by Eurohoops Team / info@eurohoops.net
Eurohoops Türkiye’yi YouTube’da takip etmek için tıklayın!
Eurohoops Türkiye’nin Instagram hesabını takip etmek için tıklayın!
EuroBasket artık Sırbistan için geride kaldı, ancak başarısızlığın acısı hâlâ taze. Bu acı bir süre daha hissedilecek gibi görünüyor.
Sırbistan’ın eski koçu Svetislav Pešić, bunun farkında. İspanyol radyosu esRadio’da yayımlanan “Tirando a Fallar” programına konuk olan Pešić, turnuvada yaşanan hayal kırıklığının ardından değerlendirmelerde bulundu.
Sırp basketbolcuların Letonya’daki performansını anlatırken çoğu kişi “başarısızlık” kelimesini kullanıyor. Ancak “Kari” lakaplı Pešić bu tanımlamaya katılmıyor ve farklı bir kelime tercih ediyor:
“Bu sizin ve Sırp taraftarlar için bir başarısızlık olabilir. Benim içinse hayal kırıklığı. Finlandiya’ya karşı alınan yenilgi kadar, yeterli zamanımızın olmaması da çok üzücüydü. Ben bunu bir başarısızlık olarak görmüyorum.
İnsanlar bunun sebebinin beklentilerin yüksek olması olduğunu söylüyor. Tarihin en iyilerinden biri, Nikola Jokić gibi bir oyuncumuz var ve onu kadroda görünce herkes otomatik olarak ‘kazanmak zorundayız’ diye düşünüyor. Ama öyle değil. Tek bir oyuncu bir takımı tek başına şampiyon yapmaz. Jokić, kariyerimde çalıştığım en iyi takım oyuncusu. Sahada, saha dışında, her anlamda sorumluluk bilincine sahip. Böyle bir oyuncuya sahip olduğunuzda, siz de motive oluyorsunuz. Onunla bazı konular hakkında konuştum; savunmanın gelişmesi gerektiğini, bazı yeni oyuncuların takıma entegre edilmesi gerektiğini, bunun için zamana ihtiyacımız olduğunu söyledi.”
EuroBasket’te Sırbistan’ın en büyük sorunu savunmaydı. Jokić’in de zaman zaman savunmada zayıf kaldığı söylendi, ancak Pešić bu görüşe katılmadı:
“Nikola oyunun her yönünde gelişti. Dört–beş yıl öncesine bakın, sonra Denver’daki son sezonuna; hem hücum hem de savunmada ne kadar ilerleme kaydettiğini görebilirsiniz. Onun için savunma bir problem değil. Elbette herkes daha iyi savunma yapabilir, o da yapabilir, ama hücum onun için daha zor. Çünkü FIBA kuralları gereği NBA’deki kadar boş alanı yok. Bu nedenle savunma yapmak ona daha kolay geliyor. Savunmada her zaman daha iyisini yapabilir ama asıl zorluk hücumda. NBA’de ‘illegal defense’ kuralı var, burada yok. Alan savunmasında çok daha fazla oyuncu oluyor, özellikle onun gibi birine karşı. Hücum onun için daha rahatsız edici.”
Sunucu, eğer Bogdan Bogdanović sakatlanmasaydı her şeyin farklı olup olmayacağını da sordu.
“Kesinlikle. Eğer sorunlarımızdan bahsedecek olsam… EuroBasket’te her takımın problemi vardı ama benimkilerden söz edecek olursam: Bogdanović sakatlanana kadar, Portekiz maçına dek çok iyi oynuyorduk — harika basketbol, iyi savunma, etkili hücum, her şey yerindeydi. Portekiz’le akşam 9’da oynadık, ertesi gün 5’te Letonya maçımız vardı. Portekiz maçını aslında Letonya’ya hazırlık olarak görüyordum. Portekiz çok iyi oynadı ama onları yeneceğimizi biliyordum, çünkü daha yetenekliydik. Ancak Letonya maçı bizim için çok önemliydi, kazanırsak grupta birinci ya da ikinci olacaktık.”
Ancak kaptanın sakatlığı her şeyi değiştirdi.
“Ertesi gün Bogdanović’in turnuva boyunca oynayamayacağını öğrendik. Bu büyük bir hayal kırıklığıydı ama devam etmek zorundaydık. Oyuncular ellerinden gelenin fazlasını yaptı ve çok iyi bir Letonya’ya karşı iyi oynadık. Düşüncelerimiz Bogdanović’leydi ama kazandık. Ardından Türkiye maçına geldik ve Avramović sakatlandı. Avramović belki Jokić ya da Bodiroga değil ama bizim için çok önemli çünkü savunmayı hareketlendiren kişi o. Her şeyi yönlendiren isim. Yedek forvet Vukčević de sakatlandı. Oynayıp oynayamayacağını bile bilmiyorduk ki bu bir koç için en zor durumdur. Letonya maçından sonra Jokić ve Jović de ateşlendi. Elbette diğer takımlar kadar fazla yeteneğimiz yok. Bu sorunlar biriktiğinde bahaneler üretmek istemem ama Finlandiya gibi çok iyi bir takım geldi. Finlandiya Sırbistan’dan daha iyi değil, üç ya da beş maçlık bir seride biz kazanırdık. Ama tek maçta her şey mümkün.”
Deneyimli koç, geçtiğimiz yaz Sırbistan’ın harika bir Olimpiyat performansı sergilediğini de hatırlattı:
“Altın madalya kazanamadık ama madalya aldık. Benim için Olimpiyat madalyası her zaman altın değerindedir. Altın kazanmak çok zordur çünkü Amerikalılar her zaman en iyilerini getirir. Yarı finalde müthiş oynadık, neredeyse kazanıyorduk ama fiziksel gücümüz tükenmişti. Bence Yugoslavya ya da Sırbistan basketbol tarihinde ilk kez, altın kazanmadığımız hâlde tüm taraftarlar mutlu oldu. 2007’de İspanya’nın EuroBasket finalinde Rusya’ya kaybettiği zamanı hatırlıyorum; ertesi gün İspanyol gazeteleri gümüş madalya fotoğraflarıyla doluydu. Yugoslavya’da böyle bir şey imkânsız! Ama biz Almanya’ya karşı bronz kazandığımızda tüm Sırplar takımla gurur duydu.”
76 yaşına gelmesine rağmen Pešić hâlâ antrenörlüğü bırakmayı düşünmüyor:
“76 yaşında ne diyebilirsiniz ki, yaşlıyım işte. Ama enerji basketboldan geliyor. Hâlâ bitmediğime inanıyorum. Yarın ne olur bilmem ama her gün basketbol hakkında düşünmem gerektiğini hissediyorum: neleri daha iyi yapabilirim diye. Koçlarla, bu sporu yaşayan insanlarla konuşuyorum. Hâlâ beni motive eden şey bu — nasıl daha iyi bir koç ve insan olabileceğimi, sporumuzu nasıl geliştirebileceğimizi düşünmek. Şu sıralar savunma üzerine çok konuşuyoruz. Basketbolda yeni trend savunmada değişim (switch) yapmak. Herkes ‘o oyuncu iyi switch yapıyor’ diyor. Bu elbette önemli ama artık fikir değil, trend. Ben trendin ötesindekini arıyorum — savunma değişiminden sonra ne yapılabilir, bir sonraki gelişim adımı ne olabilir? Benim ilgilendiğim bu.”
Pešić ayrıca Avrupa basketbolunun mevcut durumuna da değindi ve tablonun pek parlak olmadığını belirtti:
“Avrupa’da basketboldan büyük bir ticari sektör yaratamıyoruz. Amerika’dan sonra basketbola en fazla ilginin olduğu yer Avrupa. Her yıl kalite bakımından biraz daha yaklaşıyoruz ama iş modelinde sorun var. EuroBasket eskiden iki yılda bir yapılırdı, şimdi dört yılda bir. Oysa Avrupa’daki ilgi diğer kıtalardan çok daha fazla. Neden hâlâ iki yılda bir yapılmıyor anlamıyorum; bu kaliteyi ve sponsorluğu korur. Sonuçta bu Olimpiyat değil, Avrupa Şampiyonası iki yılda bir olmalı. Avrupa’daki en büyük problem, Amerika’daki gibi tanımlı bir rekabet sistemi olmaması. Ayrıca FIBA ve EuroLeague yıllardır anlaşamıyor. Biri bir şey diyor, diğeri kabul etmiyor. Ve her zamanki gibi Amerikalılar geliyor: ‘Bir sorununuz mu var?’ diyorlar. ‘Evet, anlaşamıyoruz.’ ‘Sorun değil, size Avrupa basketbolu için çözüm öğreteceğiz.’ Bu tam bir felaket.”
Tecrübeli hoca, Avrupa’da futbolun çatı organizasyonu UEFA ile iş birliği yapılması gerektiğini de söyledi:
“Bu konuyu yakın dostum Bodiroga’yla konuştum. Avrupa’daki büyük iş futbol — Şampiyonlar Ligi. UEFA ile konuşup sinerji yaratmayı denemeliyiz. Çünkü bu Avrupa. Alman mantalitesine sahip olmalıyız: ‘Sorun yoktur, sadece çözümler vardır’ derler. Avrupa basketbolunun sorumluları da bu sporu geleceğe taşımakla yükümlü olduklarını anlamalı. Bizde Amerikan basketbolundaki gibi bir piramit yapısı yok. ACB’nin kendi kuralları ve topları var, FIBA’nın kendi, EuroLeague’in kendi… Amerikalılar da ‘Bu nasıl mümkün?’ diye soruyor. Kötümser değilim, ama kırk yılı aşkın süredir bu sporda olan biri olarak düşüncelerimi söyleme gereği duyuyorum. Her şeyi bildiğimi iddia etmiyorum elbette. Ama tecrübem varsa bunu dile getirmem gerek. Ben bir basketbol insanıyım ve bunu söylemeliyim. Avrupa’daki rekabet sistemimizi yeniden düşünmeliyiz,”
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!
EuroLeague gündemindeki son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!
NBA gündemindeki son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!