Euroleague’e Giden Kupa

By Antonis Stroggylakis/ info@eurohoops.net

Zaman geldi. Uzun, oldukça etkileyici ve sürprizlerle dolu bir sezonun ardından, Eurocup Finallerinin zamanı geldi. Galatasaray ve Strasbourg, yollarındaki tüm engelleri aştılar ve kupanın hangi takımın ellerinde yükseleceği bu son savaşta belli olacak.

Ve kupanın değeri ve prestiji yeterli bir ödül değilse bile, bu kupanın kazananının 216/17 sezonunda Euroleague’te mücadele edecek altın bir biletin sahibi olacağını da unutmayın.

Bu da daha önce bir uluslararası kupayı kaldırmaya hiç bu kadar yaklaşmamış Strasbourg ve Galatasaray için oldukça büyük bir ödül. Galatasaray, 2008’de Eurocup’ta yarı finale kaldı. Strasbourg ise 2007’de çeyrek final oynadı. Hangi takımın daha hazır olduğunu ve tarih yazabileceğini göreceğiz.

Büyük dominasyon

Finaller için “az da olsa” bir favori var diye düşünürsek, bu takım Galatasaray’dan başkası değil. Koç Ataman’ın oyuncuları, maç başına 96.73 index rating yaparken, bu alanda turnuvanın en yüksek ikinci sayısına ulaştılar. Maç başına 84 sayı üretirlerken, asist/top kaybı oranında da turnuvada ikinci sırada yer alıyorlar (17.6 asist /11.5 top kaybı) ve bu da onların verimli basketbollarını gösteriyorlar. Aynı zamanda rakiplerini de en kötü performanslarına zorluyorlar. Galatasaray’la karşılaşan takımlar sadece 75 index rating yapabiliyorlar. Galatasaray’ın performansıyla kıyaslanınca büyük bir fark var değil mi?

Görev dağılımı 

Galatasaray’ın oldukça yetenekeli oyunculara sahip olması, hücum söz konusu olduğunda sarı kırmızılıların “çok başlı bir yılan” gibi olmasını sağlıyor. Hangi kafanın saldıracağını, nasıl saldıracağını ve nasıl bir ısırık alacağını tahmin edemiyorsunuz. Ayrıca eğer keserseniz, daha fazla kafa ortaya çıkıyor. Bu sadece üç oyuncunun çift hanelerde skor üretmesinden değil (Errick McCollum, Stephane Lasme ve Blake Schilb), aynı zamanda birçok oyuncunun hem kendileri hem de takım arkadaşları için kolay pozisyonlar hazırlamalarından anlaşılabilir. Herkes gerektiğinde fazlasıyla katkı verebiliyor ve “kahramanlık geni” her oyuncuda ve maçın her anında bulunabiliyor.

Hepimiz birimiz için

Strasbourg cephesinde de sayı atabilecek oyuncu sayısı oldukça fazla çünkü Fransızların en büyük gücü, takım çalışmaları. 19.1 asist ortalaması, Strasbourg’un maç başına attığı ortalama 81 sayıya göre oldukça iyi bir miktar. Vincent Collet’in oyunuları her zaman ekstra pası kolluyor ve oyunlarında sabredebildiklerinde oldukça tehlikeli oluyorlar. Bu da maçlarda zaman zaman savunmada konsantrasyon kaybı yaşayan Galatasaray’a karşı büyük bir silah.

Top Kayıpları

Strasbourg, rakip takımların hücumlarını rahatsız etme konusu olduğunda turnuvadaki en iyi takımlardan birisi. Rakiplerini maç başına 15.9 top kaybına zorluyorlar. Galatasaray’ın çok daha az top kaybı yaptığını düşünürsek (maç başına 11.5), Fransız takımının bu önemli silahını kullanıp kullanamayacağı merak konusu. Bu silahları sayesinde sadece rakiplerinin hücumlarını bozmakla kalmıyorlar, aynı zamanda kendi hücumlarını da yükseltiyorlar. Galatasaray gibi yüksek özgüvenle mücadele eden bir takım, artan top kayıpları yüzünden hücumda iki kez düşünmeye başlarsa, o zaman Strasbourg da sahanın her iki yanında bunun sonuçlarından faydalanabilir.

Yıldızlar

Eurocup’ta sezonun MVP’si seçildi ve bunu da hak etti. Errick McCollum , turnuvanın en iyi performans gösteren (ortalama 20 index rating) ve en skorer ikinci oyuncusu (18.7 sayı ortalaması). Sekizli finallerden bu yana 15 sayıdan az skor üretmedi ki bu da onu durdurulması çok zor bir oyuncu haline getiriyor. Belki de onun derecesi biraz düşmüş olabilir ama o zamanlarda bile faul kazanıyor (maç başına 6.6) ve takım arkadaşlarına pozisyon hazırlıyor (3.7 asist ortalaması). Strasbourg’da ona karşı iyi eşleşebilecek oyuncular var ama ona karşı en güvenli çözüm, onu tuzaklara düşürüp (örneğin hızlı ikili sıkıştırmalar) onun zor şutlar atmasını ya da topu kaybetmesini sağlamak.

Mardy Collins’in Strasbourg için yapmayacağı bir şey yok. Dürüst olmak gerekirse, Amerikalı oyuncu takımının oyununa tam kalite hizmet sağlıyor. En skorer ikinci (13.2 sayı, Rodrigue Beaubois 13.3’le birinci), en iyi ribaunt alan ikinci (4.6), en çok asist yapan (4.3) ve en çok top çalan ikinci (1.3) oyuncu. Sahadaki çok yönlü varlığıyla takımına liderlik ediyor. Onu McCollum gibi hızlı, tehlikeli ve durdurulması zor oyuncularla hedef alıp faul almasına sağlamak, Galatasaray için ilk tercih olabilir.

Kilit Eşleşme

Sekizli finallerden sonra oyunda kalma süresi oldukça arttı ve özellikle Trento’ya karşı oynanan yarı final serisinde rolü de ciddi anlamda arttı. Bangaly Fofana ,önceki turlardaki performansı sayesinde Strasbourg için en temel ve güvenilir pivot oldu. Birçok ikili oyunda bitirici olarak sorumluluk alırken, savunmada da sağlam durdu. Fofana, çeyrek finallerde 18 sayı, 5 ribaunt ve 4.5 (!) asist ortalamaları yakalarken, Trento’ya karşı oynanan ikinci yarı final maçında 20 sayı ve 7 ribauntla etkileyici bir performans gösterdi. Takım oyununu oldukça zenginleştirdi ve koç Ataman için çözülmesi zor bir bilmece olarak duruyor. Galatasaray’ın uzunlarından daha uzun olmasının yanı sıra, oldukça hareketli ve bu da onu durdurulması zor bir oyuncu haline getiriyor.

Bu yüzden Stephane Lasme‘nin tecrübeli yeteneklerini sahaya sürekli yansıtması gerektiğini fark edebilirsiniz. Gabonlu oyuncu 11.1 sayı ve 6.4 ribaunt ortalamalarına sahip ve ayrıca takımının savunmasındaki gedikleri gidermek için tüm küçük şeyleri yapıyor. Ne olursa olsun bölgesini koruyacak ve ön alanından ekstra silah olarak faydalanan rakibine karşı oldukça büyük bir öneme sahip olan ribauntları ve hava trafiğini kontrol edecektir. Faullerden uzak durması da onun için çok önemli (eleme aşamasında 4.5 ortalamayla oynadı).

Evdeki güvence vs deplasmandaki başarı 

Bu tip çift ayaklı eleme maçlarında, içeride iyi performans göstermek, ölümle hayat arasındaki fark kadar kritik. Strasbourg ise buna “bilgilendirme için teşekkürler ama biz buna katılmıyoruz” diyerek yanıt veriyor. Fransız takımı, üç eleme aşamasında (sekizli finaller, çeyrek finaller, yarı finaller) evinde oynadığı karşılaşmalarda sıfır (0) galibiyet alırken, sekizli finallerden itibaren deplasmanda oynadığı 6 karşılaşmayı da kazandı.

Hem tuhaf hem de etkileyici değil mi? Hayır mı? Bu bilgiden etkilenmediyseniz, eleme aşamalarından itibaren rakiplerini deplasmanda ortalama 16 sayı farkla (75-91) mağlup ettiklerini de dikkate alın! Bu da Strasbourg’un evindeki maçlar sonucu ortaya çıkan 78-85’lik skoru telafi etmesini sağlıyor.

Galatasaray’a gelirsek, İstanbul’daki Abdi İpekçi, geçilmez bir kale gibi (bu sezon Eurocup’ta 10-1’lik derecesi var). Her düşman için eziyet verici bir kale çünkü üç eleme turunda Türk ekibi içeride maç başına 84 sayı atarken, deplasman takımları ise sadece 66 sayı atabildi. Öte yandan deplasmanda işler çok iyi değil, en azından Galatasaray’ın 86-78 kaybettiği eleme turu için.

Tabii ki bu alışkanlıklar değişebilir. Strasbourg, şu ana kadar deplasmanda etkileyici sonuçlar aldı ama Avrupa’nın en coşkulu salonlarından birinde işleri kolay olmayacak. Bu yüzden Fransız takımının evinde kazanması ve sağlam bir fark elde etmesi gerekiyor.

Öte yandan,  Galatasaray da tartışmasız muhteşem ev sahibi gücünü kullanacaktır. Ama koç Ataman ve öğrencileri, evden uzakta da iyi bir performans gösterip ilk karşılaşmadan iyi bir sonuç alabilirse, taraftarlarının önünde dolu bir salonda daha iyi mücadele edecektir…

Related Post