Andrej Stojakovic: Peja’nın Oğlu, Kendi Hikayesinin Başrolü Olmanın Peşinde

21/Tem/22 10:58 Temmuz 21, 2022

Bilal Baran Yardımcı

21/Tem/22 10:58

Eurohoops.net
Andrej Stojakovic

Eurohoops Çeviri, efsane oyuncu Peja Stojakovic’in oğlu Andrej Stojakovic’in başlamakta olan basketbol kariyerini, babasıyla olan ilişkisini ve hedeflerini dilimize aktarıyor.

by Mirin Fader / Çeviri: Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 29 Haziran 2022 tarihinde The Ringer‘da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Düdükler, zil sesleri ve spor ayakkabıların parkeye sürttüğünde çıkardığı sesler spor salonunda yankılanıyordu. Tanıdık bir soy isme sahip olan genç, saha genelindeki kameraman sürüsünden uzakta bir köşede basketbol topunu sektiriyordu. Compton Magic’ten bazı arkadaşlarının kamerada gözükmek için birbirleriyle yarıştığını görebiliyordu.

2 metre boyundaki uzun bacaklı ve ince bu çocuk, bu tarz şeylerle ilgilenmiyordu. Bir yandan öbür yana top sürüyor, bunu yaparken hep önüne bakıyordu. Yüz ifadesi değişmiyor, ağzından tek bir kelime çıkmıyordu. Sahne ışıklarının üzerinde olduğunu hissedebiliyordu. İnsanlar onun kim olduğunu biliyor, gerçekten de iyi olup olmadığını merak ediyorlardı. Ne de olsa Kentucy, Kansas ve UCLA’den burs kazanmıştı bu çocuk.

Bazen hakemlerin onun kim olduğunu anlaması vakit alıyordu. “Stojakovic… Bu isim bana nereden tanıdık geliyor?”.

“O, Peja Stojakovic’in oğlu.” diye fısıldadı Magic koçu; üç kere All-Star olmuş, Kings ile yıldızlaşmış ve 13 yıllık kariyerinde Mavericks ile şampiyonluk yaşamış efsanevi Sırp şutöre referans yaparak.

Bu çocuğun ismi Andrej. Genelde Drej olarak kullanıyor ismini. Maçın başlamasıyla birlikte 17 yaşındaki gencin babasından farklı bir oyun tarzı olduğu anlaşılıyor. Forvette topu yakaladıktan sonra sağa hamle yapıyor, sonrasında hızla soluna gidiyor ve çemberde bitiyor. Sürekli atak etmeye, açık sahaya kullanıp savunmacıların arasından geçmeye çalışıyor. Topu bir potadan öbürüne taşırken sarı-kırmızı Adidasları dikkat çekiyor.

İnsanlar, bu yaptıklarının hiçbirini beklemiyordu ondan. Babası gibi keskin bir set şutörü olduğunu düşünüyorlardı. Andrej’de de o ipeksi şut stili var, Peja’nınki biraz daha ekstrem ve alışılagelmemiş olsa da ikisi de topu yüksekten çıkarıyor.

Fakat Andrej, babasından daha atletik, daha versatil ve daha hızlı olduğunu kanıtlamak için can atıyor. “Her sahaya çıktığımda daha fazlasını yapabildiğimi göstermeliyim.” diyor Andrej.

Kendi ismini babasının ününden sivriltmek onu motive ediyor. Kendisinin en iyi versiyonu olmak için çalışıyor ancak bir nebze babasının modern versiyonu olduğunun da farkında. Bildiği neredeyse her şeyi babasından öğrendi. O şut stili, o ayak hareketleri, karmaşık savunmaları çözebilen o hızı…

Andrej babasını çok seviyor. Babası her zaman yanında olduğu, tutkulu olduğu için çok şanslı olduğunu biliyor ancak Andrej, diğer insanların ona nasıl yaklaştığının da farkında. Küçük görüyorlar. Onlara göre Andrej’in hikayesi kesinlikle ama kesinlikle babasıyla bağlantılı. Öyle de gerçekten.

Fakat Andrej, kendi hikayesini yazmak istiyor.

“Onlara Andrej olabileceğimi kanıtlamak istiyorum, ‘Peja’nın çocuğu’ değil.”

45 yaşındaki Peja emekli olalı 11 sene geçti. Son olarak Kings‘te asistan genel menajerlik yapan Stojakovic, 2020 yılında uzun süredir arkadaşı olan Vlade Divac’ın istifasından bir gün sonra görevinden ayrıldı. O günden beri o ve Andrej resmen yapışık ikiz gibiler. Neredeyse her gün antrenman yapıyorlar. Çocuğunun sahip olduğu tutkuyu ve adanmışlığı görebiliyor, bu da ona bildiği her şeyi öğretmesi yönünde motivasyon sağlıyor.

Andrej; ilham aldığı, onu sürekli daha iyi olmaya iten babasını etkilemek istiyor. Bazen antrenmanlar esnasında babası onu topu alıp dikmek isteyecek seviyeye kadar sinirlendirse de Andrej, babasının her sözünü dikkatle dinliyor. Çoğu ergen gibi bunu babasına itiraf etmeyecek olsa da zaman zaman özel hayatında Peja’yı örnek aldığını hissedebiliyor.

“Yorulmak tamamen kafada biten bir şey.”

“Eğer hayallerin büyükse ona göre çalışmalısın. Aksi halde başarılı olamazsın.”

“Çalışmak her şeydir. Kendi potansiyelini ulaşmak senin görevin.”

Andrej, mayıs ayında oynanan maçta bir kez olsun babasına bakmadı ancak orada olduğunu biliyordu. İkili neredeyse her haftasonu Sacramento’daki evlerinden California’ya seyahat ederdi. Bir eli cebinde duran Peja, gri pantolonu ve bordo New Balance tişörtüyle tam bir baba modundaydı. Diğer ebeveynlerin biraz arkasında dururdu. Bunun sebebi zaten boyunun yeterince uzun olması değil, halihazırda baskı altında olan çocuğuna ekstra baskı eklememekti.

“Onun kendi hikayesini yazmak istediğini görebiliyorum.” diyor Peja.

Peja oğlunun yaptığı ekstra pasları, takım arkadaşlarına hazırladığı pozisyonları izlerken her ne kadar gözleri ışıldasa da alkışlamak ya da tezahürat yapmaktan alıkoyuyor kendini. Hata yaptığında da bağırmıyor aynı zamanda. Andrej’in koçlarına saygı duyuyor, sınırlarını biliyor.

Fakat bu, aklında düşüncelerin uçuşmasına engel olmuyor tabii. Bazen Andrej’e daha agresif olmasını haykırası geliyor ancak içinde tutuyor. Oğlunun bunu kendi kendine halletmesi gerekiyor. “Öğrenmek” bu şekilde gerçekleşecek.

“Koç, koç! Nasıl oynadığını görmek istiyoruz! Kayıtları izledik, bir de şahit olmak istiyoruz!”

diye bağırdı Andrej bu yılın başlarında ilk kez Magic ile maça çıktığında rakipler. Lisedeki son yılına giren Andrej, AAU liginde ilk kez forma giyiyordu. Babası, rakiplerin soyadından ötürü onu hedef alabilecekleri konusunda uyarmıştı oğlunu.

Andrej karşılık vermedi. Bunun sebebi onun kişiliğinde yer alan tevazu duygusunun yol açtığı insanlara geç açılma özelliğiydi. Division I okullarından birçok teklif almıştı ki bu, 1.80 boylarındaki bir ilk sınıf öğrencisi için alışkın olunmayan bir gelişmeydi. Geçtiğimiz sezon boy atana ve skorerlik özelliklerini geliştirene kadar çevrenin en iyi oyuncusu bile değildi henüz.

Geç yükselmesine bağlı olacak ki Andrej’in ismi çok anılmıyor, yıldız olması beklenmiyordu. O da asla öyle davranmadı. Kendisini hiç başkasından iyiymiş gibi görmüyor. Babası onu asla şımartmadı, bir NBA oyuncusunun çocuğu olduğu için özel olduğunu düşünmesini istemiyordu.

Andrej, soyadını değiştiremeyeceğinin ancak davranışlarını yönetebileceğinin farkına vardı. Bu yüzden de yapılan yorumları görmezden geliyor, büyük beklentilere incelikle karşılık veriyor. Sempati kazanma arayışında değil. Hatta daha çok motive oldu. Harika bir basketbolcu olmak ve bir gün NBA’de forma giymek için çok uğraşıyor.

Tüm gözlerin onun üstünde olduğunu düşünürsek profesyonelce davranmalı. Fevri hareket etmeyi, yanlış bir hareketi kaldıramaz.

Fakat o, henüz sadece bir çocuk. Sahile gidip bir Yunan yemeği olan Pastitsio yemeye bayılıyor. İnsanların onda basketboldan çok daha fazlası olduğunu bilmesini isteyen bir çocuk o.

Sınıf arkadaşları ona sık sık baskı hissedip hissetmediğini, ünlü birinin oğlu olmanın gerçekten de zor olup olmadığını soruyor. Andrej bu sorulara “Hayır.” cevabını veriyor.

Ancak düşünceleriyle ve basketbol topuyla yalnız kaldığında gerçeklik onun yüzüne vuruyor. “Yalan söylemeyeceğim, gerçekten de çok zor.” diyor Andrej.

Her şey çok hızlı gelişti. Sadece bir yılda ortalama bir okuldan teklif almaktan mutlu olacakken kendi kolejini seçme hakkı geldi önüne. “Onun patlama yaşayacağını biliyorduk.” diyor Magic’teki koçu Justin Williams. Bu derece olması peki? “Bunu biz bile beklemiyorduk.”

Dribbling üstü şutlar ve hızlı hücumlardaki etkinliği onun en güçlü özellikleri. Atletizmi efsane bir şutörün oğluna göre inanılmaz seviyede. Poster smaçlara imza atıyor, uzunların arasından bitirebiliyor. Sırtı dönük de yüzü dönük de oynayabiliyor ve neredeyse hiç rayından çıkmış gözükmüyor. Basketbol zekası tahmin edilebileceği gibi harika. Yetenek avcıları onun saha görüşünü ve orta mesafedeki yeteneklerini överken şut mekaniğini ve topsuz oyundaki etkinliğini de göz ardı etmiyor.

“O bir NBA oyuncusu.” diyor Compton Magic’in kurucularından Etop Udo-Ema. “Herkesin tahmin ettiğinden çok daha atletik. İnsanların ‘Tamam işte, Peja’nın çocuğu’ diyerek kestirip atacağından çok daha fazlası var onda. Kendi tarzına sahip.”

Udo-Ema daha da ileri gidiyor: “Gerçekten de çok iyi. Kesinlikle lotaryadan seçilecek bir potansiyel olduğunu hissedebiliyorum.”