by Eurohoops Team / info@eurohoops.net
Eurohoops Türkiye’yi YouTube’da takip etmek için tıklayın!
Eurohoops Türkiye’nin Instagram hesabını takip etmek için tıklayın!
A Milli Takımımızın koçu Ergin Ataman, Euro Insiders’ın konuğu oldu.
Soru: “Türkiye A Milli Takımı’nın koçu olmak sizin için ne ifade ediyor?”
Ergin Ataman: Benim için çok önemli çünkü ülkemi seviyorum ve ülkem için fedakârlık yapan çok insan var. Türkiye, bildiğiniz gibi Avrupa’nın ortasında değil; Orta Doğu’ya yakın, oldukça zor bir bölgede yer alıyor. Ekonomik problemler, siyasi problemler ve bazen doğudaki ülkelerle yaşanan sıkıntılar var. Bu nedenle birçok insan ülkemize yardımcı olmak için ciddi fedakârlıklar yapıyor. Benim de ülkeme moral verecek bir şeyler yapmam önemli.
Pek çok kişi bana “EuroLeague’de koçluk yapıyorsun, yıl boyunca çok çalışıyorsun, büyük kulüplerde sorumlulukların var. Peki neden yazın iki-üç ay tatil yapmak yerine milli takımı da çalıştırıyorsun?” diye soruyor. Benim için tatilimin azalması sorun değil. Milli takımla olmak, ülkeme katkı veren insanlardan biri olmak benim için çok değerli.
Ayrıca bu durumun farklı bir yanı var. Kariyerim boyunca tüm takımlarda soyunma odasında İngilizce konuştum. Kendi ülkemde koçluk yapsam bile oyuncuların çoğu yabancı oluyor. Ama milli takımda sadece kendi oyuncuların, Türk oyuncuların var. Bu çok güzel bir his. Şimdi Larkin bile beni çok iyi anlıyor. Her şeyi Türkçe konuşabilmek farklı bir enerji veriyor. Bunu gerçekten çok seviyorum. Ailem de bununla gurur duyuyor, özellikle oğlum Sarp… Kulüpte de çok duygusaldır ama milli takımda daha da fazla. Ülkemin milli takım koçu olmaktan gurur duyuyorum.
Soru: “Milli takım koçu olmak kişisel hayatınızdan fedakârlık yapmanız anlamına geliyor mu?”
Ergin Ataman: Aslında hayır. Fedakârlık ettiğim tek şey tatilim. Ama mutluyum. Milli takımla, oyuncularla, o atmosferle çalışırken gerçekten keyif alıyorum ki bu çok önemli. Yani bir ay tatil yapmışım ya da üç ay tatil yapmışım… Ne fark eder? Ben milli takımın içinde olmaktan daha çok keyif alıyorum.
Basketbolu seviyorum. Evet profesyonelim ama basketbol benim için bir işten daha fazlası. Yılın en önemli turnuvalarından biri olan EuroBasket’te ya da Dünya Kupası’nda yer almak benim için çok değerli. Giannis’e, Doncic’e, Nikola Jokic’e, Daniel Theis’a karşı oynamak… Bu normal sezon atmosferinden tamamen farklı.
Ve dürüst olmak gerekirse, bu yıl EuroBasket’te gerçekten çok keyif aldım. Sadece büyük başarı elde ettiğimiz için değil; orada farklı bir basketbol tarzı var ve bundan büyük bir zevk aldım.
Giannis ya da Jokic’i durdurmaya çalışmak, EuroLeague oyuncularını durdurmaya çalışmaktan çok farklı. Onlara karşı oynamak bambaşka bir şey. Ve ben Alperen Şengün gibi bir oyuncuyu çalıştırmaktan çok keyif alıyorum. Bazen takımımda Şengün tarzında, düşük postta topu verip ikinci oyun kurucu gibi oynayabilen biri olmadığı için onu özlüyorum. Topu ona indirip oradan oyun kurabiliyorsunuz; her pozisyonda ikili oyun oynamak zorunda değilsiniz. Şimdi EuroLeague’de tüm takımlar gibi biz de sürekli P&R oynuyoruz. Ama o tarz bir oyun gerçekten çok keyifliydi.
Soru: “Yazın başında herkese hedefinizin bir madalya olduğunu söylediniz. Ancak söylediklerinizden dolayı —Türkiye’nin coğrafi konumu, geçmiş başarılar vb.— pek çok kişi size pek inanmadı, “bu komik bir hedef, olmaz” diye düşündü. Şimdi yaz bitti ve elinizde bir madalya var. Bu insanlara şimdi ne diyorsunuz?”
Ergin Ataman: Birkaç gün önce oğlum Sarp’la bu konuyu konuştuk. Sezon başında her basın toplantısında hedefimin madalya almak olduğunu söylediğimi hatırlattım. Bana dedi ki:
“Baba büyük hata yapmışsın. İnsanlara hedefinin altın madalya olduğunu söylemeliydin.”
Bu mantaliteyi seviyorum. Aslında yaz başında bunu söylerken havaya bir hayal atmak için söylemedim. Hayır. Çünkü tecrübem var ve elimdeki kadroya baktım.
Şengün, Adem Bona, Cedi Osman, Larkin… Elimde çok iyi bir kadro vardı. Evet, Sırbistan, Almanya, Yunanistan çok güçlü takımlar ama benim kadrom da aynı kalite seviyesindeydi. O hâlde neden korkayım? Büyük bir motivasyon koymak zorundaydım.
Türkiye son 25 yılda EuroBasket’te hiç madalya alamadı. Sadece 2001’de Türkiye’de alınan bir madalya var. Yani 25 yıl önce. Bu yüzden bu hedefi hem oyunculara hem personele hem de federasyona koymam gerekiyordu.
Yoksa Alperen Şengün’ü her maç büyük motivasyonla oynamaya ikna etmek kolay olmazdı. Cedi’nin uzun bir sezonun ardından gelip oynaması kolay olmazdı. Ama hepimiz aile gibi olduk, bir atmosfer kurduk ve madalya hedefini hep birlikte belirledik. Ve inandık. Her maçta oyuncular “koç bize inanıyor” dedi. Ama bu sadece psikolojik bir şey değil, gerçekti: Çünkü biz gerçekten iyiydik.
Finale kadar geldik. Ama inan bana, bir koç olarak gece yatarken hala Almanya’nın o son üçlüğünü düşünüyorum. Sırbistan’ı nasıl yendik? Yarı finalde Yunanistan’ı nasıl farklı geçtik? Bunları düşünmüyorum bile.
Ama Daniel Theis’ın attığı o üçlüğü asla unutmuyorum. Attığı tek basketti. Almanya’nın son iki dakikada öne geçmesini sağlayan tek sayı… Ve kontrolü o anda kaybettik. Gece yatarken hep bu aklıma geliyor.
Çünkü tüm maç boyunca kontrol bizdeydi. Maça müthiş başladık. Almanya’nın tecrübeli oyuncuları var, evet, ama maçın tamamında kontrol bizdeydi. Oyun içinde “kaybedebiliriz” diye bir an bile düşünmedim. Oyuncularıma ve maça çok güveniyordum. Ama iki dakikada özgüven gitti. Böyle şeyler olur. Tecrübe dedikleri şey bu: Kazanmak için önce final oynaman gerekir.
Aynı şey Efes’te de başıma geldi. Back-to-back şampiyon olmadan önce CSKA’ya finalde kaybettik. Bu süreç böyle. Adım adım gelir.
Şimdi sıradaki mantıklı adım altın madalya. Tabii ki hedef altın madalya olmalı. İnsanlar diyor ki: “Zaten madalya aldın, hedef nasıl yine madalya olur?” Ama ne yazık ki ilk turnuva zorlu Dünya Kupası olacak…
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!
EuroLeague gündemindeki son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!
NBA gündemindeki son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!