Tanıklar, Ülkerspor’u Anlatıyor: Kuruluş, Yolların Kesişmesi, Altyapı ve Ersan İlyasova (Bölüm I)

04/Eyl/23 11:03 Eylül 4, 2023

Bilal Baran Yardımcı

04/Eyl/23 11:03

Eurohoops.net

Eurohoops Fırın, 1993’te açılıp 2006’da kapanan ve ülke basketbolunda büyük izler bırakmış olan Ülkerspor’un tarihini, tanıklarıyla konuşarak sizlerin huzuruna getiriyor.

by Semih Tuna / stuna@eurohoops.net

1993 yılında Ülker Grubu’nun 1 numarası Sabri Ülker’in yanına basketbol aşıkları oğlu Murat Ülker ve damadı Orhan Özokur, bir basketbol takımı kurma niyetiyle geldiler.

Sabri Bey’e çekinerek konuyu açtılar. Ondan ise beklemedikleri bir yanıt aldılar. Murat Ülker, Sabri Bey’in o sözlerini şöyle aktarıyor: “Kuracağınız takımın şampiyon olması şartıyla, ‘evet’ diyorum.”

****

Parkede 13 yıl boyunca kıran kırana maçlar yapmalarından çok evvel Ülker ve Anadolu Grubu, Nasaş isimli bir alüminyum şirketi kurdu. Bu şirketin ayrı dönemlere yayılmış 5 yıl süreyle basketbol liginde de bir takımları bulunuyordu.

Sabri Ülker’in ticaretteki ortağı, parkede ise rakibi olacak Anadolu Grubu’nun sahibi Tuncay Özilhan, bir öneriyle geldi: “Nasaş Kulübü’nün Ülker Grubu tarafından alınması için yaptığım öneri kabul gördü. Önce Sayın Orhan Özokur’u ikna ettik, ardından da Sabri Bey’i… Kısa bir süre sonra Nasaş Kulübü’nün adı “Ülkerspor” oldu”.

1993’te, Ülker fabrikasının bir katında başlayan operasyonun ünü, Edirne’nin ötesine taştı.

****

Ülkerspor, 2006 yılında Efes Pilsen’i mağlup ettikten sonra da A Takım faaliyetlerini kapanma kararı aldı. Ülkerspor, basketbola ilgi duymaya başladığımda dönemde Harun’uyla, Haluk’uyla, Booker’ı, Koturovic’i ve çok daha fazlasıyla bende iz bırakmış bir takımdı.

O dönemin tanıkları, bugün Ülkerspor’u anlatıyor.

Bu vesileyle bu geniş dosyaya konuk olan Çetin Yılmaz, Murat Özyer, Selçuk Ernak, Tolga Öngören, Orhun Ene, Harun Erdenay, Tutku Açık ve Oğuz Savaş’a teşekkürlerimizle…

Hazırsanız başlayalım.

Ed. notu: Yazımız çok uzun olduğundan dolayı siz değerli okuyucularımızın deneyimini kolaylaştırmak için bu makaleyi ikiye bölmeyi uygun gördük.

Bugün, Ülkerspor dosyasının ilk bölümünü yayınlıyoruz. Bu bölümde kulübün kuruluşuna, yolların kesişmesine, altyapı projesine ve Ersan İlyasova konu başlıklarını bulacaksınız. 

Haftaya Pazartesi yayınlanacak olan diğer bölümde ise tanıklarımız; şampiyonluklar, anılar, kapanış ve kapanışın artçılarını anlatıyor olacak. 

Kuruluş zamanı

Eczacıbaşı, Çukurova, Paşabahçe ve daha birçoğu… Ülke basketbolunda 1975 yılından itibaren birçok farklı müessese kulübünü gördük. Bazıları aktif yaşantısına son verdi, bazıları ise hala mücadele ediyor. Ülkerspor da 1993 yılında, Nasaş’ın haklarını devralarak ligimize giriş yaptı. Hem büyük, hem de güçlü isimlerle birlikte…. Bu proje nasıl ortaya çıktı? Ülker grubu neden spor yatırımlarının önemli bir kısmını bu kulübe ayırdı? Eczacıbaşı’nın, Efes Pilsen’in, TOFAŞ’ın başarıları onları bu yola mı itti?

Çetin Yılmaz (Ülkerspor’un ilk başantrenörü, 1993-99): Hiçbir şey bir tane nedene bağlı değildir. Anlatacağım her şey hem sporla hem de yaşamla, politikayla, iş yaşamıyla iç içedir. Ben bir sosyologum. Dolayısıyla bu tür olaylara bu tür bakış açısıyla bakmaktan kurtulamıyorum. O yüzden sırf basketbol gözüyle bakmayı beceremiyorum. Toplumsal olaylardan soyutlayamıyorum. O nedenle Ülker’i ‘Paşabahçe var, Çukurova var, Eczacıbaşı var biz de olalım’ gibi tek bir nedenle açıklayamayız. Bu, nedenlerinden birisi olabilir tabii. İş dünyası da olabilir.

Güçlü, para kazanan kurumların toplumsal hizmet yapma eğilimleri oluşuyor. Tüm zenginler kötüdür diye katılmadığım bir yaklaşım var maalesef. Bu, toplum sayesinde kazandıkları ekonomik gücü yine topluma verme isteği olabilir. Bunu da gözlemlediğimi söyleyebilirim. Sonuçta bir altyapı kuruyorsun 200 tane oyuncun oluyor. Esasında 200 tane çocuğu sigaradan, içkiden kurtarıyorsun. Bir de onlara eğitim veriyorsun. Bu sosyal nedenler olabilir. Ayrıca yöneticilerin basketbola olan ilgisi olabilir. Ülker’de bunu gözlemlemiştim.

Murat Özyer (Ülkerspor yardımcı antrenörü ve son sezon başantrenör (1993-2006): Ülker, yine bir müessese takımı olan Naşas’ı satın alarak giriş yapıyor. Bundan daha önemlisi bence kurucu durumda olan Orhan Özokur’un basketbolu çok sevmesi. Tuncay Özilhan ile yaptıkları iş ilişkilerinde basketbol üzerine yaptıkları sohbeti de düşününce bence Tuncay Bey’in de burada bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Ülker kapanana kadar da çok sıkı görüştüler. Ülker firması, bebe bisküvisi yemeye başladığı andan itibaren hayatının sonuna kadar herkese dokunabilecek bir şirket. Bu vizyon ve Orhan Bey’in basketbol sevgisiyle bir hamle yapılıyor.

Orhun Ene (Ülkerspor oyun kurucusu, 1993-97): Ülker’de o zaman sporu seven insanlar vardı. Güçlü bir şirket. Onlar da spor branşı olarak basketbolu kendilerine yakın görüyordu. Muhakkak onların da sporu sevmelerinin de etkisi var ama o zaman müessese takımlarının basketbola hakim olduğu dönemlerdi. O yüzden bunun da etkisi vardır. Ancak yine de bu tip müessese takımlarının da olabilmesi için muhakkak bu sporu seven yöneticilerin de olması gerekiyor.

Harun Erdenay (Ülkerspor skorer guardı, 1993-04): Bence Ülker iyi hamle yaptı o zaman. Gençlere yönelik bir markaydı ve basketbol takımıyla bilinirliği ve popülerliği arttı. Eczacıbaşı’nın başarısını, yetiştirdiği oyuncuları ve uzun yıllar şampiyonluklara koyduğu damgayı herkes hala konuşuyor. Aynı şekilde Çukurova, o bölgenin yıllarca en iyi takımı oldu. Bu tip müessese takımları bence basketbola renk kattı, basketbolun çıtasını yukarıya çıkardı. Ülker’in hamlesi hem kendileri hem de basketbol açısından çok önemliydi.

Tolga Öngören (Ülkerspor başantrenörü, 2001-03): TOFAŞ ve Efes gibi markaların basketbola yaptığı yatırımlarla marka değerlerinin nereye gittiğini gören Ülker adına da bu marka değerini güçlendirmek için böyle bir alana yatırım yapmanın onlara akılcı gelmiş olduğunu düşünüyorum. Zaten ben kulübe girdikten sonra genel menajerimiz Lütfi Arıboğan’ın da sohbetlerimizde bahsettiği şey, yapılan araştırmalarda basketbola yatırımdan sonra toplumdaki pozitif algısının çok değiştiği adınaydı. Bu önemli bir çıktıydı.

Selçuk Ernak (Ülkerspor A Takım yardımcı antrenörü ve altyapı takımları başantrenörü, 1995-06): Bir kere öncelikle Eczacıbaşı’nın kapandığı dönemde ben, Eczacıbaşı’nda antrenördüm. O dönem gerçekten çok karanlık bir yazdı Türk Basketbolu için. Çünkü Paşabahçe, Çukurova ve Eczacıbaşı aynı sene kapandı. Üç müessese takımı, üç tane altyapıya yatırım yapan, A Takımı sürdüren takım… Ülker sadece sporseverlikle ilgili değil, firma imajı ve ulaşmak istediği kitleyle ilgili de sporu önemli bir araç olarak gördü. Ülker’in yöneticileri gerçekten gençlerle yapılabilecek, gençlere hitap eden projeleri önemseyen insanlardı. Dolayısıyla birinci günden itibaren altyapısından A Takıma kadar itinayla, özen göstererek emek göstererek takımı kurdular. Nasaş’ı devralmışlardı ki Nasaş, o sene Türkiye Kupası’nda final oynamıştı.

Çetin Yılmaz: Orhan Özokur bir basketbol aşığıydı. Bu, bütün Ülker ekibine geçmişti. Bugün Ülker şirketine gidin; Ali Ülker, bir basketbol koçu kadar basketbolu bilir. Şu anda Türkiye’nin en büyük şirketinin başında ama ver bir takımı, çalıştırır. Ama tabii arada bir Çetin hocasının da ona yardım etmesi lazım (gülerek). Şaka bir yana, kişilerin de basketbola olan sempatisi bunu beraberinde getiriyor. Basketbol da yükselen bir durumdaydı. Ülker ismiyle özdeşleşmesini, elit spor olmasını, basketbol sporuyla ilgilenen insanların entellektüel seviyesinin toplumun ortalamasının oldukça üstünde olması cazip kılıyor. Kendilerini kaliteyle özdeşleştirebiliyorlar.

Tabii basketbol da kendisini Ülker’le, Efes‘le özdeşleştiriyor. Yani karşılıklı bir kalitenin ortaya çıkışı var. O yüzden ben bu sorunun cevabını hepsi olarak veriyorum. Özet olarak sırf ‘kar amacıyla basketbol takımı kurduk, o zaman Ülker’in gelirlerini arttıracağız’ kaygısıyla değildi. Basketbolun gücü de o değil yani. Ekonomik kaygı bunların içindeki en düşüğü. Artı bir de şu var: Ülker olarak sahaya çıktığınızda Beşiktaş‘ı Fenerbahçe‘yi Galatasaray‘ı yeniyorsunuz. Bu, antipatik bir durum da yaratıyor. Kaç tane final maçı oynandı bu takımlarla. Sonuçta bütün salon, rakip taraftar dolunca Ülker’e karşı oluyor. Yani bu ekonomik kaygı değildi. Diğer nedenler vardı; yani topluma katkı, gençliğe katkı, basketbola katkı ve Ülker yönetiminin spora olan saygısı ve sevgisi olarak görüyorum.

(Diğer müessese kulüplerinden farkı) Ülker’de kulübü sıfırdan kurduğumuz için sıfırdan bir kültürü oluşturmak, var olan bir kültürü değiştirmekten daha kolaydır. Var olan bir kültürü düşünün… Futboldan örnek vereyim. Manchester United’a gittiğinizi düşünün. Oranın var olan kültürünü, değerlerini değiştirmek çok zor. Ne olursan ol değiştiremezsiniz. En fazla revize edebilirsiniz Ülker’e geldiğimizde ise sıfırdı. Burada tamamen hepimizin tecrübesiyle oluşan bir kültür inşa ettik. Takımın kaptanı olan Lütfi Arıboğan çok önemli bir figür olarak oraya gelmişti. Mesela şöyle bir şey var: Lütfi Arıboğan’ı transfer ederken ben çok istememiştim, çünkü kariyerinin sonlarındaydı. Ben genç oyuncu istiyordum. Ancak asistanlarım ve Doğan Hakyemez çok isteyince, benim göremediğim bir şey olduğunu düşünmüştüm. Etrafımı çok dinlerim ve iyi ki dinlemiştim. Lütfi o zaman gelmese büyük hata yapacakmışım. Çünkü Lütfi oradan bir kaptan nasıl olur seminerini vererek ayrıldı. Orhun Ene’nin bu kültürün oluşmasında çok büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Oyuncular, koç ve yönetim arasında bir köprü kurdu. Bu üçlü yapıyı birbirine büyük bir özenle bağladı.

Murat Özyer: Burada aslında ikilemler var: Önce altyapımızı mı yapalım, yoksa direkt paramızı koyalım ve Ülker nasıl bisküvide Türkiye’de en üst noktadaysa basketbolda da direkt o noktadan mı başlayalım? Bence burada dediğim ikinci nokta oluyor. Burada Doğan Hakyemez’in her şeyi kazanmak istemesinin büyük rolü var. Orhan Bey’e ilk vizyonu vermesi anlamında… Sonrasında Ülker ailesi de kulübü bir evladı gibi sahiplendi. Bence müesseselerde hep Galatasaraylılık, Fenerbahçelilik, Beşiktaşlılık vardı ama Ülker’e gelen kişiler ve Ülker ailesi orayı bir aile havasındaki bir kulübe çevirdiler. Şu an bile herkes birbirinin yardımına koşar ve iyi, kötü gününü paylaşır halde.

Harun Erdenay: Ülker işe daha kurumsal baktı. Paşabahçe daha bir gençlik takımıydı. Paşabahçe bir mahalle takımıydı da aynı zamanda. Orada daha gençlik takımı havası vardı. Orada biraz daha Fenerbahçe, Galatasaray gibi hava vardı, tam bir müessese kulübü gibi değildi. Fakat Ülker, Efes gibi tamamıyla kurumsal bir kulüptü.