Mirsad, Smodis ve Diğerleri: EuroLeague’i Değiştiren 4 Numaraların Evrimi

29/Haz/20 09:48 Haziran 29, 2020

admin69

29/Haz/20 09:48

Eurohoops.net

Eurohoops Fırın, modern EuroLeague’in 4 numara geleneğinin evrimini değerlendiriyor…

by Semih Altınbaş / info@eurohoops.net

Pandemi sürecinde sizleri Avrupa basketbolunun derinliklerine inen içeriklerimizle günlük hayatın telaşesinden biraz olsun uzaklaştırmaya çalıştık ve bundan vazgeçmeye de inanın hiç niyetimiz yok.

Avrupa basketbolu dediğimiz şey tıpkı diğer basketbol geleneklerinde olduğu gibi dönem dönem değerlendirilmesi gereken, çok zengin bir kültürü bünyesine alıyor.

Bu yazıda özellikle değineceğimiz konuyu kapsayan 4 numaraların evriminin son 20 yılda bir geleneğin oluşmasında çok önemli bir öncü olarak geleceğe ışık tuttuğunu düşünüyorum.

NBA’de 4 numaralar özellikle 1970’ler ve sonrası dönemde aldıkları roller ve bunu icra edişleriyle takımların en büyük parçalarından birisi olarak görülmeye başlasa da Avrupa’da bu olgunun filizlenmesi biraz vakit aldı. Fakat çok da güzel oldu!

Tabii, bu değerlendirmeyi yaparken göz önünde bulundurmamız gereken bir şey var ki; oyunun bu kadar değişmesinde sadece parkedeki aktörlerin değil, sistemsel değişikliklerin ve koçların zihniyetlerinin değişmesinin etkisi de çok büyük. Hatta en önemli faktör bu…

Bütün bunların ışığında sizleri EuroLeague’deki uzun forvetlerin kıta basketbolunun gelişimine, oyunu izlerken basketbolseverler olarak aldığımız verime sağladıkları katkı ve bu doğrultuda kendi kariyerlerini nasıl şekillendirdiklerine bakmaya davet ediyoruz.

Eurohoops Fırın, son 20 yıllık serüvende ligi değiştiren 4 numaralar ve onların geçmişten bugüne, hatta geleceğe dönük potansiyel etkilerine değindiği yazısıyla karşınızda…

Box Out Tamam, Ribaundu da Aldık… Sonra?

“4 numara” olarak adlandırılan uzun forvet pozisyonunun Avrupa’daki modern tarih çerçevesinde gelişimine bakacak olursak burada başlamamız gereken yıl 2000 senesine tekabül ediyor.

O halde bu yazıda özellikle değineceğimiz ilk isim de o dönemin oyun sınırları dahilinde bir 4 numaranın yapabileceği her şeyi yaparak Türkiye’den NBA’e giden ilk oyuncu olan Mirsad Türkcan’dan başkası olamaz.

Mirsad’ın oyununu belli kalıplara sığdırarak anlatmak büyük bir efsaneye saygısızlık olur diye düşünüyorum. En başta o mücadeleciliğiyle zaten herkesin saygısını kazanmış bir forvetti kendisi.

Öyle aman aman bir fiziği olmamasına rağmen bir oyuncu nasıl mevkisinde bir kıtaya hükmedebilir? Elbette o bitmek bilmeyen azimle edebilir.

Bosna’dan Türkiye’ye göçerek vatandaşlık olan ve “Jahovic” olan soyismi “Türkcan” olarak değiştirilen 1976 doğumlu bu forvet, Avrupa’da oyunun değişmesi açısından ilk ve en kritik aktörlerden birisi oldu.

İnanılmaz derecede fiziğe dayalı oyunuyla rebounding becerisi birleştiği zaman hakikaten durdurulamaz bir isim olarak göze çarpıyordu.

Uzunların ribaund etkinliğinin tüm rotasyona yayıldığı şu günlerde pek mümkün olmayacak şekilde 17 sayı – 12 ribaund gibi ortalamalarla sezon tamamlayabilen ve EuroLeague’de normal sezon üzeri Top 16 MVP’si ödüllerini kazanabilecek bir oyuncuydu.

Yıllarca çift pivotlu oynanan düzenlerde 4 numaraların gerçek kimliklerini bulması noktasında Mirsad Türkcan bir öncü olarak görülebilir kıta açısından. Tabii ki de onu diğer isimlerden farklı kılan fizikalitesi ve hırsının da ne kadar özel olduğunu tekrar tekrar vurgulamak lazım.

Onunla beraber lige çok özel 4 numaralar katıldı ve onlar da gerçek kimliklerini bulmuş biçimde yollarına devam ettiler. Bir jenerasyon, farklı farklı ülkelerde çıkardığı enfes uzun forvetlerle anıldı.

Jorge Garbajosa gibi döneme damga vuran diğer isimlerin de sahne aldığı, bütün bunların yanında en ünlülerinin Mirsad Türkcan olduğu 2000’ler başı modern EuroLeague uzun forvetleri, bu bağlamda sadece ilk aşamayı kaydeden isimlerdi.

Ribaundu aldıktan sonra zamanla sahayı tek başına geçme eğilimleriyle ön plana çıkan bu tarz oyuncular rotasyonu öyle rahatlatmaya başladılar ki zamanla, 2000’lerin ortalarından günümüze denk düşen 2020 yılına kadar bu durum gelişerek devam etti.

2000’ler uzun forvetleri ve ribaundlar demişken Felipe Reyes ve Paulius Jankunas’ı da unutmamak lazım. Mirsad’ın tarihin en fazla ribaund alan oyuncusu ünvanını alan bu ikili şimdilerde ilerleyen yaşlarına rağmen bu ünvanı koruma savaşındalar.

Hücum Alanı Sadece Boyalı Alan Mı?

2020’de bu soruyu sormak çok ama çok absürd kaçıyor, evet. Ancak 2000’ler basketbolunda bu soru, çok rahat bir şekilde tartışma konusu haline getirebileceğiniz bir şeydi.

Tam o dönemlerde bu algıya ters olarak Avrupa’da Matjaz Smodis isminde Slovenyalı bir forvet yükselişe geçmeye başladı.

Virtus ve Fortitudo Bologna kadrolarının başarılı dönemlerindeki has parçalarından olan Smodis, bu dönemde kendini epey kanıtladı.

Ettore Messina gibi bir basketbol efsanesiyle önce Virtus’ta, sonrasında CSKA Moskova bünyesinde çalıştığı yıllarda ligin uzunlar bazında en büyük hücum silahlarından birisiydi Smodis.

Onu bu kadar özel kılan özelliği hücumda adeta bir canavar gibi her şeyi yapabiliyor olmasıydı. Onu sırtı dönük oyunda da bir başrol oyuncusu olarak görebilirdiniz ama aynı zamanda sahanın içinde çok da hareketli bir oyuncuydu. Devamlı gezer, dış şutu resmen koklardı.

Matjaz’ın bu özelliği yıllar ilerledikçe öyle keskin bir hale gelmeye başladı ki, 11 sezon boyunca 3 farklı takımda forma giyerken tamı tamına yüzde 39.5 gibi bir üçlük yüzdesi tutturdu çıktığı 170 maçta.

Bu oran o dönem oynanan basketbolu düşündüğünüz zaman çok şaşırtıcı gözüküyor. Dirk Nowitzki’nin meşhur pick & pop’ıyla NBA’de estirdiği yıllarda EuroLeague özelindeki bu Matjaz Smodis gerçeğini göz ardı etmemek gerekir.

Smodis’e de ayrı parantez açmamızın sebebi yetenekleriyle bu denli şaşırtmasıydı. Takımın lideri Theo Papaloukas’la sahada çok iyi bir kimya tutturmuşlardı. Bu durum onlara 2006 ve 2008’de olmak üzere 2 EuroLeague şampiyonluğunu hediye eden olgu oldu zaten.

O dönemde çokça öne çıkan bir diğer uzun forvetse Luis Scola’ydı. TAU Ceramica adıyla o dönemde boy gösteren Baskonia‘ya yıllarını vermiş, henüz Amerika Birleşik Devletleri’nin yolunu tutmamıştı Arjantinli forvet.

Smodis’e göre sırtı dönük oyununu çok daha ağırlıklı kullanan Scola bu noktada bir “zen master” niteliği taşıyordu adeta.

Dusko Ivanovic yönetiminde pivot Tiago Splitter’ın yanında takımın hem en büyük yıldızı hem de 4 numarası olarak görev yapan deneyimli basketbolcu o yıllarda Final Four’ların gediklisi olan o efsanevi takımın en kritik parçası konumundaydı.

Belki o dönemde bir şampiyonluk kazanma şansına erişemediler fakat Luis Scola hem Arjantin Milli Takımı bünyesinde çok çok büyük başarılar kazandı hem de NBA’de çok saygıdeğer bir kariyer geliştirme şansını yakaladı.

O zaman diliminde elbette Viktor Khryapa, Linas Kleiza gibi isimler de öne çıkıyordu fakat bunlar hiçbir zaman saydıklarımız kadar yüksek profilli ve “oyunu değiştiren” oyunculardan olmadı.

Oyun Gelişti, Oyunu Kuranlar Değişti

2010’lu yılların EuroLeague’inde bu 4 numaralar muhabbeti epey bir oturmaya başladı. Artık bu oyuncular fiilen oynadıkları takımın oyun kuruculuğunu dahi üstlenebilir durumdaydılar.

Bu gelişime ayak uydurmayan 4’lerin günümüzde nasıl muamele gördüklerini ve hangi seviye takımlar tarafından tercih edildiklerini artık daha da net görebiliyoruz.

Ayak uyduranlarsa birer yıldız olup çıkıyorlar… Misalen Fenerbahçe‘nin son yıllardaki en iyi 2 uzun forveti Nemanja Bjelica ve Nicolo Melli, Anadolu Efes kadrosunun son 2 yılındaki en kritik oyuncularından Adrien Moerman…

Öncelikle Nemanja Bjelica hakkında bir iki kelam edecek olursak… Kızılyıldız’da ve Sırp Milli Takımı’nda genç yaşlardan itibaren sahne almaya başlayan Bjelica, kendini üst düzey ilk deneyimini Baskonia‘da yaşarken buldu. Burada artık iyiden iyiye büyüklerin radarına girmeye başlamıştı.

2013 yazıysa tam anlamıyla onun hayatını değiştiren yaz olurken Fenerbahçe formasıyla boy gösterdiği 2 sezonda oyununu çok daha ileriye taşıdı ve lig MVP’si oldu. Ligin modern tarihindeki MVP’ler arasındaki tek saf 4 numara da Fener‘in “profesörü”.

Bjelica’nın NBA’deki kurtlar tarafından kapılmasının ardından bu konuda sıkıntı çektikleri aşikardı. 2010’lu yıllara damga vuran bir diğer uzun forveti de ta Almanya’dan getirdiler. İsmi Nicolo Melli‘ydi. Andrea Trinchieri’nin Brose Bamberg organizasyonunun biriciğiydi.

Ancak İtalyan yıldız burada, Brose’de alıştığı gibi tepeden ya da kendisinin sevdiği sol yüksek posttan top dağıtan, birebir oynayan bir oyuncu olarak oynamadı.

Alan paylaşımını bozmak istemeyen Zeljko Obradovic, Melli’yi hep dışarıda tuttu. Amaç hep ikili oyun sonrasında Vesely‘nin içeride daha fazla alan bulmasıydı. Melli ise saha görüşüyle forvete yerleşip top dolaşımına yardımcı oldu.

Onu sıkça sırtını rakibine dayamış bir oyun kurucu edasıyla takımı yönetirken görmeniz mümkündü. Şimdi NBA’de elbette bu özgürlüğü elinden alındı ancak Nicolo’yu öyle izlemek çok büyük keyifti.

Adrien Moerman ise bu ikiliye göre biraz daha farklı bir vaka. Onu bu bölümün başlığındaki gibi bir oyun kurucu olarak anamayız. Bu, Bjelica ve Melli’ye özgü bir durumdu son 10 yıllık süreçte.

Bunun dışında özellikle Barcelona’dayken modern 4 numaranın bir tanımı olan fakat savunmada çok büyük problemleri olan bir oyuncuydu. Dışarıdan Avrupa basketbolunu hiç takip etmeyen birisini getirseniz ve Barcelona ile Efes‘teki performanslarını izletseniz, aynı oyuncu demez.

Bunun da aslında güzel bir açıklaması var. Modern basketbolda uzunların dışarıya çıkması ve dış şut atması artık şart! Bunları yapamayan bir oyuncunun bambaşka çok özel yetenekleri olması gerekir. Fakat uzunların sürekli dışarıya çıkması da aslında başka problemleri getiriyor.

Sürekli onlardan dışarıda gezmesi ve o dış şutu sokması istenilince uzunlar daha yumuşak hale geliyor ve oyunla bağlantıları kopuyor.

Efes ise onun iç-dış dengesini kurmasına yardımcı oldu. Moerman, burada dripling üstünden üçlük atmıyor ama topla ilişkisi çok daha fazla. Bu da onun oyun içerisinde ne kadar farklı kullanıldığını gösteriyor.