Fenerbahçe Beko – ALBA Berlin: İşleyen Demir Dyshawn Pierre

20/Şub/21 08:39 Şubat 20, 2021

admin69

20/Şub/21 08:39

Eurohoops.net

Fenerbahçe Beko’nun EuroLeague’deki üst üste 10. galibiyeti olan ALBA Berlin karşılaşmasını Eurohoops Fırın değerlendiriyor.

By Semih Altınbaş / info@eurohoops.net

Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Turkish Airlines EuroLeague’de 25. haftanın kapanış gününde Fenerbahçe Beko ile ALBA Berlin, Ülker Spor ve Etkinlik Salonu’nda karşı karşıya geldi. Mücadele sarı-lacivertli ekibin 89-84’lük galibiyetiyle sonuçlandı.

Bu sonuçla Igor Kokoskov’un önderliğindeki temsilcimiz son 15. haftada 5 galibiyet – 10 mağlubiyet gibi bir durumdayken üst üste kazandığı 10 maçla 15-10’u buldu.

Nando De Colo’nun 26 sayı – 8 asistle yıldızlaştığı ve Dyshawn Pierre’in son çeyrekteki inanılmaz performansıyla 17 sayıyı gördüğü maçta ALBA Berlin çok zorlayıcı bir profildeydi.

Aito Garcia Reneses yönetimindeki ALBA’dan aslında beklenmedik bir performans değildi ancak oyun yine her maçta olduğu gibi bünyesinde olağanüstü detaylar barındırdı.

Eurohoops Fırın olarak temsilcilerimizin maçlarının ardından düzenli olarak yaptığımız bu çözümlemelere devam ediyoruz.

Yetişilemeyen Tempo

Maç başlangıcında Fenerbahçe Beko’da son haftaların ilk beşlerinden farklı olarak Danilo Barthel sahadaydı. Geçen haftalardaki gibi her ne kadar formu iyi düzeyde olsa da Ahmet Düverioğlu’yla bir başlangıç yapıldığını düşüneceğimiz bir senaryoda o tempoda Barthel’in olduğu süreçten de daha zor bir duruma düşebilirdi Fenerbahçe.

Jan Vesely – Luke Sikma ikilisinin önderliğinde akıllı uzunların top dağıtma düellosu şeklinde başlayan ve ilk yarısı genel olarak bu biçimde ilerleyen mücadelede yarı saha temposu inanılmaz artınca hızına yetişilemeyen bir maç izlemeye başladık.

Bu kadar hızlı akan ancak aynı zamanda bu denli akıllı oyun izlemek cidden mükemmel keyifti. Kokoskov ve Reneses’in bu karşılaşmasını, oyunu çok doğru ele alan iki büyük basketbol aklının benim şahsen uzun zaman unutamayacağım bir strateji savaşı olarak nitelendiriyorum.

Kyle O’Quinn – Danilo Barthel – Dyshawn Pierre üçlüsüyle sahaya yerleşilen bölümde Fenerbahçe sertliği biraz daha istediği gibi kontrol etmeye başladı. Tempo halen ALBA’nın istediği düzeydeydi ancak Lorenzo Brown’ın yakaladığı fırsatları hafif cömert değerlendirmesi haricinde aslında çok da büyük bir aksilik çıkmadı.

İkinci çeyrekten itibaren ise Ben Lammers’la biten ikili oyunların savunulmasında ve kısa devrilmeler sonucu bulunan ya da direkt olarak tepeden dağıtılan toplarla sonuca ulaşan dipçizgi cut’larının farkındalığına ulaşılmasında sıkıntı yaşandı. Fenerbahçe’nin bu sezon geçirdiği en kötü dönemlerde rakiplerin o topsuz oyun hareketliliğine duyarsız kalınmasının payı büyüktü. ALBA da bu yarayı haftalar sonra tekrardan açan takım oldu.

Yine de O’Quinn’in bitiricilik noktasında sahne alması ve savunmadaki duruşu önemliydi. Alışık olunan bazı parçalar hiç işlemese dahi çıkış yolu bulan ve dezavantajlara ayak uydurarak oyun ilerledikçe gelişen bir Fenerbahçe Beko izlemek, çok iyi oyunla gelen bir galibiyetten daha fazla keyif verir.

Elbette Kokoskov’a sorsanız kendisi aynı fikirde olmaz ancak zorlukları aşma bağlamında kendi içinde çözüm üretebilen ve bu sorunları çözmek için bir sonraki maçı beklemeyen bir takım izlemek çok daha keyifli bir deneyimdi. Mesela Alex Perez’in sahada kaldığı 4 dakika içerisindeki dinamizmi çok değerliydi.

İlk devrede oynanan oyunun özel olarak bahsedilmesi gereken özel başlıklarından birisi de De Colo ile Vesely arasındaki ikili oyunlar oldu. Topu yönlendiren ismin De Colo yahut Vesely olup olmadığı fark etmeksizin gerçekten akıl almaz derecede iyi iş çıkarıyorlar.