Sahip olduğum ilk top mu? Çoraplarım!

Türk basketbolunun en meşhur ve en popüler genç oyuncusu, Cedi Osman, artık Eurohoops ailesinin bir üyesi. Tüm hayranlarıyla doğrudan iletişim halinde olacağı ve deneyimlerini, düşüncelerini ve hislerini içten bir şekilde paylaşacağı resmi blogunun startını veriyor. Ona büyük bir mutlulukla hoşgeldin diyoruz. Sizlerin de Türk Milli takımı ve Anadolu Efes’in yıldız oyuncusunun resmi blogundan ilk yazısından itibaren büyük bir keyif alacağından da eminiz.

Cedi Osman’ın kaleminden… /

Eurobasket’in ve turnuvanın ilk turunda sahip olduğumuz zorlu görevin başlamasına saatler kala, mutluyum ve hevesliyim. Sakatlığımın üstesinden geldim ve milli takıma yardımcı olabileceğim. Eurohoops’un davetini kabul ettim ve basketbol hakkındaki düşüncelerimi oldukça sık ve olabildiğince içten bir şekilde paylaşacağım. Basketbol benim hayatım!

Her şey nasıl başladı…

Küçük bir çocukken çok fazla enerjim olduğunu ve gün içerisinde bu enerjiyi atmanın zor olduğunu hatırlıyorum. Evin içerisinde koşup duruyordum ve sürekli hareket halindeydim. Hem annem ve hem de babam basketbol oynamışlardı ve bu yüzden beni bu yolda teşvik edip, kendi yollarına yönlendirdiler.

Basketbolla ilk buluşmam 5 ya da 6 yaşlarımdayken oldu. Odamı bir sahaya çevirdim. En sevdiğim hobim topu doğru bir şekilde kovaya atmaktı. Odalarımızda olan standart kovalardan birisi, içine birşeyler attığımız. Sahip olduğum topu da çoraplarımdan yapmıştım! Onları top şekline getirir ve saatlerce şut atardım!

O zamanlar sporu bir hobi olarak görüyordum. Profesyonel olabileceğim ve üst seviyede oynayabileceğim aklımdan hiç geçmedi. Ağabeyim o zamanlar basketbol oynuyordu ve her şey o istikameti gösteriyordu. Ben de bunu çok sevdim. Hiçbir şey yemeden 5,10, hatta 15 saat aralıksız basketbol oynayabiliyordum. Sadece arkadaşlarımla da değil, kendi kendime de… Yapabileceğim şeyleri geliştirmem ve yeni şeyler bulmam gerektiğini hissediyordum.

Kozmogonik değişim

Bosna adında bir takımda basketbol oynamaya başladım. 12 yaşındayken, Efes’ten bazı insanlar salona geldiler ve ağabeyim Dazener’le beni izlediler. Bizi deneyebilmeleri için bizim üç günlüğüne İstanbul’a gelmemizi istediler. Bizim durumumuzu görmek için birkaç maç ayarladılar. Galatasaray’a karşı bir maç oynadığımı hatırlıyorum ve çok iyiydim. Ama benim hakkımda ne düşündüklerini bilmiyordum. Hiçbir şey söylemediler. Eve döndük ve bize önümüzdeki birkaç gün içerisinde haber vereceklerini söylediler.

Üç ay, bir hafta, üç hafta, bir ay geçti. Ağabeyimle birlikte beklediğimizi ve testi geçemediğimizi konuştuğumuz koskoca bir ayın geçtiğini asla unutamam. Ama güzel bir tecrübeydi ve cesaretimizin kırılmaması gerekiyordu. Aynı günün ilerleyen saatlerinde, telefon çaldı. Telefon Efes’tendi. Bizden ailemizle birlikte Bosna’dan Türkiye’ye taşınmamızı istediler. 12 yaşındaydım. Her şey çok çabuk gelişti. Çok zor bir karardı ve hem benim hem de ailem için çok büyük bir değişimdi.

Uyum sağlama – Zor zamanlar

Kulübün teklifini kabul etmeye karar verdik. Henüz farkına varamadan, başka bir ülkede ve çok büyük bir şehirdeydik. Evimizden, okulumuzdan, arkadaşlarımızdan, her şeyden ayrıldık. Ebeveynlerim kendi işlerine ve hayatlarına sahiplerdi. Onlar için bu büyük değişim daha da zordu. Bir süre boyunca babam Bosna’ya gidiyordu, sonra geri dönüyordu ve aynı sonra tekrar gidip tekrar dönüyordu, kısır döngü gibi. İşinden bir anda ayrılamadı.

Alışma süreci kolay değildi. Oyuncu lisansını alabildim ve Efes’in küçük takımında oynamaya bşaladım. Kardeşim başaramadı çünkü çoktan 18 yaşındaydı ve prosedür çok daha karışıktı. Zaman geçti ve maçlarda yer alma hakkını elde edemedi, sadece antrenman yaptı. Onun üzgün olduğunu gördüm. Tüm hayatını değiştirdi, hepimiz gibi, ama oynama hakkı yoktu.

Başladığımda takımdaki en iyi oyuncu değildim ve –uyum sağlama probleminin dışında- mücadeleye cevap vermeliydim. O zamanlar kimse beni bilmiyordu. Yurt dışından gelen bir çocuktum ve takımda yer bulmakta zorlanıyordum. Her şey toz pembe değildi, basketbolda mücadele vardı. Bunu anladım, normaldi ama işin doğrusu çok zor zamanlar yaşadık. Bu hem benim için hem de ailem için doğru. Babam kalıcı olarak taşındığında ve sürekli bizimle beraber olmaya başladığında, işler daha iyiye gitti.

Sorumluluk sizi daha erken olgunlaştırır

12 yaşındayken hayatım tamamen değişti ve bu olaylardan dolayı, basketbolun meslek olduğunu anladığımda, basketbol benim her şeyim oldu. Kendimi tüm sevdiklerimin taşındığı ve sahip oldukları hayatları geride bıraktıkları bir durumda buldum. Durum ilerledikçe tüm bunların benim için olduğunu ve basketbolda harika bir fırsat yakalamam için olduğunu anladım.

Bu beni sorumluluk hissiyle dolduran bir şeydi ve beni genç yaşımda aniden daha olgun olmaya zorladı. Her gün sahip olduğum her şeyi veriyordum. Ne olursa olsun başarmalıydım. Sadece kendim için değil, aynı zamanda bu değişimi yaşayan her bir aile bireyim için.

Bu süreçte çalışmayı, kendimden asla tatmin olmamayı ve daha iyi olmayı öğrendim. Şimdi ise saygı ve kabul görüyorum ama bu çok kolay ve kendiliğinden olmadı. Türk milli takımıyla turnuvalar kazandım, Efes’le başarılar tattım, A milli takımla 2.büyük turnuvama hazırlanıyorum. Ama hala hiçbir şey başaramamışım gibi hissediyorum. Kendimden ve kariyerimden çok şeyler bekliyorum. Önümdeki şeyler için ve her gün antrenmanlarda bunu düşünüyorum.

Madalya ve Olimpiyatlar

Şimdi aklım tamamen Eurobasket’te. Bir madalya daha kazanmak için her şeyi yapacağız. Grubumuz zor ve adım adım gidip 4.sıradan yukarıda bitirmemiz lazım… Eleme maçlarında Fransa’yla, evlerinde erken karşılaşmak istemiyoruz.

Herkesin aklında olanı açıklayayım. Eğer başaramazsak, ne olursa olsun ilk 7 sırada yer almak zorundayız. Bu sayede Rio’daki Olimpiyat Oyunlarına katılmak için savaşma şansına sahip olabiliriz! Eğer savunmaya odaklanır ve sert olabilirsek, her rakibimizi yenebiliriz.

İyi hissediyorum ve çok şükür ki ayak bileği sakatlığımdan kurtuldum. İlk sakatlandığımda, aklımdan geçen ilk düşünce turnuvayı kaçıracağımdı ve bunu düşünmek dahi istemedim! Her şey yolunda gitti. Birçok hazırlık maçı ve antrenman kaçırdım… İçimde çok enerji var ve içimdeki enerjiyi milli takımla sahada atabilmek için maçların başlamasını sabırsızlıkla bekliyorum!

Sizinle burada görüşeceğiz, teşekkürler!

Resmi bir blog açmamın ana sebeplerinden birisi de, beni seven ve beni takip eden insanların benim hakkımda daha fazla şey öğrenebilmesi için kişisel bir online sayfası açmak istememdi.

Son yıllarda Türkiye’deki insanlar beni harika bir şekilde desteklediler. Çok fazla saygı ve sevgi gördüm. Bu da bana onların desteğini kara çıkartmamak ve bana yaşattıkları mutluluğu onlara yaşatmak konusunda daha büyük bir sorumluluk yüklüyor. Bu blog onlarla iletişime geçmek ve onlarla konuşmak için bir yol.

Bu yüzden bana inanan, benimle birlikte sevinip benimle birlikte heyecanlanan tüm insanlara karşı tamamen dürüst olmaya niyetliym. En azından bunu yapabilirim! Blogun tadını çıkartın, her zaman mesajlarınızı okuyacağım ve onlardan güç ve ekstra enerji alacağım!

Cedi

Related Post