by Utkan Şahin / info@eurohoops.net
Avrupa’da sezon içerisinde en iyi basketbolun oynandığı bölüm playoff’lardır. Takımlar birbirine çalışır, birbirlerine farklı şeyler hazırlar ve seri içerisinde taktiksel savaş sürekli devam eder. Bu yönüyle playoff’lar her zaman başyapıt bir film gibidir.
Final Four maçları ise başkadır. 40 dakikalık hikayesi güçlü ve sonu her zaman biraz sürprizli kısa film gibidir. Başyapıt bir film kadar teknik olarak gelişmiş değildir. Çoğu zaman işin hikaye yönü daha çok ağır basar. Herkesin kimin kazanacağına dair tahminleri vardır ama her zaman sürpriz izleriz. Çünkü bütün sezonun emeklerinin sonuçları, 40 dakikalık bir maçın şartlarıyla belli olur. Bu yüzden Geçtiğimiz günlerde Fenerbahçe–Zalgiris maçının olası hikayelerini sizlerle ile paylaşmıştık.
Bugün ise daha farklı bir yere gideceğiz. Sezon boyunca farklı yazılarla sizlere dilimin döndüğünce Fenerbahçe‘nin basketbol gelişimini anlatmaya çalıştım fakat bugün sadece 40 dakikalık bir maç üzerinden düşüneceğiz ve Fenerbahçe’nin Zalgiris‘i yenmek için için yapması kritik olan beş şeye değineceğiz.
Hazırsanız, başlayalım!
300 Kelimede İki Takımın Sezonu
Fenerbahçe, Ekpe ve Bogdan’ı kaybettikten sonra geçen sezondan gelen belirli basketbol alışkanlıkları devam etse de saha içerisinde daha iyi hücum eden ama aynı zamanda savunmada daha büyük problemleri olan bir takım oldu.
Bu konuda istatistiklere bakmak sizleri yanıltabilir. Baktığımız zaman maç başına 76.1 sayı yiyen sarı-lacivertliler, EuroLeague’in en az sayı yiyen takımı ama bunun ana sebebi tempoyu sürekli düşürmesinden kaynaklanıyor. Evet, Fenerbahçe savunmanın genel prensiplerinin birçoğunu da iyi bir şekilde uyguluyor ama çoğunlukla pozisyon sayısını düşürebildiği için bu kadar az sayı yiyor ve az sayı yemesi geçen sene gibi mükemmel bir savunma takımı olduğu anlamına gelmiyor.
Fenerbahçe’nin ana savunma problemi, tepeden sürekli delinebiliyor olması. Takımın guardları sezon başında beklenen agresif savunma yapmıyor, bunun yanında her ikili oyun sonrası adam değiştikleri için kısaların karşısında kalan uzunlar kalıyor ama Vesely ve Thompson’ın bu konuda farklı sorunları olduğu için Sarı Kanarya bazen cevap vermekte zorlanabiliyor.
Diğer taraftan Fenerbahçe, geçen sezona göre çok daha iyi bir hücum takımı. Şampiyonluk gelse de geçen sezon Vesely-Udoh ikilisinin yarattığı spacing sorunu vardı. Bunun yanında takımın ana yaratıcısı Bogdanovic’ti. Bu sezon ise Bogdanovic kadar ellerinde süper star olan bir yıldızları belki yok ama hücumda çeşitlilikleri çok daha fazla. Bu da Fenerbahçe’yi saha içerisinde daha az tahmin edilebilir olarak kılıyor. Fakat sorunsuz da değiller, Kostas ve Wanamaker‘ın istikrarsızlığı zaman zaman sorun yaratıyor.
Zalgiris ise Fenerbahçe’nin aksine tempoyu sürekli yukarı çeken bir takım. Fakat burada oyun hızından daha çok set temposu onlar için önemli. Çok az birebir oynuyorlar ve mümkün olduğunca topu dolaştırmaya çalışıyorlar. Hücumda ana başlangıçları, tepede Pangos ile oynadıkları ikili oyun. İki guard aynı anda sahadaysa bu sefer ikili oyunları genellikle forvete kaydırıyorlar ve set içerisinde oynadıkları ikili oyun sayısını artırmaya çalışıyorlar.
Bütün bunları yapma sebepleri ise oyunu mümkün olduğunca pota altına yakın bir şekilde oynamak. Sürekli çembere yakınlaşmak istiyorlar ve bunun için sürekli doğru şutu bekliyorlar. Tam da bu nedenle doğru şut yüzdeleri %53.8’e kadar çıktı. Ana problemleri ise pota altından uzaklaştıklarında başlıyor. EuroLeague’in en az üçlük atan takımı onlar ve takımda şutunu yaratan çok az oyuncu olduğu için set tempoları büyük bir darbe yiyor.
İşin savunma kısmında ise ana amaçları, pota altını kapatmak. Rakiplerini ikilik atışlarda %50.6’da tutuyorlar ve bu alanda lig 2.’si onlar. Fakat içeriye çok fazla kapandıkları için ön alanda atletizm ve agresiflik sorunu yaşayabiliyorlar. Bu da onları aşağıya çekiyor.
100 Kelimede Sezon İçerisinde Oynanan İki Maç
İki takımın da birbirlerini diğerinin evinde yenebilmesi aslında oyun içi özelliklerinin birbiri karşısında ne kadar etkili olabildiğini gösteriyor.
Açık konuşmak gerekirse, normal sezonda oynanan iki maçın ilk 1.5 bölümünü Zalgiris daha iyi oynadı. Fenerbahçe, bu bölümün büyük bir bölümünde iyi hücum etti ama bütün tempo Zalgiris‘in istediği gibi oynandı. Özellikle tepeden sürekli delinmeye Fenerbahçe karşılık veremeyince oyun giderek Zalgiris’e kaydı.
Fakat Kaunas’ta oynanan maçın ikinci yarısı bize farklı bir şey gösterdi, savunmada Kalinic ile tepedeki alanı daraltan Obradovic, Melli‘yi de daha yardıma getirebileceği bir pozisyona yerleştirdi. Böyle olunca da Zalgiris giderek pota altından uzaklaşmak zorunda kaldı ve set tempoları düştü. Oyunun yönü de Fenerbahçe’ye kaydı. Üstelik o maç ve öncesinde oynanan Real Madrid maçı da Fenerbahçe’nin sezon içerisinde doğru hücum etmeyi bulduğu maçlardı. Hal böyle olunca da Fenerbahçe, çözümü bularak maçı kazandı.