Tanıklar Anlatıyor: Chicago’nun Küllerinden Doğan Takımı Baby Bulls

25/Ağu/20 11:55 Ağustos 25, 2020

admin69

25/Ağu/20 11:55

Eurohoops.net

Michael Jordan döneminde Chicago Bulls, tarihin en büyük hanedanlıklarından birisine sahipti. Majestelerinin emekliliğinden sonra 2004-05 sezonuna kadar umut, Chicago basketbolunda var olan bir kavram olmadı. Taa ki Baby Bulls’a kadar…

by Jake Malooley, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 2 Ocak 2020 tarihinde TheRinger’da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Chicago Bulls’un üst üste kazandığı ikinci üç şampiyonluğun ardından 16 Haziran 1998 tarihinde binlerce insan Chicago’daki Grant Park’ta şampiyonluk kutlamaları için toplanmıştı. 

Mikronofu eline alan Chicago Bulls’un koçu Phil Jackson, “Bu bizim son dansımızdı. Bu muhteşem vals için hepinize çok teşekkürler.”  diyordu. 

Daha sonra Scottie Pippen, “Muhteşem günler geçirdik. Her şey için teşekkürler” dedi…

En son mikrofona gelen Michael Jordan, “Önümüzdeki yıl Grant Parkında olacak mıyız kimse bilmiyor. Fakat ne olursa olsun kalbim, ruhum ve sevgim her zaman Chicago şehrinde olacak.” diyerek taraftarlara veda ediyordu.

Bulls taraftarlarından “Bir yıl daha!” tezahüratları yükseliyordu ama Chicago Bulls’un bu kadrosunun macerasının sonuna gelinmişti. 

Phil Jackson, sezon bittikten sonra görevinden ayrıldığını açıkladı. 1999 senesinin Ocak ayında NBA lokavtı devam ederken Michael Jordan, NBA’den ikinci kez emekli olduğunu açıkladı. Bu açıklamadan yaklaşık 10 gün sonra Chicago Bulls’un genel menajeri Jerry Krause, şampiyon kadroyu dağıtmaya başladı. Scottie Pippen, sign and trade ile Houston Rockets’ın yolunu tutarken Dennis Rodman serbest bırakıldı. Steve Kerr San Antonio’ya giderken Luc Longley ise sonraki sezon Phoenix kadrosunda yer aldı. Krause takımın başına Tim Floyd’u getirdi. Ron Harper ve Toni Kukoc gibi isimler, takımın hızla değişmesine şahit oluyordu. Chicago Bulls’un kadrosuna Rusty LaRue ve Kornel David gibi isimler gelmişti. 

Son dans olarak adlandırılan sezonun hemen ardından Chicago Bulls’un her şeye sıfırdan başlaması gerekiyordu. İlerleyen 6 yıllık süreçte Bulls, NBA tarihinin en kötü ikinci altı yıllık sekansını yaşadı. Oynadığı maçlarda 119 galibiyet 341 mağlubiyet alan Bulls, 1999 yılının Nisan ayında oynadığı bir karşılaşmada sadece 49 sayı atarak 24 saniye kuralının yürürlüğe girdiği dönemdeki en düşük skor rekorunun sahibi olmuştu. 2000-01 sezonunda organizasyon tarihinin en kötü sezonunu geçiren Bulls, sadece 15 maç kazanmıştı. 2001 yılının Kasım ayında 53 sayı farklı bir mağlubiyet yaşayan Bulls, kadrosuna süperstar oyuncular katmak istiyordu ama ligdeki hiçbir oyuncu onları ciddiye almıyordu. 

Bulls’un taraftarlarının yavaş yavaş sezonluk biletlerinden ve takıma dair umutlarından vazgeçmeye başladığı 2004-05 sezonunda umut yeniden yeşermişti. Bebek Bulls olarak adlandırılan takım, 47 galibiyet alarak hanedanlık sonrası dönemde ilk kez playofflara kalmayı başarmıştı. Sıkı çalışan ve savunmaya ağırlık veren Bulls kadrosu, Scott Skiles’ın yönetiminde ve Ben Gordon, Luol Deng, Chris Duhon Andres Nocioni gibi çaylakların yanı sıra Antonio Davis ve Adrian Griffin gibi tecrübeli oyuncularla birlikte tekrar iddialı bir ekip haline gelmişti. Bulls, adını playofflara yazdırırken organizasyon tarihinin en kötü başlangıcını (0-9) egale ettikten sonra da birçok sorun ile başa çıkmak zorunda kalmıştı. Koç Skiles ile Tyson Chandler’ın arasındaki sorunlar, sezonun sonuna doğru takımın skor lideri Eddy Curry’nin sağlık sorunları nedeniyle oynayamamaya başlaması gibi engellerle başa çıkmak zorunda kaldı. İlerleyen günlerde Ben Gordon, Michael Jordan sonrası dönemde kritik anlarda skor yükünü çeken oyuncu olarak kendisini kanıtladı ve taraftarlardan Ben Jordan lakabını aldı. Aynı sezonda Ben Gordon, bir çaylak olarak En İyi Altıncı Adam ödülünü alan tek oyuncu olarak da tarihe geçti. 

2004-05 sezonundaki genç Chicago Bulls takımı, Bulls taraftarlarına güzel günlerin tekrar onları beklediğine inandırmıştı. Ancak yaklaşık 15 yıl sonra Bulls hala güzel günlere ulaşabilmiş değil. 2004-05 sezonundaki Baby Bulls’un hikayesini ise koçlar, oyuncular ve o dönemi yaşayanlar anlattı. 

1. Bölüm: Hanedanlık Sonrası Bilinmezlik

K.C. Johnson (Chicago Tribune gazetesinin Bulls muhabiri): Hanedanlık dağıldıktan sonra Chicago Bulls, NBA tarihinin en kötü ikinci altı yıllık dönemini yaşadı. 

Jack Silverstein (Chicago spor tarihçisi): Hanedanlığın dağılması gerçekten çok üzücüydü. Birden bire karşımızda bambaşka bir takım vardı. Evet formalar aynıydı ama takımın izleyenlere hissettirdikleri çok farklıydı. Takımın bu kadar kötü olacağını ben düşünmemiştim. Takımın kötü olmasının bu kadar uzun süreceğini de düşünmemiştim. 

Sam Smith (Chicago Tribune yazarı): Hanedanlık sonrası ilk sezonda şampiyon olan takımdan kalıntılar hala vardı. Toni Kukoc ve Ron Harper kadrodaydı. Takımın asistan koçu Tex Winter hala görevine devam ediyordu. Bu yüzden hala umut vardı. Taraftarlar kazanılan bütün şampiyonluklar için hala minnettardı. 

Silverstein: Bir önceki sezon 62 maç kazanan Bulls, lokavt sezonunu 13-37’lik derece ile bitirmişti. 98 finallerinin bir maçında Bulls, Jazz’ı 54 sayıda tutarak şut saati uygulamasının başladığı dönemdeki rekoru kırmıştı. Bir sonraki sezon oynadıkları bir karşılaşmada sadece 49 sayı atarak bu rekoru ele geçirdiler. 

Smith: Takımın performansı bir noktadan sonra utanç verici bir hal almaya başlamıştı. 99-00 sezonunda sadece 17 maç kazandılar, 00-01 sezonunda bu sayı 15’e düştü. 

Silverstein: O dönemde Bulls taraftarı olmanın kötü yanlarını mı öğrenmek istiyorsunuz? 2000 yılında John Starks’ın Bulls formasını giydiği dört maçlık bir dönem vardı. Yaşanan tüm rezilliklerin içerisinde Bulls taraftarlarının John Starks’ı destekleyip desteklemeyeceğine karar vermeye çalıştığı dönem kesinlikle taraftarlık deneyimlerinin diplerinden birisiydi. 

Johnson: 2001 yılında Bulls, Minnesota Timberwolves’a 53 sayı farkla kaybetti. Maçın ardından Charles Oakley, “Bu kadroyla kıytırık bir lise takımını bile yenemeyiz” şeklinde bir açıklama yaptığı için Bulls yönetimi ona 50 bin dolar ceza vermişti. 

Siverstein: 99 yılında koleje gitmeden önce adımı Bulls’un sezonluk bilet listesine yazdırmıştı. Bulls yeni yeni kötü bir takım olmaya başlamıştı. O dönemde benim planımda sezonluk bilet listesinde sıra bana gelene kadar kolejden mezun olurum, iş bulurum ve sıra bana geldiğinde sezonluk bileti karşılayacak kadar param olur şeklindeydi. Bu sırada Bulls da daha iyi bir takım haline gelir diye düşünüyordum. Sadece 1 yıl sonra Bulls’un bilet ofisinden bir telefon geldi ve sıranın bana geldiğini söylediler. Ancak benim planım bu değildi. İnsanların sezonluk biletlerinden bu kadar çabuk vazgeçmesi takımın ne kadar kötü olduğunu net şekilde gösteriyordu. 

Johnson: 2-3 yıl boyunca takım çok kötü oynadıktan sonra hayal kırıklığı gitgide artmaya başladı. 2000 yazında genel menajer Jerry Krause; Tim Duncan, Tracy McGrady, Grant Hill gibi yüksek profilli oyuncuları hedef almıştı ama bu isimlerin hiçbiri Chicago’ya gelmeye sıcak bakmadı. 

Silverstein: İşlerin iyi gitmeyeceğine dair ilk büyük işaret oydu. 

Johnson: Organizasyon, taraftarlar hatta bazı Bulls yazarları bile bir noktadan sonra takımın kaybetmesine çok alışmıştı. Takımın etrafında yolunda gitmeyen birçok şey vardı. Takımın antrenmanlarına giderken sık sık “Acaba bugün nasıl bir saçmalık ile karşılaşacağım?” diye düşünürdüm. Genç bir yazar olarak neredeyse her gün yazacak bir şeyler buluyordum ama ortam çok kaotikti. Krause düzenli olarak plan ve felsefe değiştiriyor gibi gözüküyordu. Bunların arasında Elton Brand’i takas ettikten çok kısa bir süre sonra onu Tyson Chandler’ın draft hakları için takas etmek ve kadroya Eddy Curry’i katmak gibi kumarlar da vardı. Bu iki oyuncu da liseden direkt olarak NBA’e geliyordu. 

Golden State Warriors v Chicago Bulls

Silverstein: Bulls kadrosuna Tyson ve Eddy’yi kattığında Bulls taraftarlarının umutları yeniden yeşermişti. Krause’un sonunda istediği yaptığını düşünüyordum. Sıradaki Scottie ve Horace’ını bulmuş gibi gözüküyordu. 

Smith: Curry inanılmaz bir atletizme sahipti. 2.10’luk bir jimnastikçi gibiydi. 

Johnson: Floyd’un 2001 sezonunda istifa etmesiyle birlikte hayal kırıklığı, baskıyla birleşmeye başladı. Bulls’un eski pivotu Bill Cartwright, koç olarak takımın başına geçtiğinde insanlar birazcık umutlanmıştı çünkü takım daha iyi performans gösteriyordu. Jamal Crawford, taraftarların biraz daha umutlanmasını sağlamıştı ve2002 yılında gerçekleşen Jalen Rose takasıyla birlikte heyecan da artmıştı. 

Silverstein: Hanedanlık dağıldıktan sonra 2002-03 sezonunda Bulls ilk kez bir sezonda 30 maç kazanabilmişti. Bu ileriye doğru atılan dev bir adım gibiydi. 

Johnson: 2003 yılının bahar aylarında çok büyük bir şok yaşanmıştı: Bulls’un sahibi Jerry Reinsdorf, sonunda genel menajer Krause ile yollarını ayırmaya karar vermişti. Bulls’un yaptığı açıklamada bu kararın arkasında Krause’nin sağlık sorunları olduğunu belirtmişti ancak herkes tek sebebin bu olmadığını biliyordu. Bununla birlikte genel menajerlik görevine John Paxson getirildi. 

2. Bölüm: Kültür Değişimi

Silverstein: Günümüzde takımın geldiği nokta sebebiyle bu baya göz ardı ediliyor fakat Paxson, takımı gerçekten en dip noktadan çıkardı. 2003-04 sezonunda Paxson, Jalen Rose ve Antonio Davis’i kadroya katmıştı ve bu isimler Baby Bulls kadrosunda önemli bir yere sahip oldu. Takıma abilik etmesi için geriye getirilen Scottie Pippen ile yollarını ayırmıştı. Pax, eski takım arkadaşı Bill Cartwright’ın koçluk görevine son verdi ve yeni bir sayfa açıldığını herkese gösterdi. Daha sonra takımın başına Scott Skiles’ı getirdi. Bu takımın yeni bir kültür oluşturmaya çalıştığının en büyük göstergesiydi. 

Smith: Paxson, kafasındaki vizyona göre kadroyu yeniden kırdı. Paxson kariyeri boyunca beklentilerin üzerine çıkan, mücadeleden asla kaçmayan fiziğine kıyasla sert bir oyuncu olmuştu. Genel menajer olduktan sonraki ilk draft tercihi de bu profile benzeyen Kirk Hinrich oldu. Jalen Rose, Jamal Crawford ve Eddie Robinson gibi savunma özellikleri çok iyi olmayan “yumuşak” oyunculardan kurtuluo Scott Skiles gibi sert bir koçu takımın başına getirmişti.

Kirk Hinrich (Bulls guardı): 2003 yılında Chicago’ya geldiğimde herkesin kaybetmekten yorulduğunu hissetmiştim. Ancak bir yandan herkes bu sonuçları kabullenmişti de.

Tyson Chandler (Bulls pivotu): Ligdeki en kötü takımlardan birisi haline gelmiştik. Kaybetmek kültürümüzün bir parçası haline gelmişti ve bunu değiştirmek istiyorduk.

Johnson: Scott Skiles, o genç takım için olabilecek en iyi koçtu. Gözetimi altında saçma sapan işlere izin vermezdi ve bahanelere inanmazdı. Vasatlığı asla kabul etmiyordu. Oyuncularından birçok şey istiyordu ve çok adil bir şekilde oyuncularına hesap sorabiliyordu. Oyuncularından ne beklediğini her zaman ifade ederdi ve bu beklentileri nasıl karşılayacaklarını da anlatırdı. 

Smith: Scott sert ve direkt bir koçtu. Paxson ve Scott, disiplinli bir kadro kurmak istiyorlardı. Scott’ın aynı zamanda muhteşem bir mizah duygusu vardı. Yanında deneyimli asistan koçlar da vardı. Tim Floyd’un liseden arkadaşlarıyla kurduğu koç ekibinden çok daha iyilerdi. 

Ron Adams (Bulls’un asistan koçu): Scott muhteşem bir koçtu. Çok iyi bir yöneticiydi ve ne yapmak istediğine dair kafasında çok net planları vardı. Bulls organizasyonuna disiplini geri getirmek istiyordu. 

Hinrich: Pax ve Scott, kültürü tamamen değiştirmek istiyorlardı. Bulls, çok uzun süredir yetenekli ama birbiriyle uyumlu olmayan oyuncuların bir arada olduğu bir takımdı. Asla bir amaç için mücadele eden bir takım haline gelmemişlerdi. Paxson, Chicago şehrinin sıkı çalışan bir takım görmek istediğini biliyordu. Bu bizim maçları kazanmamızı sağlayacaktı fakat aynı zamanda bu Chicago’nun kimliğiydi de. Lig genelindeki takımların tekrar saygısını kazanmak istiyorduk. Çaylak sezonum esnasında Scott takımın başına geldiğinde sıkı çalışan, savumaya önem veren ve takım olarak oynayacak bir ekip olacağımızı net şekilde belli etmişti. 

Chandler: Bulls’ta geçirdiğim önceki sezonlarda doğru şekilde oynamıyorduk. Her oyuncu kendi işine geldiği gibi sahaya çıkıyordu. Bencildik. Scott’ın geldiği sezon ilk kez takım olarak basketbol oynamaya başlamıştık. 

Hinrich: Scott, savunma yapmayacaksak süre almayacağımızı net şekilde belli etmişti. Bu bizim için çok büyük bir değişiklikti. Takım olarak bu zihniyete uymamız gerektiğini ve sıkı çalışmamız gerektiğini bize göstermişti. Ne olursa olsun takım diğer her şeyden önce geliyordu. 

Smith: 2004-05 senesindeki Bulls takımı, Paxson’ın bir NBA takımının nasıl olması gerektiğine dair fikirlerini çok iyi yansıtıyordu. Paxson’ın takımın karakterini değiştirme amacı başarıya ulaşmıştı. Takıma getirdiği tecrübeli oyuncular olan Adrian Griffin, Othella Harrington ve Antonio Davis de bu kalıba uyan oyunculardı. 

Silverstein: Jalen Rose takası, Paxson’ın nasıl bir takım kuracağını herkese göstermişti. Kağıt üstünde baktığınızda Bulls bu takastan zararlı çıkıyordu. Maç başına 20 sayı atan bir oyuncuyu Antonio Davis için takas etmek çok mantıklı değildi.

Antonio Davis (Chicago forveti/pivotu): 2003 yılında Chicago’ya gittikten sonra Scott ile konuştuğumda orada bulunmamın sebeplerinden birisinin takıma abilik yapmak olduğunu anlamıştım. Bu benim çok hoşuma gitmişti. Lige ilk geldiğim ve Pacers’ta oynadığım dönemde takımdaki tecrübeli oyuncular aynısını benim için yapmıştı. 

Johnson: Paxson takımı kurarken kolejde iyi programlardan birden fazla yıl oynamış oyuncuları tercih ediyordu. 2004 yılında Arjantin Milli Takımı ile Olimpiyatları kazanan Andres Nocioni’yi de bu kalıba sokabiliriz. Takıma katılan çaylaklarının hepsi belirli düzeyde tecrübeli isimlerdi. 2003 Draftında NCAA finali oynayan Kirk Hinrich, 2004 yılında NCAA şampiyonu olan Ben Gordon kadroya katılmıştı. 2001 yılında NCAA şampiyonu olup 2004 senesinde NCAA Final Fouru oynayan Chris Duhon, Duhon’un takım arkadaşı olan Luol Deng gibi oyuncular da takıma katılmıştı. 

3. Bölüm: Gençleşme Harekatı

Chandler: Antrenman kampına giderken takımın ne kadar iyi olacağına dair en ufak bir fikrim yoktu. Ben, Luol ve Nocioni’nin ne kadar iyi oyuncular olduğunu bilmiyordum. Bazılarını kolejdeyken izlemiştim ancak NBA seviyesinde aynı performansı gösterip gösteremeyeceklerini bilmiyordum. Duke’tan bazı oyuncular aldığımızı biliyordum ama onların takıma ne katacaklarını görene kadar emin olamamıştım. Antrenman kampı başladıktan sonra onların iyi oyuncular olduğunu anlamıştım.

Silverstein: O yılki kadronun 3’te 1’inden fazlası çaylak isimlerden oluşuyordu: Gordon, Deng, Duhon, Nocioni, Jared Reiner…

Johnson: Antrenman kampı başlamadan önce kesinlikle herkes takıma katılan çaylaklarla ilgili heyecanlıydı. Fakat buna rağmen beklentiler fazlasıyla düşüktü çünkü Bulls çok uzun süredir kötü bir takımdı. Evet takımda tecrübeli oyuncular ve heyecan uyandıran çaylaklar vardı ama kimse takımın iyi olmasını beklemiyordu. 

Smith: Ben Gordon, Chicago Bulls ile inanılmaz bir deneme antrenmanı geçirmişti. O antrenman hakkında birçok hikaye duymuştum. Üst üste 50 tane üç sayılık isabet kaydettiği söyleniyordu. 

Chris Duhon (Bulls guardı): Bulls’un kadrosuna kattığı oyuncular konusunda heyecanlıydım. Kolejdeyken Hinrich ile karşı karşıya oynamıştım bu yüzden onun nasıl bir oyuncu olduğunu biliyordum. Duke’ta Luol ile birlikte oynadım, bu yüzden onun nasıl bir iş ahlakına sahip olduğunu biliyordum. Eddy ve Tyson’ın yıllar içerisinde nasıl bir gelişim gösterdiğini biliyordum. Yetenekli oyunculara sahip olduğumuzu ve ligde rekabet edebileceğimizi biliyordum. Bulls’un son zamanlarda zorlandığını biliyordum ama bunu organizasyonu tekrar doğru yola sokmak açısından bir meydan okuma olarak görüyordum. 

Smith: Bulls, Chris Duhon’a “kadroda çok fazla guardımız var bu yüzden bu sezon sana ihtiyaç duymayacağız. Birkaç sezon için Avrupa’ya gidersen senin için daha iyi olabilir” demişti. Duhon ise buna karşı çıktı ve antrenman kampına gelip bütün guardlarınızı yeneceğim dedi. Gerçekten de bunu yaptı, Duhon tam olarak bu yüzden Scott’ın seveceği tarzda bir oyuncuydu. O sezon Duhon ilk beşe yerleşmişti. 

Adams: Yaz döneminde Duhon yanıma geldi ve “Ron, benimle biraz daha ilgilenmezsen sanırım takımda yer alamayacağım” dedi. Daha önce bir oyuncudan böyle bir şey asla duymamıştım. Onu takımda tutmayı düşünmediğimiz için onunla çok ilgilenmiyordum. Chris, iki guard pozisyonunu da savunabiliyordu ve bu da onu bizim için değerli hale getiriyordu. Ben de ona “Üç sayılık atışlarını geliştirmen gerekiyor” demiştim ve biz de yaz boyunca bunun üzerine yoğunlaştık. O da iyi bir üç sayı şutörü haline geldi. 

Chandler: Duhon geldiği andan itibaren kazanan bir oyuncu olduğunu herkese göstermişti. Takıma katıldığı andan itibaren bir lider olduğunu herkese göstermişti. Luol’ün de savunma ve skor yeteneği de dikkat çekiyordu. Sonunda elimizde iyi bir kadro var diye düşünmeye başlamıştım. 

Andres Nocioni (Bulls forveti): Antrenman kampı gerçekten zorlayıcıydı. Çok fiziksel ve rekabetçi antrenmanlar yapıyorduk. Ben o dönemde çok fazla ingilizce bilmiyordum bu yüzden her gün antrenmanlardan sonra İngilizce dersi alıyordum. 

Johnson: Takımdaki oyuncular kolejde ve Avrupa’da çok sıkı antrenmanlar yapmışlardı. Bu yüzden Skiles’ın onlara olan yaklaşımı NBA’e geçiş süreçlerini kolaylaştırdı. Kirk ile Skiles’ın sert tarzı hakkında konuşurken bana “Kansas’taki koçum Roy Williams’tı. Koçunuz size ne derse onu yaparsınız” demişti. 

Adams: Scott, genç oyun kurucularla çok iyi anlaşıyordu. Kolejdeyken Scott’a karşı koçluk yapmıştım. Üç sayı çizgisinin gerisinden çok iyi şut atan ve takımını çok iyi yönetebilen bir oyuncuydu.

Davis: Antrenman kampına gittiğimde ne kadar genç bir kadroya sahip olduğumuzu daha iyi anlamıştım. Ben, Chris ve Luol gerçekten çok genç isimlerdi. Daha önce genç oyuncularla oynama şansı yakaladığım için bu konuda deneyimliydim. Çaylak oyuncuların beni izlediğini bildiğim için daha iyi bir örnek olma adına daha sıkı antrenman yapmaya başladım. Genç oyunculara sıkı çalışmanın ne kadar önemli olduğunu göstermek istiyordum. Bu düşünce şekli bana da yardımcı oldu.