Errick McCollum: “CJ EuroLeague’e Bayılıyor Çünkü NBA’de Böyle Bir Şey Yok”

by Eurohoops Team / info@eurohoops.net 

Eurohoops Türkiye’nin Instagram hesabını takip etmek için tıklayın! 

Mayıs ayının sonunda Fenerbahçe, Fransa temsilcisi Monaco’yu finalde mağlup ederek EuroLeague şampiyonluğunu ilan etti.

Panathinaikos karşısında oynanan yarı finalde kazanılan zafer, sarı-lacivertlilerin kupaya giden yolunu açarken Errick McCollum bu maçta olağanüstü oynadı. Amerikalı basketbolcu, Sportal’a verdiği röportajda Avrupa şampiyonluğu hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Takımın en tecrübelisi olarak – “en yaşlısı” dememek için – soyunma odasında hiç sesini yükseltip, “Çocuklar, bunu yapmamız gerekiyor!” dediğin oluyor mu?

“Eskiden bunu daha çok yapardım. Bu takım oldukça olgun, o yüzden çok sık ihtiyaç duymadım. Bazen bir ya da iki kişiye özel olarak konuşuyorum, ne demem gerekiyorsa söylüyorum ama bağırmam. İnsanlar, sürekli konuşmaktan çok örnek olarak liderlik ettiğinizde size daha çok saygı duyuyor. O zaman gerçekten bir şey söylediğinizde, insanlar dinliyor. Doğru anları seçmeye çalışıyorum ve kupayı kazandığımız için çok fazla konuşmaya gerek kalmadı. Antrenörler harika bir iş çıkarıyor. Ne yapılması gerektiği herkes için açık. Oyuncular da biliyor ki kariyerimde önümde 10-15 yıl yok, bu yüzden şimdi kazanmak istiyorum.”


“C.J. EuroLeague’e bayılıyor, çünkü NBA’de böyle bir şey yok”

O maçtan sonra, seninle kardeşinin EuroLeague’e verdiği röportaj çok hoş bir andı. O tüm bu süreci ve atmosferi nasıl yaşadı?

“Bayılıyor. Birbirimizi izleyebildiğimiz her an özel oluyor. Sezonlarımız genelde çakışıyor, bu yüzden fiziksel olarak pek yan yana olamıyoruz, ancak birimizin takımı erken elenirse bu mümkün olabiliyor. Genellikle birbirimizi televizyondan izliyoruz, telefonda konuşuyoruz. Ama bence Avrupa’daki atmosferi, tutkuyu, duyguları gerçekten takdir ediyor. Taraftarların zıpladığı, kutladığı anlarda o da onların arasındaydı ve işte NBA’de eksik olan da bu. Ama Avrupa’da insanlar bir takımla doğar. Bizim oynarken gösterdiğimiz tutkuyu, enerjiyi gerçekten takdir ediyor. Biz sadece eğlenmek için oynamıyoruz. Sezon içindeki sıradan bir maç bile olsa, sahaya çıktığımızda sadece soyadımızı değil, Fenerbahçe armasını da temsil ediyoruz.”

Kardeşimi formamla görünce kaybedemeyeceğimi biliyordum

İnanılmaz bir deneyimdi, sanki her şey tam bir döngüye oturdu. Nereden geldiğini biliyorsun, her şeyin nasıl başladığını hatırlıyorsun. Küçüklüğümüzden beri birlikte antrenman yaparak bu anlara hazırlandık. Başta sadece basketbol oynamak eğlenceliydi. Sonra bu bir tutkuya dönüştü; lisede başarılı olmak istiyorsun, sonra burs kazanmak, ardından profesyonel olmak… Geriye dönüp baktığında — sabah erken kalkmalar, geç antrenmanlar, yapılan fedakârlıklar, çocukken kaçırdığın şeyler — hepsi karşılığını buluyor. Hepsini tekrar yapardım. Çok fedakârlık yaptım, o da öyle. Ama buna değdi. Kolay değildi. Onu tribünde görünce, her şey tam anlamıyla tamamlandı gibi hissettim. En büyük desteğim yanımdaydı; ailem, eşim, kardeşim. Kaybedemezdim.


“Finali kazanacağımızı devre arasında biliyordum”

Final maçına gelelim. Müthişti. İkinci çeyrekte oyunun kontrolünü ele geçirdiniz. “Bu maçı alıyoruz” dediğin bir an oldu mu?
“Evet, devre arasında. İkinci çeyreğin sonlarına doğru, ‘Eğer öne geçersek, bu iş biter’ dedim. Olympiakos. Onlar bizim kadar derin bir kadroya sahip değildi. Bizim iki tane ilk beşimiz var adeta. Onlarda bazı oyuncular hafta sonunda 35 dakikadan fazla süre aldı, yalnızca Nigel dinçti. Bizde ise oyuncular 18–27 dakika arası oynuyor. Bu sayede tempomuzu koruyabildik ve maç ilerledikçe daha da güçlendik. Bizim sloganımız Warriors gibi: ‘Sayıda güç var’. Bu bizim en büyük silahımızdı. Bir oyuncunun kötü günü varsa, başkaları devreye girer. Yarı finalde ve finalde öne çıkan üç farklı oyuncu vardı. Bu da takımın derinliğini ve herkesin kendi sırası geldiğinde katkı vermeye ne kadar istekli olduğunu gösteriyor.”


“Gudurić büyük anları sever”

Marko Gudurić finalde harika oynadı. Onunla ilişkin nasıl ve sezonunu nasıl değerlendiriyorsun?

“Marko harika bir adam. Büyük anları sever. Yarı finalde en iyi oyununu oynamadığını biliyorum ama finalin farklı olacağını da biliyordum. Küçük bir sakatlığı vardı, ama büyük sahnelerde nasıl oynanacağını iyi biliyor. Gençken Kızılyıldız’da oynadı, sonra Fenerbahçe’de, ardından NBA’de. Hep baskı altındaydı ve bu baskıyı nasıl yöneteceğini biliyor. Şut atmaktan asla çekinmez. Finalde yaklaşık 19 sayı attı, birkaç ribaund aldı ve savunmada da iyiydi. Çok yönlü bir oyuncu — iki ve üç numarada oynayabiliyor. Bu da bizim şampiyonluk yolculuğumuzda büyük bir artı oldu.”

Nigel da harika bir maç çıkardı — serbest atış çizgisinden 14’te 14. Biraz daha “karakteristik” bir kişiliği var. Onunla nasıl bir uyum içindesiniz?

“Nigel basketbolu seviyor. İzliyor, analiz ediyor, sorular soruyor. İşine adanmış, sürekli salonda. Genellikle ikimiz salondan en son çıkanlarız. Hareketlerini, şutunu, fiziğini geliştiriyor. Bir numaradan beş numaraya kadar tüm pozisyonları savunabiliyor. Karşısında daha kısa biri varsa pota altına gider. Rakip yavaşsa, hızını kullanır. Zeki, ne zaman hücum edeceğini iyi bilir. Finalde, Monaco’yu faul yapmaya zorladı ve 14 kez çizgiye gitti. İşte bu yüzden EuroLeague’in en iyi beşine seçilen oyunculardan biri. Bizim işimizi çok kolaylaştırdı.”


Karşıyaka’dan ayrıldığında hem talihsiz hem mutlu bir andı senin için. Ne zaman gerçekleşti ve Fenerbahçe’den seninle kim iletişime geçti?

“Problemler daha önceden başlamıştı, özellikle maddi anlamda. Çözülmesini umuyorduk ama olmadı. Kariyerimi ve ailemi düşünmem gerekiyordu. Herkesin ayrıldığı bir takımda kalıp kaybetmek istemedim. Ben kazanmak için oynuyorum. Menajerim, EuroLeague ve FIBA kulüplerinden ilgilenenler olduğunu söyledi. Eşim ve kardeşimle konuştuktan sonra Fenerbahçe’nin en iyi seçenek olduğuna karar verdik. Zaten Türkiye’deyiz, çocuklar ve eşim burada, İstanbul’a geçmek daha kolay oldu. Ailem benim için her şeyden önce gelir. Fenerbahçe’nin sakat oyuncuları vardı ve onların sayılarına, tecrübesine ihtiyaçları vardı — benim sunabileceğim şeyler. Oynama ve kendimi kanıtlama şansım olacaktı. ‘Bana bir ay verin, yerimi bulurum’ dedim. Öyle de oldu. Antrenörler uyum sağlamamda yardımcı oldu, oyuncular beni kabul etti. Fedakârlık yapmamız gerekti; daha az dakika, daha az şut. Her şey önümüze hazır gelmedi. Ama buna değdi. EuroLeague şampiyonu oldum.”


“En iyi taraftarlar Sırbistan’da”

Belgrad Arena’daki ilk maçın? 20.000 kişi önünde oynadın ama yine en sakin sendin.

“Atmosfer harikaydı. Sırbistan’ın en iyi taraftarları var — Zvezda, Partizan, her zaman ateşli. Benim için önemli olan setleri öğrenmekti, çünkü sadece bir antrenman yapabilmiştim. Hata yapmamak, doğru yerde olmak için odaklandım. Genç bir oyuncu için bu çok fazla olurdu. İşte bu yüzden beni aldılar — baskıyı kaldırabildiğim, çabuk öğrendiğim ve Šaras gibi zorlu bir koçla çalışmayı bildiğim için.”

Saras bağırıyor mu?

“Evet (gülüyor). Sessiz ve pozitif bir şey söylediğinde şaşırıyorum. Hep bir ‘ama…’ bekliyorum. Sürekli mükemmeli arıyor. Onu memnun etmek kolay değil. İyi bir şey yaptığında, hemen gevşeyeceğini düşünüp yeniden baskı yapıyor. Zor biri ama bu yüzden özel bir koç. EuroLeague sonrası onu gülümserken gördüm. Bunun mümkün olduğunu bilmiyordum!”


Son soru: Basketbol sonrası kariyer düşüncelerin var mı? TV, analiz, gazetecilik gibi?

“Teşekkür ederim. Evet, ABD’de TBT turnuvası var. ESPN ve Fox Sports için yorumculuk yaptım. Yavaş yavaş bu işe giriyorum. O turnuvada oynadım ve dört kez namağlup kazandım. Şimdi geleceği düşünüyorum. Hâlâ oynamayı seviyorum ama sonrası için de bir planım var. Gençlere aktaracak çok şeyim olduğunu hissediyorum, tüm bilgiyi kendime saklamak istemem. Şu an hâlâ yurtdışında oynuyorum ama sonrasını görmek istedim. Hâlâ yapacak çok şeyim varmış gibi hissediyorum. Oynamayı bıraktığımda bile yaşadıklarım ve öğrendiklerimi birilerine aktarmalıyım. Hayatım boyunca çok iyi koçlarla çalıştım, hepsinden öğrendiklerimi içimde tutmak bencilce olurdu. Medyada analiz yapmayı, yorumculuk gibi şeyleri deneyeceğim. Ama bir gün koçluk işine girmem de sürpriz olmaz. Bu mümkün. Ama önce kameraların önünde medya işleriyle başlarım. Bence biraz daha az stresli. Kalbin daha sakin atıyor. Ailene daha çok zaman ayırabiliyorsun. Koçluk bence oyunculuktan daha zor. Oyuncuyken işini yapıp eve gidersin. Ama koçsan 12–15 oyuncudan sorumlusun. İşini yapmalı, maç görüntülerini analiz etmelisin… hepsi çok zaman alıyor. Oyunu seviyorum ama ailemden uzun süre uzak kaldığım için o zamanı telafi etmek istiyorum, en azından başta. Sonra çocuklar büyüyüp alışınca, kendi yollarını bulunca belki koçluk işine girerim. Ama şimdilik medya ve gazetecilik tarafında kalırım, sizinle birlikte.”

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!
EuroLeague gündemindeki son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!
NBA gündemindeki son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!

Related Post