Özhan Çıvgın’dan Eurohoops’a: Büyük Maç Zihniyeti, Düşük Bütçeyle Yüksek İş, Kadronun Hikayesi ve Daha Fazlası…

2025-02-17T10:05:59+00:00 2025-02-17T10:05:59+00:00.

admin69

17/Şub/25 10:05

Eurohoops.net

Onvo Büyükçekmece’nin başarılı koçu Özhan Çıvgın, Eurohoops’a konuştu.

by Semih Tuna / stuna@eurohoops.net 

Eurohoops Türkiye’nin Instagram hesabını takip etmek için tıklayın!

ONVO Büyükçekmece, her yıl olduğu gibi bu sezonda da ligin en düşük bütçeli takımlarından birisi.

Ancak yine de parke içinde gösterdikleri renkli basketbolla birlikte, bu düşük bütçenin üzerinde işler yapmaya devam ediyorlar.

Eurohoops, bu takımın mimarı Özhan Çıvgın ile bir araya geldi; takımı, koçun felsefesini, oyuncuları, Türkiye’deki genel basketbola bakışı ve çok daha fazlasını konuştu.

Keyifli okumalar!

Eurohoops: Hocam, 7-11’lik bir gidişat var ancak kaybedilen 11 maçın 8’i tek haneyle biterken kalan 3 maçın 2’sinde de son çeyreğe kafa kafaya girmiştiniz. Burada tek şerh Galatasaray maçı denebilir. Orada da 11 sayılık bir fark vardı. Yakın geçen maçları kazanmışlığınız da var elbette ama şu anda 7-11’lik gidişat, tam aksine 11-7 de olabilirdi. Bu kadar düşük bütçeyle böyle rekabetçi takımlar kurmanız nasıl oluyor?

Yani, zor bir soru. Aslına bakarsanız yıllardır bunu yapıyoruz ve bu artık bizim meydan okumamız oldu. Her sene kurduğumuz takımlarda kimyayı başta anlatmakta zorlanıyoruz ama ikna ederek bir araya geldiğimizde böyle bir şey ortaya çıkıyor. Bunu yaratmak kolay değil ama kulübümüzün ortamından kaynaklanıyor. Kulübümüzün huzurlu bir çalışma ortamı var. Öyle olunca da rekabetçi bir durum yaratıyoruz. Tabii kulübümüzün avantajları olduğu gibi dezavantajları da olabiliyor. Sene başında biraz maddi sıkıntı yaşadık, üstüne sakatlıklar geldi. Yaz döneminde uzunca bir süre salonumuzla ilgili sıkıntılar vardı ve kendi salonumuzda çalışamadık. Orada biraz sağlıklı kalıp, maddi dengeyi bulabilirsek daha fazla galibiyet sayımız olabilirdi. Fakat geç de olsa bir uyum, ritim yakaladık. Birbirimizi anlamaya başladık diye düşünüyorum oyuncularla.

Eurohoops: Büyükçekmece’yi içinde bulunduğu koşullar nedeniyle bir cazibe merkezi olarak adlandırmak zor olacak ama siz az önce ikna sürecinden bahsettiniz. Durum bu şekildeyken siz, transfer esnasında oyuncuları ikna etmek için neler söylüyorsunuz?

Maddi konuları bir kenara ayrıyorum ama onun dışında çok bir şey söylememize gerek yok. Tabii ki her oyuncuyla konuşuyoruz, önden görüşmeyi ya ben ya da Genel Menajerimiz Cihan Mumcuoğulları yapar. Aslına bakarsanız iyi geçirdiğimiz sezonlar sonrası, oyuncuların buradan yukarıya sıçrama yapmaları işimizi kolaylaştırıyor. İkna etme çabası tabii ki oluyor ama birilerini ikna etmek için de kendimizden ödün verecek çok durumumuz olmuyor. Zaten transfer döneminde de çok ortada kalan oyuncular arasından seçtiğimiz ve onların içinden de maddi olarak bize yakın olanları almaya çalıştığımız için bir noktada maddi olarak buluşuyoruz. Tercih konusunda İstanbul takımı olmanın büyük bir avantajı da var ama her sene ortaya koyduğumuz takım performansı bize çok yardımcı oluyor. Bir de biz ne kadar oyuncuları soruyorsak oyuncular da bizleri soruyorlar. Eski oyuncularımızın bizim için pozitif dönüş yapmaları da önemli oluyor.

Eurohoops: Bir yandan da kağıdı çıkarıp gösteriyorsunuzdur herhalde. Oyuncuların sizdeyken olan kontratı ve sizden sonra aldığı kontratlar.

Göstermiyorum tabii (gülerek) ama onu söyleme durumu oluyor. O bir artı oluyor. Tabi oyuncular bizden 1-2 basamak üste çıkınca çok mutlu oluyoruz. Keşke tüm oyuncularımız aynı çıkışı yapabilse.

Eurohoops: Basketbol anlamında ligde en az 3 senedir saha içinde en rekli takımlardan biri Büyükçekmece. Siz, bu organizasyonun daha stabil veya bütçenin biraz daha artması için neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz? Koç olarak gözleminiz nedir?

Bir koç olarak bütçenin artması için ben ne yapabilirim bilmiyorum tabii (gülerek). İşin latifesi tabi bu. Biz kulübün bütçesini arttırmak, kulübü ayakta tutmak için elimizden geleni yapıyoruz, devamlı görüşüyoruz. Çünkü bu takım, Büyükçekmece için de büyük bir şans. Ligde 10. sezonumuz ve devamlılığı en yüksek olan 5-6 takımdan biriyiz. Diğer takımlar düştüler, çıktılar, başkaları geldi ama biz devamlılık olarak ligin en iyilerinden biriyiz. Bu çok büyük bir şans ve bunu insanlara devamlı anlatıyoruz. Benim de hayalim o yönde; yani stabil bir bütçe, belki biraz daha yüksek bütçeyle Büyükçekmece’de daha iyi işler yapılacağını düşünüyorum. Sahaya iyi şeyler koydukça son 2-3 sezondur salon da dolmaya başlıyor. Çok büyük avantajlar var. Keşke imkanlar daha iyi olsa, keşke bütçeyi daha iyi ve stabil hale getirecek şeyleri yaratabilsek.

Eurohoops: Hocam siz lige başlarken genelde ilk hedefiniz ligde kalmak oluyor, sonrası kervan yolda düzülür misali ilerliyor. Ben, ligde kalmanın en büyük kilit noktalarından birinin iyi bir guard ikilisi oluşturmak olduğunu düşünüyorum. 3 sene önce Jordon Crawford – Briante Weber, geçen sene Alex Perez – Marcquise Reed, bu sene ise BIG 3 gibi oldu Yannick Franke – Jermaine Love – Markel Starks. Siz de böyle düşünüyor musunuz?

O guard pozisyonu lig için önemli. 5 numarayı da atlamamak lazım o da çok önemli. Geçen sene biz sezona iyi başladık, dalgalandık… Orada 5 numarada sıkıntı yaşamıştık. Ne zaman ki Malcolm Thomas gelip ritme girdi, kısalarla birlikte takımın performansı da yukarıya çıktı. Bu sene ise daha şanslıydık o konuda. Bizi bilen, tanıdığımız Martynas Sajus olunca ve aynı zamanda Emircan Koşut olunca şanslıydık. 5 numaralar da çok önemli. Özellikle bizim oynadığımız basketbolda çok önemli. Guardların skorer kimliği, hem kendi skorlarını hem etraflarına yaratmaları çok önemli ama 5 numaralar da önemli. Bizim oynadığımız basketbolda bazı dönemler 5 numaraların oyun kurucu gibi oynamasını bekliyoruz, topu oraya sokup top dağıtmalarını istiyoruz. Kimyayı kurmak kolay değil. Geçen sene kısa kimyamız çok iyiydi, kaybettik. Yeni bir kısa kimyası kurmaya çalıştık. Bunu yaparken en azından uzunları bizi bilen oyunculardan alalım dedik. Martynas Sajus, Evan (Bruinsma), Yesukan (Onar), Emircan (Koşut) yaptık. Sezon başı itibariyla da iyi basketbol oynadığımızı düşünüyorum ama sakatlıklarla tamamen guardsız bir durumda kaldık. Hatta Jermaine Love’un oyun kurucu oynadığı 4-5 maç oynadık. Oralar biraz bizi yıprattı ama onların dönüşüyle istediğimiz basketbolu oynamaya başladık.

Eurohoops: Bu sene Martynas Sajus ile tekrar buluştunuz. Ben geçen seneki takımın ihtiyacının o olduğunu düşünüyordum ama o kadar iyi bir sezon geçirmişti ki takımda tutmak da haliyle çok zordu. Bu bağlamda 5 numaraların oyun zekasının yüksek olması sizin için ne kadar önemli?

Çok önemli. Biz geçen sene de Martynas Sajus’u takımda tutmak istemiştik ama çok iyi bir sezon geçirince İspanya’dan iyi bir teklif geldi ve değerlendirmek istedi. Belki bütçe olarak biraz yukarıya çıksak tutabilirdik ama bu kez takımdaki dengeleri bozarız diye geri adım attık. Bu kez de Alex Perez ve Marcquise Reed’i alma şansımız olmuştu. Yazın ise Martynas Sajus çok iyi bir sezon geçirmemişti ve bizim için hamle yapma şansı oldu. Orası bizim için çok önemli. Çünkü biz uzunların hem pick and roll oyununda kısa devrilme rolünü, orada hem pas dağıtımını hem de topu içeri sokarak kendi skorlarını ve etrafına skor imkanı yaratmalarını istiyoruz. Hücumun dışında savunma da önemli. Martynas Sajus ve Emircan Koşut aynı oyuncular olmasalar da oyun tarzları birbirine benziyor. Martynas Sajus yavaş, ağır bir oyuncu olsa da savunmada o açığı zekası ve aklıyla, duracağı yerle çok iyi kapatıyor. Bizim ondan istediğimiz şeyleri çok iyi algıladığı için kısalara da savunmada çok yardımcı oluyor.

Eurohoops: Hocam hikayesi itibariyle Anadolu Efes galibiyeti gündem oldu ama siz bunu yıllardır yapıyorsunuz. Sadece Efes maçı değil, Fenerbahçe‘ye Galatasaray‘a karşı da hep sonuna kadar getirdiniz. Bu maçlardan sonra hep büyük maçlara karşı özel bir hazırlıktan ziyade kendi oyununuzu geliştirmeye çalıştığınızı söylüyorsunuz. Bu nasıl oluyor? Yani ortada bir performans artışı da söz konusu. Takımdaki oyuncuların bu maçları daha rekabetçi görmesi sebebiyle mi oluyor?

Biraz onun etkisi var tabii. Şimdi bu tarz rakiplere hazırlanmak kolay değil. 12 tane yabancıları var ve maç kadrosu verilene kadar hangi yabancılar oynayacak bilmiyorsunuz. Böyle olunca da sahada yer alacak takımın sahadaki kimyasını bilmiyorsunuz. Yani oradaki yabancı seçimine göre oynayacakları basketbol değişiyor ve buna hazırlanmak kolay değil. Bireysel oyuncu performanslarına hazırlanmak daha kolay.

Genelde takımımız bireysel oyuncuları tanıdıkları için daha çok onların genel basketboluna, felsefesine karşı ne yapabiliriz kısmını, kendi düzenlerimizi hazırlayarak geçmeye çalışıyoruz. Bu tarz maçlara bazen motive etmek kolay, bazen zor oluyor. Zor oluyor çünkü ‘Zaten Anadolu Efes, Fenerbahçe‘ye çok şansımız yok’ zihniyeti olan oyuncularla da çalıştım ve böyleyken baştan teslim oluyorsunuz.

Fakat bu maçları bir şans, bir rekabet olarak görüp hem kendi hem de takım için bir meydan okuma ortamı olarak görüp -ki son 3-4 senedir böyle oyuncularla çalışıyorum- oynamak önemli. Onları motive etmek daha kolay oluyor.

Burada şunu da belirtmek lazım: “Biz çıktık, Fenerbahçe ve Anadolu Efes‘i çatır çatır yendik’ demiyorum. Yani evet çıkıp kazandık, oynamaya çalışıyoruz ama bizim durumumuz dışında onların durumu da önemli. Anadolu Efes ve Fenerbahçe Beko’nun maça geliş ortamı, çift maç haftası olup olmadığı, ruhsal durumları, konsantrasyonları çok önemli şeyler. Biz en iyisini yapmaya çalışıyoruz ama gerçekçi olmak gerekirse işin öteki tarafı da var. Orayı da göz arda etmemek lazım.

Biz buralarda rakiplerimizin inişli-çıkışlı dönemlerinden iyi faydalanıyoruz. Belki diğer takımlar da aynı şekilde yakalıyor ama olmayabiliyor. Biz ise onların bu dönemlerinden daha iyi konsantre olup, kazanacağımıza inanıyoruz diyelim. Bizim bir de her sene böyle bir alışkanlığımız olduğu için de motivasyonumuz bir tık yüksek oluyor ve motive etmekte de zorlanmıyoruz. Çünkü her sene bunu yapıyoruz. Efes maçı öncesinde de oyuncularımla konuşmuştuk ve onlara ‘biz bunu daha önce yaptık, yine yaparız’ dedik çünkü elinizde bir gösterge var ve bu da bize yardımcı oluyor.

Eurohoops: Hocam sizin iki dönem halinde kulüpteki 10. seneniz. Kurulan kadrolar ölçeğinde Büyükçekmece sezon başı itibariyle kağıt üzerinde son iki sıra takımı arasında yer alması gerek ama ben, basketbol paydaşlarıyla konuşurken ‘Özhan Çıvgın’ı asla karşıma almam’ diyorum. Sosyal medyada da size yapılan övgüleri görüyorsunuzdur. Bir basketbol adamı olarak bunları okumak, deneyimlemek nasıl bir motivasyon sağlıyor?

Çok sosyal medya kullanmıyorum ama tabii ki gördüğümüz oluyor. Övgüler kadar yergiler de oluyor. Türkiye’de de bu işler böyle kazanınca övülürsünüz, kaybedince yerilirsiniz maalesef. Ben sadece kendi adıma söylemiyorum ama daha çok övgüler olmalı diye düşünüyorum. Kendi jenerasyonuma bakınca çok iyi koçlar olduğunu düşünüyorum.

Genç nesil Türk koçlar kendilerini geliştirmeye, ilerlemeye açık isimler. En ufak mağlubiyette bu koçların yerildiğini görüyorum. Bunlara gerek yok. Bazı insanlara bu çok kolay geliyor, bunu playstation oynar gibi sanıyorlar. O oyuncu niye bu kadar oyunda kaldı, o niye oynadı, o niye bu topu kullandı gibi şeyleri tek düze düşünüp, yargılamak çok kolay. Ancak insanların içinde bulunduğu ortam, çalıştığı kulübün ortamı, elindeki bütçesi, yapabileceği hamleler gibi bir sürü kriteri düşünerek biz transferi yapıyoruz, hamleleri yapıyoruz. Öyle oturarak yargılamak bana saçma geliyor. Uzun vadeli düşünmek ve bakmak gerekiyor.

Bana da gösterdiklerinde övülmek hoşuma gidiyor tabii. İyi bir şey yapıyorsam insanların görmesi hoşuma gidiyor. Tabii ki eleştirileceğiz, bunu eleştirilmeyelim anlamında demiyorum. Ancak gerçekten çok iyi koçlar var. Sadece biraz daha şansa ve sabra ihtiyaçları var. Ben, Büyükçekmece’de o sabrı ve saygıyı görüyorum. Bu benim de huzurlu çalışmama neden oluyor. Huzurlu çalışınca da kötü günde işleri düzeltmek için daha doğru düşünebiliyorum. İyi günde ne yaptığımı daha iyi analiz edebiliyorum. Yani ne kötü günde baskı oluyor ne de iyi günde şımartılmak. Sadece işimize konsantre oluyoruz. Keşke bütün koçlara böyle ortam sunulsa ama koçluk da artık değersizleştirilmeye başladı ve bence en tehlikeli taraf da bu. Maalesef öyle bir durum var ve bu da 2-3 sezondur benim gördüğüm şey.

Eurohoops: Burada tam olarak neyi kast ediyorsunuz? 2 mağlubiyet koçların yollanması için yeterli anlamında mı?

O kısım da var. Türkiye Basketbol Ligi’ne baktığınızda da şöyle bir algı var: 2 tane skoreri koyarsın, onlar oynarlar ve kazanırlar ya da kaybederler, ‘orada koç ne yapıyor ki?’ gibi düşünen zihniyet de var. Koçların yaptığı işi hem maddi hem de manevi olarak değersizleştirilmeye başladı gibi hissediyorum. Bu da beni üzüyor. Bu işlerin bu kadar kolay olduğunu düşünenler de duvara çarpıyorlar ve çarpmaya devam edecekler. Ben bunu yönetimler ve basketbolu çok iyi bildiğini düşünen GM’ler özelinde söylüyorum.

Eurohoops: Ben son senelere baktığımda ortada kanıtlanmış bir başarı olduğunu görebiliyorum. Siz, daha yüksek bütçeli takımlarda çalışmayı neden düşünmediniz?

Yok, tabii ki düşünmedim diye bir şey yok. Düşünüyorum. Tabii ki yüksek bütçeli bir yerde çalışmayı isterim ama bir de ortam önemli. Benim kendim gibi çalışabilmem lazım. Kendi çalışma ortamıma yakın bir ortamı yaratmam lazım, kendi basketbol felsefemi ve bunun dışında düşüncelerimi kulübün içinde yansıtmam lazım. Ben daha önce böyle bir şey yaptım ve kendim gibi olamadığım için problem yaşadım ve kimseye de derdimi anlatamadım. Derdimi anlatamayınca da mental olarak çok yıprandım. Bu kez özgüven ortamı da yıpranmaya başlayınca istediğinizi yapamıyorsunuz. Sezon bitince her zaman bir takım görüşmeler oluyor. Böyle çok güvenli bir alanda çalışmak gibi bir beklentim yok. Büyükçekmece dışındaki kulüplerdeki ortamları da tahmin ediyorum.

Ben bu meydan okumaya girmeye hazırım ama biraz da içime sinmesi lazım. Ben de çok istiyorum yüksek bütçeli takımlarda çalışmayı ama benim kendi çalışma ortamımı yaratıp, kendi inandığım şeyleri uygulamam lazım. Açıkçası şu ana kadar da görüştüğüm yerlerde o şeyi hissetmeyince de o adımı atmadım. O adımı atmadığıma dair de pişman değilim.

Eurohoops: Biraz kadroya, saha içine gireceğim. Markel Starks lig özelinde bile artık takımların tercih etmekten imtina ettiği bir oyuncuydu ama bu seneki oyununa bakıyorum ve inanamıyorum. Bu nasıl oluyor?

Markel Starks oyun tarzı olarak zor bir oyuncu. Sezona başlarken sakatlık dönüşünde performansı düşüktü ve bir an önce devreye girmek için yanlış tercihler de yapıyordu. Mental olarak da iyi değildi ve çöküş yaşamıştı. Sonuçta doğru yolu bulmak gerekiyor. Bizim ‘onu gönderelim, bunu alalım’ gibi bir durumumuz yok. Hem maddi olarak hem felsefe olarak böyle bir durum yok. Çok oyuncu değişikliği yapmadan elimizdeki oyunculardan maksimum verimi almaya çalışıyoruz. Bizim yapmaya çalıştığımız şey Markel Starks ile bir noktada buluşmaktı. İnşallah bundan sonra da böyle devam eder. Çünkü oynadığı basketbolun iki ucu keskin bıçak. Fakat konsantre olduğunda oyunun iki tarafını da çok iyi oynayabilen bir oyuncu. Nikola Rebic’in gelişi de onu rahatlattı. Guard pozisyonunda üstüne çok yük biniyordu. Şimdi onu hem 2 numarada da kullanabiliyoruz ve orada da skorer kimliği ortaya çıkıyor. 1 numara oynarken de etrafını organize etmeye çalışıyor. Burada en önemli iş savunmada verdiği enerji. Onu yukarıya çıkardı ve bu da takımca bizi yukarıya çekiyor. Anlattığımız şeylere biraz ikna olup, sahada uygulamaya başladıklarında kendileri de verim alıyor ve bizimle kalmaya başlıyorlar. Orası da önemli.

Eurohoops: Jermaine Love ligde izlemesi en keyifli skorerlerden biri. Yannick Franke geçen sene gelmişti ve bu sene geçen sezonun üstüne çıktı. Siz bu ikiliyi kurarken ne arzu etmiştiniz?

Bizim yola çıkışımızda Markel, Ata, Jermaine Love ve 2-3 pozisyonda oynayabilecek Yannick Franke vardı. Orada Ata ve Markel sakatlanınca guard problemi yaşadık. Jermaine Love’u orada kullanmak durumunda kaldık. Sonrasında Markel döndü ama Ata yine sakattı. Orada Nikola’yı alınca Markel Starks’ı 2’de de kullanma şansı oldu. Jermaine Love da çok etkili tabii ama süreleri iyi ayarlamak lazım. Yaşı ilerlemiş durumda ama keskin skorer. Markel Starks’ı 2’de kullanmaya başlayınca da Jermaine Love’un sürelerini ayarlamaya başladık. Onu maçı kazanma anlarında sahada tutmaya başladık. Bu kez savunma performansı da arttı. Yannick Franke’yi de 2-3 numara kullanabilmemiz önemliydi. Aslında bu dönemde çok 2 numara bulaştırmayıp 3 numarada kullandık. Orada 3 numarada topu yere vurabildiği için hem kendi şutuyla hem de ikili oyunlarıyla skor yaratan bir oyuncu. Orada geniş bir rotasyon var ve rotasyona sokamadığımız Arda’yla Bora var. Arda’yı son maçta kullandık ama onlar da çok iyi çalışıyor. Onları da kullanmak istiyoruz ama kolay değil. 6 tane kısa var ve sakatlıktan dönecek olan takım kaptanı Erdi var. Orada elimiz genişledi. Rotasyonun artıları da eksikleri de var. Artılarında oyuncuları daha rahat kullanabiliyoruz. Günlük performansı kötü olan oyuncular yerine bir diğerini kullanabiliyoruz. Orası bizim için önemli bir silah oldu.

Eurohoops: Siz, sezon başında zaman zaman sadece 3 yabancıyla sahaya çıkmak zorunda kalıyordunuz. Şimdi sakatlar döndü ve 7 yabancıyı yeni yeni kullanıyorsunuz. 7 yabancıyı yeni kullanırken neler gördünüz, işinizi kolaylaştırdı mı?

Benim açımdan bunu yorumlamak çok objektif olmayabilir çünkü bizde Evan sakatlanınca mecburen Rade Zagorac gibi net bir uzun aldık. Evan da dönünce şimdi elimizde 2 tane 4 numara var. Hatta son maçta da zorlandık. Emircan, TOFAŞ maçında oynamak istemese elimizden net 5 numara olarak sadece Martynas Sajus vardı. Çok böyle 7 yabancıyı kullanma şansımız olmadı sakatlıklar nedeniyle. Aslına bakarsan 7. hamleyi yaparsak bir tane guard alalım, Markel Starks’ı 1 ve 2’de kullanırız diye düşündük. Fakat 7 yabancıyla oynamak da kolay değil. Türk rotasyonunu da ayarlamak kolay değil. Mesela son TOFAŞ maçında son bölümde Yannick Franke’yi oynatamadık ama maçın özellikle ikinci yarısında iyi performans gösteriyordu. Fakat Türk oyuncu rotasyonundan dolayı Ata’yı tercih ettik, Ata-Markel-Jermaine oynamak durumunda kaldık ve Yannick Franke kenarda oturdu. Oyuncuların bunu başta anlaması zor oluyor çünkü iyi oynayan oyuncu da kenarda kalabliyor. Türk oyuncu için de geçerli bu. Bunları anlatmak, ikna etmek bazen zor oluyor ama yavaş yavaş onlar da bu işi algılamaya başladılar. O rotasyonu yapmak kolay değil. Bu 7 yabancı işinin artıları ve eksikleri var.

Eurohoops: Siz bir de Yesukan’ı sık kullanan bir isimsiniz. Takımda da 2 tane 4 numara var. Birine süre vermeseniz diğeri biraz bozulacak.

Biraz psikolojik ve mental olarak biraz zorlanabiliyorlar. Bazen iyi oynarken de kenara gelmek durumunda geliyorlar. O durum can sıkıcı oluyor. Tabii bu sistemin getirdiği iyi şeyler vardır ama ben koçluğun bunu kovalamak olduğunu düşünmüyorum. Bunu kovalarken gerçek işimizin dışına çıktığımızı düşünüyorum. Tercihlerimizi daha rahat yaparak elimizdeki oyuncuları oynatıp, iyi olanın sahada kaldığı ya da o gün kim işimize yarıyorsa sistemin içerisinde savunmada ve hücumda onları daha rahat kullanabildiğimiz bir sistem olmalı diye düşünüyorum. Böyle koçluğun dışına çıkıyoruz ve başka matematiklerle uğraşıyoruz. Biraz da yoruyor.

Eurohoops: Koçların zaten maç esnasında düşünmesi gereken bir milyon tane problem var ve buna büyük bir problem de eklenince berbat bir durum gibi geliyor bana da.

Kolay değil ama Türk basketbolu için artıları ve eksilerine bakarsak şu anda çıkış yapan isimler de var. Türk oyuncuların süreleri arttı mı, azaldı mı ona bakmak lazım. Koçlar daha çok o 40 dakikaya konsantre oluyorlar. Daha önce bizim açımızdan öyle bir sıkıntı yoktu. Biz zaten Türk oyuncuları oynatıyorduk. Her ne kadar sezon sonu çıkarılan istatistiklerde en az oynatan takımlardan biri olarak görünsek de ben ona çok itiraz ediyorum. Çünkü elimizdeki Türk oyuncu rotasyonu o zaten. Oynayabilecek 2-3 tane oyuncu var ve onları da mümkün olduğunca oynatıyorsunuz. Sürelere bakıp ortaya bunu çıkarınca haksız bir matematik oluyor.

Eurohoops: Bir de kopan maçlarda sahaya atılan Türkleri düşününce orada şişirilen bir istatistik de olabiliyor.

Öyle bir durum da var tabii. Türk oyuncuların seviyeleri de var. Kimi takımda 3-4 tane Türk oyuncu var. Onları koçların oynatması daha kolay oluyor. Benim zaten öyle bir şansım yok. Benim elimde 2-3 tane oyuncu oluyordu ve onları kullanıyordum. Aksine biz buraya Ata’yı, Yesukan’ı aldık ve oynatıyoruz. Kimsenin süre vermediği çocuklar bunlar. Emircan Koşut sakattı, şuydu, buydu diye oynatılmıyordu ama biz oynatıyoruz. Metehan’ı, Tayfun’u, Enes’i oynattık biz burada. Bu çocukların hepsi burada doğru anlamda sorumluluk aldılar ve süre buldular ama siz sene sonunda Türkler ne kadar oynamış matematiği yaparsanız bu çok doğru olmuyor.

Eurohoops: Biraz saha dışından sorum olacak. Türkiye’de genç neslin basketbola ilgisi ve basketbolun gidişatını spor adamı olarak nasıl görüyorsunuz?

Türkiye’de genç neslin basketbola ilgisi var ama Avrupa’dan ziyade NBA’e ilgi var diye düşünüyorum. Bu da beni şaşırtıyor. Bazen gençlerle konuşuyorum. Basketbolla ilgilendiklerini söylüyorlar ancak EuroLeague’i Avrupa’yı izlemediklerini, NBA’i takip ettiklerini belirtiyorlar. Biraz üzülüyorum. Orası tabii ki basketbolun zirvesi ama bizim için gerçek hayat Türkiye ve Avrupa basketbolu. Sanki oraları takip ettirmek lazım gibi geliyor. Tabii ki NBA’deki marketing yüksek olduğu için dünyanın her yerinden insanların ilgisini çekebiliyor ama biz de sanki buraları biraz daha yukarıya çekip ilgiyi biraz daha almamız gerekiyor gibi geliyor.

Eurohoops: Voleybolun son 10 yıldaki çıkışı ve ilgini oraya kayması da var. Ben ligimizin kalite anlamında diğer liglerden eksiği olduğunu düşünmüyorum ama bu kaliteyi pazarlamada büyük eksikler olduğunu düşünüyorum. Siz eksik olarak neler görüyorsunuz?

Özhan Çıvgın: Bu doğru, bunu kabul ediyorum ama ben bunu sadece federasyon anlamında söylemiyorum. Kendi kulübüm açısından da diğer kulüpler açısından da söylüyorum. Biraz daha bu konuda pazarlama, farkındalık yaratma işi zayıf gibi geliyor. Biraz daha organizasyon seviyesini arttırmak lazım. Kulüplere de büyük görevler düşüyor. Son dönemde bunu yapmaya başlayan kulüpler var. O salonlara bakınca da ilgi artıyor. Ben kendi kulübüm özelinde bunu eleştiriyorum. Biz, ne zaman iyi bir galibiyet alırsak bizim salonumuz o zaman doluyor. Oralara da mesai harcamak lazım. Öyle departmanlar kurmak lazım. Biraz göz ardı ediliyor, çok gereksizmiş gibi düşünülüyor ama bence çok önemli işlerden biri. Bizim amacımız yani koçların, oyuncuların orada olmalarının amacı gelecek taraftarların keyif alması. Onların gelmediği, keyif almadığı herhangi bir maçın çok anlamı yokmuş gibi geliyor.

İlginin başarıdan dolayı voleybola kaymasından ben gocunmuyorum, hoşuma gidiyor.

Eurohoops: Yüzde yüz öyle.

Keşke bütün branşlarda başarılı olsak. Bu rekabeti harlamak lazım. Onlar da başarısız olsa Türkiye’de sporla ilgili bir şey konuşulmayacak. Onları da çok takdir ediyorum, organizasyonları çok iyi. Sporu da diri tutuyorlar, bu çok güzel. Genel anlamda söylediğim bir şey bu aslında. Keşke biz de basketbol branşı olarak yapabilsek -ki zamanında yapmıştık-. 2010’da Darüşşafaka‘da altyapıda görev yaparken hatırlıyorum milli takım çok başarılıydı. Spor okullarına o kadar ilgi vardı ki kayıtları kapatmak zorunda kalmıştık. Tabii ki bu başarıyla endeksli bir şey. Onun gazıyla 3-4 yıl gitti ama sonrasında düşüş yaşadık. Bu, başarıyla endeskli olduğu için biz de inşallah kadın voleybol takımın yakaladığı başarı gibi başarı yakalarız. Aslında elimizde iyi bir jenarasyon var, koç var. İnşallah en kısa sürede biz de o başarıyı yakalarız hem erkeklerde hem kadınlarda. Yeter ki basketboldan böyle bir başarı çıksın.