da oynadın ve o maçta çok fazla dakika alıp iyi işler yaptın. Bu kendini hazırladığın bir şey mi, bir daha böyle bir şey olursa senin için sıkıntı olur mu?

-Canton’a gidip oynamak isteyen bendim çünkü Shumpert daha sakatlanmamıştı ve çok fazla dakika alamıyordum. Ne zaman boş günümüz olsa oynamak istediğimi, koşmayı, yapabildiklerimi göstermeyi istediğimi söyledim. Antrenmanlardan önce çalışıyorum. Bu yüzden oraya gitmek istedim. GM Altman’la konuştum ve bu konuda beni destekledi ve kendim için iyi olacağını belirtti.

-Kendine ait #TheFirstCedi diye bir hashtag’in var. Ne anlama geldiğini ve nasıl bulduğunu anlatabilir misin?

-Türkiye’de bir firma ile çalışıyorum ve şu ana kadar kendim, profilim ve markam adına iyi işler yapıyorlar (gülüyor). Gerçekten iyi bir iş çıkarıyorlar. “The First Cedi” çünkü ilk ismim Cedi ve birçok insan veni Jedi olarak çağırıyor, o da Star Wars’ta bir karakter. Türkiye’de C harfi J olarak okunuyor, ismim Jedi olmuş oluyor. First Jedi, bu yüzden o hashtag’i kullanıyorum.

-Bu gerçekten eğlenceli. Star Wars hayranı mısın?

-Evet izliyorum. Film biraz eski ancak yeni filmlerini daha güzel buluyorum.

-Cleveland’daki soyunma odan tamamen tecrübeli oyunculardan kurulu. Herkesle aran iyi mi?

-Kesinlikle. Kendimi rahat hissediyorum. Veteran demek istemiyorum ancak takım arkadaşlarım gerçekten çok iyi adamlar ve büyük profesyoneller. Onlarla çok eğleniyorum. Soyunma odasında, deplasmanlara gittiğimizde, takım yemeklerinde ve bunun gibi şeylerde. Zaman güzel geçiyor.

Önemli şeylerden biri de ilk izlenimim. Amerika’ya ilk geldiğimde buraya adapte olmanın zor olacağını düşünmüştüm ama tam tersi şekilde gelişti. Takım arkadaşlarımla tanıştığım ilk günden itibaren bana çok yardımcı oldular.

-Özellikle yakın olduğun biri var mı? Daha önceden Big Z’den (Zizic) bahsetmiştin.

-Z’yle oldukça yakınız. Aynı dili konuşuyoruz. Türkiye’de aynı ligde oynadık. Ama herkesle yakınım. Channing Frye’la hep maçlar hakkında konuşuyoruz.

-LeBron’la birlikte oynamak… Kelimelere dökebilir misin?

-Bakın, bu… (duruyor), gerçekten çılgınca. Gençken onu 2K’da alıyordum. Tabii ki NBA’de oynamak benim hayalimdi. Ancak Rose, LeBron, Wade, Love, Isaiah gibi oyuncularla birlikte oynadığınız zaman… Bu gerçekten çılgınca.

Bu oyuncularla birlikte oynayabileceğimi hayal etmemiştim. Sonra onlarla oynadığımı fark ettim ve yapmam gereken şeyin çok çalışıp onlardan bir şeyler kapmak olduğunu anladım.

-Bu oyuncuların senin hakkında iyi şeyler söylediğini duyup koç Lue’nun seni övdüğünü gördüğünde nasıl hissediyorsun?

-Bu gerçekten çok güzel bir şey. İlk günü hatırlıyorum, medya gününde LeBron basın toplantısı yapıyor ve herkesle konuşuyordu. O zaman benden bahsetti ve EuroLeague’i falan bildiğini anlattı, çok mutlu olmuştum. Onurlu ve mutluydum. İlk günden itibaren bana yakın davrandı, sadece o değil, herkes yakın davrandı.

-İnsanların kişiliğin hakkında ne bilmesi gerektiğini düşünüyorsun? Daha önce altı çizilmemiş bir nokta var mı?

-Aslında pek özel bir şey yok (gülüyor). Her zaman çok gülen, enerjik olan, herkesle konuşan ve arkadaş canlısı davranmaya çalışan, espriler yapan ve en önemlisi iyi bir karaktere sahip bir insan olmaya çalışıyorum.

-Son olarak, bu konuşmamızda dahi anlaşılabileceği üzere İngilizceyi son derece kolay öğrendiğin belli oluyor. Bu konuda sana kim yardımcı oldu?

Anadolu Efes‘te çok fazla Amerikalı takım arkadaşım vardı. Jordan Farmar, Jamon Gordon, Derrick Brown, Bryant Dunston, Jayson Granger… Dario Saric ve Furkan Korkmaz’la birlikte de çok oynadım. Bu oyuncular her zaman İngilizce konuşuyordu.

Hep onlarla konuşurken ben dinlerdim. Neden bahsettiklerini değil de daha çok kullandıkları kelimeleri, hangi tarz cümleler kullandıklarını yani konuşma şekillerini dinliyordum. Böyle ingilizce öğrendim.

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!

Eurohoops Fırın’dan çıkan özel içeriklere göz atmak için tıklayın!