Tanıklar, Ülkerspor’u Anlatıyor: Şampiyonluklar, Anılar, Kapanış ve Artçıları (Bölüm II)

11/Eyl/23 10:21 Eylül 11, 2023

Semih Tuna

11/Eyl/23 10:21

Eurohoops.net

Eurohoops, Ülkerspor’un hikayesini huzurlarınıza taşımaya devam ediyor.

by Semih Tuna / stuna@eurohoops.net

1993 yılında Ülker Grubu’nun 1 numarası Sabri Ülker’in yanına basketbol aşıkları oğlu Murat Ülker ve damadı Orhan Özokur, bir basketbol takımı kurma niyetiyle geldiler.

Sabri Bey’e çekinerek konuyu açtılar. Ondan ise beklemedikleri bir yanıt aldılar. Murat Ülker, Sabri Bey’in o sözlerini şöyle aktarıyor: “Kuracağınız takımın şampiyon olması şartıyla, ‘evet’ diyorum.”

****

Parkede 13 yıl boyunca kıran kırana maçlar yapmalarından çok evvel Ülker ve Anadolu Grubu, Nasaş isimli bir alüminyum şirketi kurdu. Bu şirketin ayrı dönemlere yayılmış 5 yıl süreyle basketbol liginde de bir takımları bulunuyordu.

Sabri Ülker’in ticaretteki ortağı, parkede ise rakibi olacak Anadolu Grubu’nun sahibi Tuncay Özilhan, bir öneriyle geldi: “Nasaş Kulübü’nün Ülker Grubu tarafından alınması için yaptığım öneri kabul gördü. Önce Sayın Orhan Özokur’u ikna ettik, ardından da Sabri Bey’i… Kısa bir süre sonra Nasaş Kulübü’nün adı “Ülkerspor” oldu”.

1993’te, Ülker fabrikasının bir katında başlayan operasyonun ünü, Edirne’nin ötesine taştı.

****

Ülkerspor, 2006 yılında Efes Pilsen’i mağlup ettikten sonra da A Takım faaliyetlerini kapanma kararı aldı. Ülkerspor, basketbola ilgi duymaya başladığımda dönemde Harun’uyla, Haluk’uyla, Booker’ı, Koturovic’i ve çok daha fazlasıyla bende iz bırakmış bir takımdı.

O dönemin tanıkları, bugün Ülkerspor’u anlatıyor.

Bu vesileyle bu geniş dosyaya konuk olan Çetin Yılmaz, Murat Özyer, Selçuk Ernak, Tolga Öngören, Orhun Ene, Harun Erdenay, Tutku Açık ve Oğuz Savaş’a teşekkürlerimizle…

Hazırsanız, yazımızın ikinci bölümüne giriş yapalım…

Tanıklar, Ülkerspor’u Anlatıyor: Kuruluş, Yolların Kesişmesi, Altyapı ve Ersan İlyasova (Bölüm I)

13 sene, 4 lig şampiyonluğu

Ülkerspor, 1993-2006 yılları arasınaa 4 adet lig şampiyonluğu sığdırdı. Her geçen sene artan yatırımın olduğu düzlemde, karşılarında Efes Pilsen gibi bir dev de yer alıyordu. Araya TOFAŞ’ın kapanmadan önceki dönemini de katabiliriz. 13 senedeki 4 lig şampiyonluğu, tatmin edici miydi?

Çetin Yılmaz: Çok tatmin edici bir başarı, çünkü büyük rakipleriniz de var.. Fenerbahçe, Efes, Galatasaray, TOFAŞ gibi takımlar var. Boru gibi takımlar, koçlar var. Türk koçlarının da çok değerli olduğunu düşünüyorum. Çok saygı duyuyorum onlara. Her koçun şampiyon olması gerekmiyor. 2. olmak için de koç gerekli, diğer sıralar için de gerekli yani. Biz doğru zamanda, doğru yerde olan koçlarız. Bir de doğru zamanda doğru yerde olamayan koçlar var. O yüzden başarı olarak görüyorum. Şampiyonluk senesi 1-2 tane daha fazla olabilirdi. TOFAŞ’ın da olabilirdi. Mesela TOFAŞ 27 senedir ligde 2 kere şampiyon olabildi. Bunlar olabiliyor. Ben olaya kulüp bazında değil de genel Türk Basketbolu penceresinden bakıyorum. Ülker’in Türk Basketbolu’na da çok şey verdiğini düşünüyorum.

Daha önce de Eczacıbaşı aynı ivmeyi vermişti. Mesela Çukurova da çok şey yapmaya çalıştı ama bir Eczacıbaşı ile Ülkerspor olamadı, Paşabahçe de olamadı mesela. Eczacıbaşı o dönem çok önemli bir misyonu yüklendi ama Ülker de sadece lige değil, Avrupa’ya ve milli takıma da etki edecek şey yaptı. 2. şampiyonluğumuzu kazanırken ilk 5’imiz: Michael Anderson 31 yaşında, Harun Erdenay 32 yaşında, Haluk Yıldırım 22 yaşında, Asım Pars 21 yaşında, Kevin Rankin 22 yaşında. Velhasıl Ülker’de ilk 5’in üçü Onuralp Bitim’in yaşındaydı. Hangi spor gazetecisi yazdı ki bunu? Bunlar çıkınca da oyuna giren 6. adam da 21 yaşındaki Tolga Tekinalp’ti. Sonra da genç Tutku Açık yetişti.

Harun Erdenay: O döneme baktığınız zaman TOFAŞ da, Efes de muazzam takımlar kurmuştu ki onların yanında Fenerbahçe de aynı şekildeydi. Türkiye Ligi’nin 4-5 tane çok iyi takıma sahip olduğu dönemlerdi. 4 şampiyonluk yanında Türkiye Kupası, Cumhurbaşkanlığı Kupası gibi başarılar da var. Bence tatmin ediciydi. Avrupa’da Final Four olmadı. Final Four’un kıyısından döndüğümüz anlar oldu. Bence Ülker orayı taçlandıramadı.

Orhun Ene: Bu göreceli bir şey. Şampiyonluk anlamında baktığınızda aslında daha çok da olabilir ama karşısında Efes gibi o zaman da çok ciddi, daha önce kurulmuş kulüp anlamında da tecrübesi olan bir takım vardı. Onların da en iyi dönemlerinde olduğu bir gerçek. Koraç Kupası’nı kazanmışlardı. O dönemde de Efes ligi domine eden bir kulüptü. Çok kısa sürede bu kadar tecrübesi olmayan bir müessese olarak bence Ülker başarılıydı. Sadece A Takım seviyesindeki bir başarı olarak değil, altyapı organizasyonuyla da Türk Basketbolu’na hizmet etmiş, o dönemde değerler kazandırmış bir kulüptü Ülker. Daha çok başarılar elde edilebilir miydi tartışabilir ama geçmişte baktığınızda da, Efes‘in ilk kurulduğu döneme baktığınızda da Türkiye Ligi’nde kurulduktan sonra hemen şampiyon olabilmek kolay değil. Ki Avrupa’da da ligde de hegamonyası olan bir Efes dönemine de geldiği için ben Ülker’i başarılı olarak görüyorum. Talihsizliği hep Efes Pilsen ile karşılaştırılması oldu. Ülker; altyapısını yaptı, orada oyuncular yetiştirdi. Aynı zamanda değerli antrenörler, idari anlamda yöneticiler buralarda hizmet etti. Bence başarılıydı.

Selçuk Ernak: Şampiyon olamadığı senelerde de Ülker’in 1-2 sezon haricinde hep final oynadığını görüyoruz. Bence tatmin ediciydi. Çünkü Ülker takımı sıfırdan bir organizasyon yaratıp 13 senede bunu yapmış bir takım. Dediğiniz gibi yerli-yabancı çok kaliteli kadrolarla, çok kaliteli antrenörlerle oynadık. Ülker’le ilgili benim eleştirim olursa bu ülkede daha çok şampiyonluk kazanamaması değil de Avrupa’da daha ileriye gidememiş olması olurdu. Tabii ülkenin varolduğu dönem içerisinde Efes Pilsen’in prime döneminde olduğunu da unutmamak lazım. Aydın Örs önderliğinde kendi yetiştirdiği oyuncularla üst üste şampiyon olabilen, Avrupa kupası kazanmış -ki o dönemde insanların hayalini kuramadığı bir durumdu- ve daha sonra Ergin Ataman koç olduğunda ilk defa Final Four’a giderek başka bir ufuk açmış durumdaydı. Yani Ülker şampiyon olması kolay bir 13 yıllık dönemde var olmadı. Çok çetin ve rakibinin topla tüfekle Avrupa’da ses getirdiği bir dönemde var oldu. Bence gayet başarılıdır. Hem altyapıda yetiştirdiği oyuncu sayısı, altyapıda yetiştirdiği antrenörler, A Takım’da kazandığı şampiyonluklar, oynadığı finaller, kazanılan Cumhurbaşkanlığı kupaları hiç yabana atılacak başarılar değildir. Ancak dediğim gibi eleştirmek gerekirse Avrupa’da daha başarılı olması yönünde bir eleştirim olurdu.

Murat Özyer: O an içinde olduğunuzda 13 senede 4 şampiyonluk, 6 Cumhurbaşkanlığı ve 3 tane de Türkiye Kupası var. 4 şampiyonluktan daha fazlası kazanılabilirdi ancak şu an bakınca belki altyapısından gelen oyuncuları içeriye atarak hem şampiyonluk kazanıp hem de altyapısındaki çocuklarla beraber şampiyon olma becerisini de gösterebilirdi diye düşünüyorum. Fakat 13 senelik bir kulübün aşağı yukarı 3 senede bir şampiyon olmasının da kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum. Yüksek bütçeler tabii o dönem genelde Ülker ve Efes’teydi.

Tutku Açık: Aslında şöyle: Şampiyon olmak büyük bir hikaye. 13 senede 4 şampiyonluğun 2’sinde vardım. Birinde genç oyuncuydum, diğerinde büyük katkım da oldu ama şampiyon olmak çok kolay değil. Daha fazlası olabilir miydi, elbette olurdu ama demek ki senden daha iyileri vardı. Burada tabii Efes’i de yadırgamamak lazım. Efes çok önemli yatırımlar yaptı. O zaman kulüp takımları bugünkü gibi değildi. Fakat şampiyonluk kesinlikle az değil çünkü şampiyonluğun hikayesi kolay değil. Şampiyonluk sadece yatırımla, sadece oyuncuların performansıyla, iyi bir antrenörle olmuyor. Bunların hepsi bir araya geldiği zaman olabiliyor. Bazen hepsi bir araya gelse de şans faktörü yanınızda olmadığı zaman kaybedebiliyorsunuz. Görüyoruz yani, basketbolda son dakikalarda neler olabiliyor. Tuhaf bir oyun bu.

Tolga Öngören: Tabii ki tatmin edici. Hele hele Ülker gibi yeni bir kulübün, altyapıya, A Takıma yeni yatırım yapmış bir takım için çok tatmin edici. Kolay değil yani. Şampiyonluk olmak çok zor, tekrar etmek üç kat daha zor.

Akılda kalan anlar / maçlar / olaylar

13 seneye altyapı ve A takımda neler sığmaz ki? Tanıklarımız ne anlatıyor, dinleyelim.

Çetin Yılmaz: İlk toplandığımız gün aklıma geliyor. Doğan Hakyemez ile oturup konuşmuştuk, ona ‘Yeni bir takım kuruyoruz. Bu oyuncular da bizi çok tanımıyorlar. Sen de ben de bugüne kadar oyuncuların, yöneticilerin, idarecilerin çok alıştığı gibi tipler değiliz. Biz farklıyız’ demiştim çünkü benim diktatör gibi bir disiplinim yoktu. Onlar yaşamın bana emanet ettiği insanlar; değiştirip, dönüştürüp kendimle beraber en iyi yere getirmeye çalışacağım kardeşlerimdi. O yüzden oyuncularla ilişkilerim sıcak ve rahattı ama antrenmana geldiğinde salonda sert bir komutan var zannediyorsun. Tabii bağırmam komutan gibi değil, sahadaki idman disiplini tıkır tıkır makine gibi işliyordu. Dışarıdan biri gelse ‘bunlar çok ciddi idman yapıyor, koç bunlar kırbaçla dövüyor herhalde’ diye zanneder fakat idmanın öyle bir yerinde, öyle bir espri yapıyoruz ki hep beraber kahkahaya kapılıyoruz. Sonra bir düdük çalınıyor ve herkes yeniden robotlaşıyor. Böyle bir yapı var. Bu kültürün oluşması için de bizi tanımaları lazım.

Neyse, biz takımı aldık tatile gittik. Orada herkes birbirini yakından tanıdı. Türkiye’nin iyi bir tatil köyüne gitmiştik. Tatil diye gitmiştik ama günde 2 saat idman da yaptık. Fakat orada yüzdüler, gezdiler. Çok sıcak bir ortam oldu. Bir de altyapı oyuncuları da gelmişti. O zaman derdini çözen ağabeylerini bir anda idmanda 6 tane tıraş olmuş, asker gibi giyinmiş koçlar olarak gördüler. İdman 10.32’de başlıyordu. ‘Deli mi bu adam? Niye 10.30 değil de 10.32?’ diyorlardı ama onu bilerek yapıyordum. Orada sistem ve siteme uyma sahadaki top paylaşım disiplinine kadar etki ediyordu. Oyuncular bir baktı olay çok iyi, maçları da kazanıyoruz… O zaman bu yoldan gidelim. Dışarıda kardeş, sahada disiplinli bir koç.

İlk tanıştığımız an önemliydi. Yeni bir kültür oluşturmuştuk. Bu kültürün oluşumunda Doğan Hakyemez, Coşkun Teziç (idarecimiz), Mahmut Rumani, Hakan Kutbay ve değerli masörümüz Cenk Akkaya’nın çok büyük rolü olduğunu düşünüyorum. Burada ısrarla bir şeyi vurgulamak istiyorum. Ülker grubunun kuruluşunda görünmeyen kahramanlardan bahsedeceksek eğer… Ne Coşkun’u, ne de Cenk’i atlayamayız. Kulüp ve gelenek, bu arkadaşlara çok şey borçlu.

Neyse… İlk sene şampiyonluğu finalde kaçırmıştık. O seriyi de hakem çok kötü yönetti. Normalde hiç hakem demem ama 4 tane kötü düdük vardı, akşamında uyuyamamıştım. Gece 1-2 gibiydi telefon geldi, maçın hakemi aradı. ‘Maçı seyrettim, sonunu çok kötü yönetmişim. Senden özür dilerim’ dedi. Ben de ‘Beni şu an çok rahatlattın, başka kimse rahatlatamazdı. Teşekkür ederim. Sahiden çok saygı duyulacak birisin, benim için konu kapandı’ dedim.