Tanıklar Anlatıyor: Ricky Rubio’nun Minnesota Timberwolves Günleri

05/Eki/20 11:01 Ekim 5, 2020

admin69

05/Eki/20 11:01

Eurohoops.net

Michael Jordan döneminde Chicago Bulls, tarihin en büyük hanedanlıklarından birisine sahipti. Majestelerinin emekliliğinden sonra 2004-05 sezonuna kadar umut, Chicago basketbolunda var olan bir kavram olmadı. Taa ki Baby Bulls’a kadar…

by Michael Rand, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 22 Haziran 2017 tarihinde StarTribune’da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

İlginç bir rüya esnasında bir arabanın içinde Ricky Rubio ve arkadaşlarıyla seyahat ediyordum. Ancak trafik yüzünden çok yol aldığımızı söyleyemem. Yaklaşık 30 dakika boyunca trafikte takılı kaldıktan sonra hala yolculuğumuza başladığımız yerdeydik.

Rubio yol boyunca radyoda çalan şarkılara eşlik etmiş, hikayeler anlatmış v trafikte takılı kaldığımızın farkına varmamıştı. Sonunda arabanın camından dışarıya bakan Rubio, yolculuğa başladığımız Target Center’ı görünce gözleri şaşkınlıktan kocaman oldu ve “Hala yola çıktığımız yerdeyiz, neler oluyor?” diye sordu.

Siz psikolojik analize başlamadan önce bu rüya hakkında iki bilgi paylaşmak istiyorum. Birincisi, medyanın bir üyesi olarak Rubio ile bir araba yolculuğu yapmanın keyifli olacağını düşünmüştüm çünkü İspanyol yıldız genellikle çok eğlenceli ve iyi niyetli bir insan ve onu daha yakından tanımak istiyordum. İkincisi bir yazar olduğum için hikayedeki Rubio’nun arabayla bir türlü yol alamadığı gibi gerçek hayattaki Rubio da son altı senedir düzenli olarak Target Center’dan bir türlü ayrılamıyor.

20 Haziran 2011 tarihinde Rubio, Minneapolis-St. Paul Havaalanına adeta bir rock starı gibi gelmişti. Bu tarihten tam iki yıl önce henüz 18 yaşındayken NBA Draftının beşinci sırasında Timberwolves tarafından seçilmişti ve uzun yıllardır başarılı olamayan bir organizasyon için Rubio, birçok umudu da beraberinde taşıyordu.

Rubio, Minnesota Timberwolves’u kurtarabilecek bir oyuncu olarak görülüyordu. Çekici aksanı ve gençliğinin getirdiği heyecanla birlikte Minnesota marketindeki herkes böyle bir oyuncuya sahip oldukları için çok mutluydu. Bununla birlikte Rubio’nun gizemli bir havası da vardı ve kimse tam olarak ne beklemeleri gerektiğini bilmiyordu.

Şu anda Rubio draft edildikten sonra geçen 8 yılda neler yaşandığını biliyoruz. Rubio, Minnesota tarihinde bir sporcu tarafından yaratılan en kafa karıştırıcı oyuncu miraslarından birisine imza attı. Hala birçok taraftar onu seviyor fakat bu Rubio’nun bazı alanlarda beklentinin altında kaldığını da değiştirmiyor. Rubio gösterişli asistleri ile hala seyircileri etkilemeyi başarıyor fakat aradan geçen altı yılda hiç playofflarda yer almaması da beklentileri altında kaldığını gözler önüne seriyor.

26 yaşındaki Rubio, hala genç bir oyuncu ve önümüzdeki yıllarda basketbol kariyerinin zirve dönemini yaşayacak. Ancak Wolves’un şu andaki versiyonunda o veteran bir oyuncu ve kariyerinde bir ayrıma doğru yavaş yavaş ilerliyor.

Rubio, kariyeri boyunca sakatlıklar ve istikrarsız performanslarla uğraşmak zorunda kaldı. Ancak İspanyol yıldızın NBA kariyeri boyunca sürekli olarak “yeniden yapılanan” takımlarda yer aldığını da söylemek gerekiyor. Rubio, 2015-16 sezonunda kariyerinin en iyi basketbollarından birisini oynadıktan sonra Timberwolves koçu Tom Thibodeau ondan sonra takımın oyun kurucu görevlerini üstlenmesi için beşinci sıradan Kris Dunn’ı seçti. Bu yüzden Rubio’nun Minnesota’daki geleceği hakkında da soru işaretleri oluştu.

Eğer yazının başındaki rüyaya tekrar dönersek araba hala Target Center’ın önünde yer alıyor. Peki bu arabanın son durağı neresi olacak?
Bu sorunun cevabını anlayabilmek için hikayenin en başına dönmemiz gerekiyor. Bu yüzden Rubio’nun kariyerini 2009 yılından beri takip eden isimleri bir araya topladık. Bu sözlü tarih yazımızda Rubio’nun Timberwolves forması ile geçirdiği günleri dinleyeceksiniz.

Birinci Bölüm

25 Haziran 2009 günü NBA Draft’ı gerçekleştiriliyordu ve Minnseota Timberwolves’un yeni personel müdürü David Kahn’ın elinde beşinci ve altıncı sıra seçimleri vardı. Kahn’ın Rubio’yu çok beğendiği biliniyordu ancak seçim sırası Minnesota’ya geldiğinde Rubio’nun hala seçilmemiş olup olmayacağı bilinmiyordu. Minnesota’nın isteği gerçeğe dönüştü ve Wolves, beşinci sıradan Ricky Rubio’yu altıncı sıradan ise Jonny Flynn’i seçti. Bu iki ismin hemen arkasından yedinci sıradan Golden State Warriors, Stephen Curry’yi seçmişti ancak David Kahn’ın açıklamalarına göre yıldız oyuncunun temsilcileri, Minnesota’nın Curry’yi seçmemesini istemişti. Bu sebepler nedeniyle o draft gecesi, Rubio’nun kariyer mirasının bir parçası haline geldi.

Zgoda (Timberwolves yazarı): Sonraki iki yıl boyunca Rubio, 2009 Draftının unicornu olarak görülüyordu. 2008 Olimpiyat Oyunları ve EuroLeague maç kayıtları dışında kimse onu izlememişti ve NBA seviyesine nasıl ayak uyduracağı hakkında soru işaretleri vardı. Draft öncesi Amerika’da sadece birkaç takım onunla bir araya gelebilmişti. Rubio’nun menajeri, onun New York’a ya da California’ya gitmesini istiyordu. Ancak ortadaki en büyük sorun Rubio’nun kulübüyle gerçekleştirilecek olan buy-out anlaşmasıydı. Oklahoma City’nin genel menajeri Sam Presti, buy-out görüşmelerini gerçekleştirebilmek için İspanyol bir hukuk firmasıyla bile anlaşmıştı. Memphis drafttaki ikinci sıra seçimine sahipti ve Rubio’nun ikinci sıradan seçilebileceği düşünülüyordu. Ancak Rubio’nun menajeri, Grizzlies’e direkt olarak Rubio’nun onlar için oynamak istemediğini söylemişti. Drafttan önce bile Rubio’nun etrafında ilginç bir enerji vardı. Bu kıtada asla basketbol oynamamıştı ve onu kadrosuna katmak isteyen takımın büyük bir buy-out bedeli ödemesi gerektiği için geleceği hakkında da şüpheler vardı.

Babcock (Eski Timberwolves yöneticisi): Draft öncesinde Rubio’yu defalarca izleme şansı yakalamıştı. Çok erken yaşta profesyonel seviyede oynamaya başlamıştı ve onun oyununu gayet iyi bildiğimi düşünüyordum. Buna rağmen Rubio’nun çok genç olduğunu da söylemek lazım. Bir oyun kurucu olarak sahip olduğu fiziksel özellikleri, saha görüşünü ve pas yeteneğini seviyordum. Öte yandan rekabetçi ve tutkulu bir oyuncuydu. Gerçek bir kazanandı. Sahada olduğu her an %100’ünü vereceğinden emindim. NBA’e çok rahat ayak uydurabileceğini düşünüyordum. Rubio’nun oyunu ile ilgili en büyük çekincem yeterince güçlü olmamasıydı. Daha önce hiç ağırlık antrenmanı yapmamış gibi bir hali vardı. Ancak bu sebepten dolayı çok korkum yoktu. İspanya’da oynadığı dönemde ciddi anlamda ağırlık antrenmanı hiç yapmamıştı ve sahaya çıktığı zaman da temastan asla kaçmıyordu. Oyunuyla alakalı en büyük korku tabii ki şutuyla alakalıydı. Draft öncesi Rubio ile ilgili sahip olduğum en büyük iki soru işareti bunlardı.

Krawczynski (Associated Press NBA yazarı): Minnesota Timberwolves yönetiminin yeni lideri olarak bu David Kahn’ın ilk büyük testiydi. Kimse tam olarak ne beklemeleri gerektiğini bilmiyordu. Belki yanlış hatırlıyor olabilirim ama o dönemde kimse Stephen Curry hakkında da bu kadar heyecanlı değildi. O dönemde Kahn’ın Rubio’yu çok beğendiği ve Minnesota’dan önce Sacramento’nun İspanyol oyun kurucuyu seçmemesin için dua ettiği biliniyordu. Ancak Curry’yi seçme ihtimali hakkında kesinlikle çok konuşulmuyordu. Bunun sebebi belki de Kahn’ın iki oyun kurucu birden seçmeyeceğinin düşünülmesiydi.

Mcpherson (Timberwolves taraftarı): Rubio, ESPN dergisinin kapağına konuk olmuştu bu yüzden onun etrafında çok büyük bir heyecan olduğunu hatırlıyorum. Onun pas ve top kontrolü yetenekleri hakkında drafttan çok daha önce yazılar okuduğumu hatırlıyorum. Onun beşinci sıraya kadar düşmesini kimse beklemiyordu. Rubio kadar heyecan uyandıran oyuncular genellikle Minnesota Timberwoles tarafından draft edilmezdi. Kevin Love’ın çaylak sezonunda onun hakkında yazılacak fazla bir şey olmamıştı. Love’ın çok heyecan uyandıran bir oyun stiline sahip olmadığı da düşünülünce bu onun da suçu değil açıkçaı. Corey Brewer? Randy Foye? Rashad McCants? Bu oyuncuların hepsine saygı duyuyorum fakat bu isimlerin hiçbiri draft edildiklerinde Rubio kadar heyecan uyandırmamıştı.

Zgoda: Buy-out ödemesi yapsalar da yapmasalar da Rubio’nun beşinci sıraya kadar düşmesi Timberwolves için büyük bir şans olarak görülüyordu. Target Center’da düzenlenen draft partisinde Sacramento Kings’in dördüncü sıradan Tyreke Evans’ı seçmesinin arkasından “Ole, Ole, Ole” tezahüratlarının yükselmesinin bir sebebi vardı. Kimsenin Davidson kolejinin şarkısını söyleyerek Stephen Curry’nin draft edilmesini umduğunu hatırlamıyorum. Bu tercih gerçekleştikten sonra en büyük soru işareti, Kahn’ın New York Knicks ile bir takas gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği üzerine olmuştu. Knicks, sekizinci sıra tercihiyle birlikte genç oyuncu Wilson Chandler’ı teklif etmişti. Ancak Kahn’ın ne kadar uzun süredir Rubio’nun hayalini kurduğu da düşünülünce bu teklif yeterli olmamıştı. Timberwolves, beşinci sıradan Rubio’yu seçtikten sonra direkt olarak altıncı sıradan Curry’yi seçmeleri gerekiyor diye düşündüğümü hatırlıyorum. Curry fiziksel olarak çok büyük bir oyuncu değildi ancak iyi penetre edebilen bir oyuncunun yanına iyi şut atabilen bir ismi eklemek etkili olacaktır diye düşünüyordum. Altıncı sıradan Flynn’i seçtikten sonra ben de diğer herkes gibi Timberwolves’un bir takas yapacağını düşünmüştüm. Ancak bunun yerine Timberwolves organizasyonu, zamanında Celtics’in Danny Ainge ve Dennis Johnson’ı beraber oynattığı gibi bu iki ismi de beraber oynatmak istediklerini açıklamıştı. Gerçekten mi?

Krawczynski: Rubio, çok yakından tanınan bir oyuncu değildi ve bu da onun işine geldi. O etrafında gizem bulunan bir potansiyeldi ve 18 yaşında İspanya formasıyla Amerika Milli Takımına karşı oynarken en ufak bir korku ibaresi de göstermemişti. Bu heyecan uyandırıcı bir şeydi. Sadece taraftarlar değil, takımlar da onun 16 yaşından beri profesyonel seviyede oynayan bir isim olmasından, tecrübesinden, saha görüşünden fazlasıyla etkilenmişti. Çok az kişi Timberwolves’un bu tercihini sorguluyordu.
Diğer taraftan Curry’nin NBA seviyesinde nasıl bir oyuncu haline geleceğine dair birçok soru işareti bulunuyordu. Kolej seviyesinde ufak fizikli şutör oyuncuların çok iyi performanslar gösterdiğine her zaman şahit olduk. Ancak bu tarz oyuncular için NBA bambaşka bir dünya. Bazıları Curry’nin sadece bir şutör olduğunu ve oyununda başka silahları olmadığını düşünüyordu. Kimse, Curry’nin bugün sahip olduğu kadar iyi bir top kontrolüne ulaşacağını aklının ucundan bile geçirmiyordu. Evet kolejde iyi bir şutördü ancak Curry’nin tarihin en iyi şutörü haline geleceğini düşünmek bile çılgıncaydı.

Bununla birlikte draft gecesi Target Center’da bulunan taraftarların büyük kısmı Curry’nin seçilmesini istiyordu. Altıncı sıra tercihi açıklanırken taraftarların arasında yer alıyordum ve seçimin açıklanmasından önce “İşte Steph geliyor” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Sonrasında neler yaşandığını herkes biliyor.

Ama draft gecesi çok az kişi “Neden Rubio’yu seçtiler?” diyordu. Herkesin tartıştığı konu “Curry yerine Flynn’i mi seçtiler?” şeklindeydi.

Babcock: Beşinci sırada Rubio’nun seçilebileceğini düşünüyordum ancak dikkate alınması gereken birçok başka isim de vardı. Dokuzuncu sıradan seçilen DeMar DeRozan’ın daha yukarıdan seçilebileceğini düşünüyordum. Steph Curry, benim daha yukarılardan seçilmesini beklediğim bir oyuncuydu. Ancak bu oyuncuların ismi birçok farklı takımla geçiyordu. O dönemde Jonny Flynn de önemli bir yetenek olarak görülüyordu fakat işler onun için NBA seviyesinde o kadar da iyi ilerlemedi. Syracuse’da muhteşem bir sezon geçirdikten sonra NBA’e geliyordu. Rubio’nun beşinci sıraya kadar kalıp kalmayacağından çok da emin değildi. Beşinci sıradan Timberwolves’un iyi bir oyuncu seçeceğini biliyordum ve gerçekten beğendiğim başka oyuncular da vardı. Curry’yi beğeniyordum, Flynn’in oyununda beğendiğim bazı özellikler vardı ama onu bir oyun kurucu olarak çok sevdiğimi söyleyemem. Patlayıcı bir oyun tarzına sahipti ama bir skorerdi. Bu isimler dışında DeRozan’ı da fazlasıyla beğeniyordum.

Mcpherson: Kahn’ın o gece yaptığı tercihler hem ikinci kez gözden geçirmeyi hem de sonuna kadar destek vermeyi hak ediyordu. Geriye dönüp bakarak bir draft tercihini eleştirmek çok kolay. Ancak Kahn’ın beşinci sıradan Curry’yi seçmediği için eleştirildiğini hatırlamıyorum. Aynısını altıncı sıradan yapılan Flynn tercihi için söyleyemem fakat ben de Curry’den çok büyük beklentileri olan birisi değildim. 2009 döneminde bir NBA yazarı değil sadece bir basketbolsever olduğumu ve Kolej basketbolu hakkında çok da fikrimin olmadığını söylemem gerekiyor.