Ender Arslan’dan Eurohoops’a: Baş Antrenörlüğe Geçiş Süreci, Bodrumspor İle Hedefleri, Yabancı Tartışmaları ve Fazlası

2023-09-27T13:11:50+00:00 2023-09-27T13:17:30+00:00.

Bilal Baran Yardımcı

27/Sep/23 13:11

Eurohoops.net

Çağdaş Bodrumspor koçu Ender Arslan, Eurohoops’a konuştu.

by Semih Tuna / info@eurohoops.net

Geçtiğimiz sezon Türkiye Basketbol Ligi’ni şampiyon tamamlayan Çağdaş Bodrumspor, kulüp tarihinde ilk kez Basketbol Süper Ligi’nde yer alacak. Bodrumspor koçu Ender Arslan da tıpkı kulübü gibi bir ilki yaşayacak.

Ülke basketbolunun simgelerinden biri olan Arslan, geçtiğimiz sezon Bahçeşehir Koleji’ndeki asistan koçluk görevinden ayrılmış ve Çağdaş Bodrumspor’un başına geçmişti. Baş Antrenörlükteki ikinci sezonunu geçirmeye hazırlanan genç çalıştırıcı, kariyerinde ilk kez koç olarak Basketbol Süper Ligi sahnesinde yer alacak.

Bir yandan Bodrumspor ile hazırlıklarını sürdüren Ender Arslan, yeni sezon öncesinde Eurohoops’un sorularını yanıtladı.

S: Sizin baş antrenörlük hedefinizin olduğunu hep biliyordum. Peki siz ne zaman ‘Bu sene artık benim için son sene, başlamam gerekiyor’ diye kafaya koymuştunuz? Teklif geldiği zaman size sürpriz olmuş muydu yoksa ayrılığı zaten düşünmüş müydünüz?

C: Basketbolu bıraktığımda zaten benim hedefim baş antrenörlük yapmaktı. Fakat güvendiğim, bildiğim birinin yanında iç işlerin yürüyüşü, oyuncuyken kaçırdığım, bilmediğim taraflar, edit ve video kısımları gibi noktaları da keşfetmek için en azından bir iki sene asistan koçluk yapmak istiyordum. Bahçeşehir’de güzel bir ortamımız vardı. Erhan Ernak bana çok büyük bir hareket alanı da vermişti. O hareket alanıyla birlikte sezon bittiğinde artık baş antrenörlük yapabileceğimi düşündüm.

O sezon görmediğim bazı ince detayları da görmüş oldum. Zaten oyunculuğumun yaklaşık son beş senesi benim için bir nevi asistan koçluk gibiydi. Antrenörlerle çok fazla istişare yaptım, fikir alışverişinde bulundum. O anlamda şanslıydım. Sezon bittiğinde Bahçeşehir kalmamı istedi. ‘Sezon ortasında baş antrenörlük teklifi gelirse ve bana izin verirseniz’ dedim ve öyle anlaştık. Geçtiğimiz sezon başında zaten baş antrenörlük hedefim vardı. Artık hazırdım, sadece doğru takımı ve doğru yeri bekleme kısmına geçmiştim.

S: Normalde sizin gibi kariyerli bir basketbol insanının BSL’de göreve başlaması beklenir. Sizi Bodrumspor’da cezbeden ne oldu?

C: Açıkçası organizasyondu. Dışarıdan da duymuştum, görüşmede de hissettim. Kulübün vizyonu, yapmak istedikleri… Türkiye’de yeni bir şey başarmak isteyen, yeni bir şey deneyen bir kulüptü. Aynı zamanda TBL’de kendimi daha rahat test edebileceğimi, Türk oyuncu sayısının fazla olmasının işime yarayacağını hissettim. Onların da idealleri ve hedefleri vardı, benim de. Birlikte büyüyebileceğimiz bir yapı olarak gördüm. Artık baş antrenör olmak da çok istiyordum, asistan koç olmak bana yetmişti. O anlamda doğru bir kulüp, yapı ve organizasyon olduğunu hissettiğim için değerlendirmeye karar verdim.

S: Vizyondan bahsettiniz. Bu vizyonun sürdürülebilir olduğunu nerede hissettiniz? Çünkü anlatılanlar ve gerçekleşenler her zaman tutmayabiliyor. Bunu nerede anladınız?

C: Bana ilk kurdukları cümle ‘sürdürülebilir bir yapı’ oldu. Hiçbir zaman bana ‘uçacağız, kaçacağız, EuroCup finali oynayacağız’ denmedi. Kulübün kurmak istediği yapı şuydu: Bodrum’un bir basketbol takımı olsun, bu takım zamanı geldiğinde kendi içinden oyuncu yetiştirsin, gidebiliyorsa Avrupa’ya gitsin, her hafta Bodrumlu insanlar maçlara gelip iyi vakit geçirsin ve yeni antrenörler yetiştirelim. Yani aslında Almanya’da gördüğümüz o sistemin biraz başka şekilde daha önce denenmemiş Türkiye versiyonu. Yeni antrenörler, yeni isimler, yeni oyuncular, yerli oyuncuların katkı verdiği sürdürülebilir bir yapı… Bu tarz bir vizyonla yola çıktılar. Bütçe olarak ne çok uçulacak bir bütçe, ne de çok düşük bir bütçe olacak. Bana böyle bir projeyle gelindi. Süper Lig’e çıkacağımız zamanki -ki benim çıkacağımıza hiç şüphem yoktu zaten- bütçeleri de konuşmuştuk. Bana her şey çok mantıklı geldi. Süper Lig’de de böyle bir yapıda başlamanın benim için iyi olacağını düşündüm.

S: Bodrum’un iyi bir kadrosu vardı ama sen geldikten sonra hiç maç kaybedilmedi. Bu başarı çok etkileyici gözüküyor, üst üste 12 galibiyet. Nasıl oldu?

C: Açıkçası görüşme aşamasındayken de, beş altı maçı seyrettiğimde de takımda pek bir sorun gözükmüyordu. Sadece işin çok dışında kaldığını hissettiğim bir oyuncu grubu vardı. Gerçekten çok fazla süre ve sorumluluk alan da bir grup vardı. Ben o dışarıda kalan grubu işin içine sokmaya, hep birlikte yürümeye kafa yordum. Kalabalık bir kadroydu, 16 kişiydik ve her hafta dört oyuncu kadroya girmiyordu. Sezon bittiğinde benim şampiyonluk kadar önemli olan başarım, o dört oyuncunun da çok mutlu olmasıydı. Dördü de vedalaşırken bana teşekkür etiller. Ben zaten gittiğimde bunu başarmaya çalışmıştım çünkü takımın belli bir kalitesi vardı. Sadece şampiyonluğa giden yolda kimsenin aklında soru işareti bırakmadan kendi sistemimizle maksimumuzu sahaya koymaya oyuncuları ikna ettim. Benim yaptığım bu oldu.

S: Burada Bodrumspor’a verip kısa bir şey sormak istiyordum. Çok yakın bir süre öncesine kadar Türkiye’de ve Avrupa’da koç çemberi çok dardı. İki senedir Dusan Alimpijevic, Erdem Can, Yakup Sekizkök, Sinan Atalay, siz… Sizin de dahil olmanızla birlikte bu çember genişledi. Basketbol görüşünüze göre aynı çemberden çıkıp farklı isimlere şans vermek ne kadar önemli?

C: Bence çok önemli. Geçmişten günümüze gelen bir antrenörlük profili var ve artık günümüzde bunun çok değiştiğini görmeye başladık. Eskiden daha ‘komutan’ gibi, daha dikte eden, daha baskın antrenörler varken -günümüzde hala tabii ki böyle kariyerli antrenörler de var- artık daha oyuncunun dilinden anlayan, oyuncuyu işin içine sokan, başrolü oyuncuya veren antrenörler var. Bu tarz antrenörler basketbolda, voleybolda, futbolda daha fazla olmaya başladı. Günümüz insanı buna daha uygun. Sporcular artık yaptırımı çok kolay kabullenip uygulamaya koyamıyor. Yeni gelen koç jenerasyonunda bana göre bu empati seviyesi daha yüksek.

Benim avantajım zaten oyuncuların içinden geliyor olmam, neyden hoşlanıp neyden hoşlanmadıklarını çok iyi biliyor olmam. O anlamda bizdeki bu çemberin yeni jenerasyonla birlikte genişlemesi tabii ki çok önemli. Yeni gelen hocaların başarılı oluyor olması arkadan gelecek çemberin daha da büyümesine sebep olacak. Bundan iki sezon önce Tutku Açık’ın Antep’te yaptığı… Yeni jenerasyon bir antrenör ligi dördüncü bitirmişti. Geçen sene Erdem Can’ın getirdiği hava… Belki geçen sene benim TBL’de yaptığım artık TBL takımlarının da daha cesaretli olmasına yol açacak. Sportif başarılar yeni gelen antrenörler için hep bir artı oluyor.

S: Peki kişisel olarak hedefiniz ne? Uzun yıllardır Türkiye’de olsan da uluslararası bir basketbol adamısınız, Avrupa’da yıllarca mücadele ettiniz. Bizim de yabancı ülkelerde çalışan koçlarımız var ama genelde Kosova’da oluyorlar. Ertuğrul Erdoğan, Rusya’ya gitti; Ergin Ataman, Panathinaikos‘a gitti. Sizin bireysel olarak baktığınızda hedefiniz yurtdışında bir basketbol organizasyonunda yer almak mı? 

C: Evet, ben gerçekten üst seviyede koçluk yapmak istiyorum. Hedefim bu. Bu seviyelerde tecrübe kazanıp kendimi de olduğum ortamı da geliştirip hep bir yukarı giderek en üst seviyeye ulaşmak istiyorum. Yurtdışına gitme konusunda oyunculuk dönemimde de gayet cesaretliydim. Bu anlamda İspanya’da, Almanya’da çalışmayı gerçekten çok isterim. Olursa kesinlikle değerlendiririm. Tabii ki kısa vadede burada yaptığım işi iyi yapıp daha sonra adım adım ilerlemem gerekiyor. Genel resimdeki amacım üst seviyede antrenörlük yapmak.

S: Siz kadroyu erken kuran takımlardan birisiniz. Bildiğim kadarıyla oyuncu getirmekte de zorlandınız. Dışarıdan bakılınca Bodrum ilgi çekici olarak görülüyor fakat profesyonel hayatta durum sanki öyle işlemiyor gibi.

C: İşlemiyor. Türkiye’de biz Bodrum’u çok iyi biliyoruz. Gerçekten yaşaması çok keyifli bir yer, huzur dolu. Kulüp organizasyon olarak gayet başarılı, gelişime açık ve sürdürülebilir bir yapı var ama sonuçta biraz kariyerli oyunculara gittiğiniz zaman bunu anlatmak çok kolay değil. Onun gözünden baktığınız zaman alt ligden yeni çıkmış, kapalı kutu diyebileceğimiz bir organizasyon olduğu için kariyerinde belli noktaya gelmiş oyuncuları kolay ikna etmeniz pek mümkün olmuyor. Alabileceğiniz oyuncuları maliyeti daha yüksek şekilde almak zorunda kalıyorsunuz. Zorlayıcı bir yaz olmadı dersem yalan olur. Bir listemiz vardı ama bazılarında ‘sormanıza bile gerek yok’ tarzı cevaplarla karşılaştık. Genel anlamda aldığımız oyuncuların çoğu da listenin tepelerindeki oyunculardı. Biz de düşünürken çıtayı çok yüksek tutmadık çünkü kolay değil.

S: Bu sene o zaman kulüp için de kendini kanıtlama senesi.

C: Tabii ki öyle. Bana göre bu tarz kulüplerin her senesi kendini kanıtlama senesi. Bir seneyi biraz boşladınız mı gerçekten başınız belaya girebiliyor. Fakat evet, Süper Lig’e çıktık. Bu sene bu kulüp alt liglerde organizasyon seviyesini korursa buradaki beş yabancımız aynı ortamda bulundukları isimlere burayı anlatacaklar. O anlamda organizasyonun rüştünü ispatlaması için çok önemli bir sene.

S: Peki kurulan kadro sizi tatmin etti mi?

C: Etti. Dediğim gibi zaten hep gerçekçi hedeflere odaklandık. Benim ilk hedefim geçen sezon takip ettiğim, iyi sezon geçiren ve takımları da iyi sezon geçirmiş oyuncular oldu, onları transfer etmek istedim. Jaron Johnson geçen sezon İtalya’da çok iyi bir sezon geçirdi, takımı playoff yaptı. Dominic Artis çok iyi bir sezon geçirdi, takımı EuroCup’ta final oynadı, Fransa Ligi’nde playoff yaptı. Ben Moore İsrail Ligi’nde çok iyi bir sezon geçirdi, takımı playoff yaptı, Maccabi ile oynadı. Amar Alibegovic zaten bir EuroCup oyuncusu olarak geldi. Chris Warren da bizimle birlikteydi ve basketbol olarak da, karakter olarak da çok ciddi katkı verdi.

S: Türk transferlerine biraz geç başladığınızı düşünüyor musunuz?

C: Bizim kulübümüz ve bütçemiz açısından piyasa gerçekten çok yüksekti. Biz o seviyelere çıkabilecek durumda değildik. O yüzden Türk transferini beklemek zorundaydık.

S: Chris Warren’dan bahsettiniz. Basketbol görgüsü olarak cebi dolu bir insan fakat dışarıdan bakan bir göz şunu diyebilir: İkinci ligden bir yabancı oyuncuyla birinci lige başlamak bir risk olabilir mi?

C: Ben açıkçası risk olarak görmüyorum çünkü Chris Warren Süper Lig’de yıllarca oynamış, EuroCup’ta yıllarca oynamış, FIBA EuropeCup’ta MVP olmuş kariyerli bir isim. Basketbolu nasıl oynaması gerektiğini çok iyi bilen bir oyuncu. Bir de her şeyin ötesinde bu kulüpte ciddi bir emeği var. Ben buna çok önem veriyorum. Bazen her şey basketbol da değildir. Bazen bunun karşılığını sporcuya sunarsanız sporcu sahada size o minnetini gösterir. Zaten oyun olarak hiçbir şüphem yoktu. Her oyuncunun zaafı var, her oyuncunun artı noktası var. Chris’in de zaafları da vardır, çok önemli artı noktaları da vardır. Burada kulübe verdiği emek, takımı Süper Lig’e çıkartması, geçen sezon çok kariyerli bir oyuncu olarak bizim takımda bulunup en ufak bir sorun çıkarmaması, en ufak bir kaprisi olmaması… Bunlar kararımızda çok büyük etken oldu. Chris’in bu sezon devam etme sebebi 20 sayı ortalaması değildi. Hem uyumu, hem karakteri, rekabetçi yapısı, tecrübesi… Benim açıkçası onunla ilgili aklımda en ufak bir soru işareti yoku.

S: Peki ligde Çağdaş Bodrumspor’un hedefi nedir?

C: Bu sezon ligde hedefimiz kalıcı olacağımızı, organizasyonun uzun yıllar devam edeceğini ayaklarımızı yere sağlam basarak göstermek. Ben her zaman iddialı bir insan oldum. ‘Hedef ligde kalmak’ demeyi kendime çok yapabileceğimi düşünmüyorum. Sonuna kadar gidip maksimum seviyeye ulaşmamız lazım. Bizi neler bekliyor yolda göreceğiz. İşin sakatlık kısmı, kimya kısmı gibi noktalar oturduktan sonra her şey yolunda gidiyorsa maksimum neresiyse biz orayı zorlayacağız. Sadece ligde kalıcı olup bu sezonu böyle tamamlamak benim yapıma pek uygun değil. Gerçekçi hedef şu an bu ama yolda bu değişebilir mi? Değiştirmek için sonuna kadar zorlayacağız.

S: Yaz döneminde kimle konuşursam konuşayım ‘Yabancı sınırlaması ne olacak? Takım sayısı ne olacak?’ sorularına herkes ‘Bilmiyoruz, biz de bekliyoruz’ diyordu. Bir sabaha altı yabancı olacak şeklinde uyanırken öbür sabaha beş yabancı olacak şeklinde uyanıyorduk. Bu sürdürülebilir bir durum değil. Sizce bunun bir doğrusu var mı?

C: Bu konunun doğrusu bir tık daha erken karar verip bir an önce paylaşmak olabilirdi. Teknik olarak neden o kadar beklendiği hakkında bir fikrim yok. Mantıklı bir sebep açıklayacaklardır diye düşünüyorum ama gerçekten birçok takım bu yüzden de transfer yapmadı. Biz de Türk transferinde ‘Altı mı olacak, beş mi olacak?’ diye soruyorduk çünkü iki durumda da Türk oyuncuyu nereye alacağımızı düşünüyorduk. Biz Anadolu Efes değiliz, Fenerbahçe değiliz. Beğendiğimiz Türk oyuncuyu direkt alamıyoruz. ‘Altı mı? O zaman Türk oyuncuyu buraya alırız. Beş mi? O zaman kaç Türk oyuncu almamız lazım?’. Bütün bunların hesabını yapıyor olmamız lazım. Bu yüzden bence birçok takım bekledi. Daha erken karar alınıp paylaşılabilir miydi? Şu an dışarıdan bakınca olabilirdi gibi gözüküyor ama tam olarak detayını bilmiyorum. Önceden belli olsaydı yaza çok daha erken başlardık, daha rahat uykulu geceler geçirirdik. Bu sefer iş çok uzadı.

S: Özellikle bu yaz genç oyuncularımızdan NCAA’e doğru çok büyük bir akım var. Biz burada bir yerlerde oyunculara oynama şansı vermeyerek ya da veremeyerek hata mı yapıyoruz? Yoksa oyuncuların vizyonundan dolayı mı kaynaklanıyor?

C: Kesinlikle vizyonlarından dolayı kaynaklanıyor. NCAA hakkında şunu söyleyeyim: Benim bir kızım var, eğer oğlum olsaydı da anında yollardım. Bir kere Amerika’da okuyacak, üstüne para vermeye başladılar. Burada A takımda zaten çok üstün bir yetenek değilsen iki üç sene kesin oynamıyorsun ki günümüzün en üstün yeteneği Berke bile ailesiyle birlikte UCLA’i daha tatmin edici buldu.

Buna sonuna kadar hak veriyorum. Bununla Avrupa’da herhangi bir yer baş edemez. UCLA’e insanlar okumak için binlerce dolar ödüyor. Bu üniversite benim oğlumu isteyecek, üstüne bir de para verecek… Bir ebeveyne kızmak mümkün değil. Bir çocuğun bu hayalini gerçekleştirmemesini istemek çok mantıklı değil. Türkiye’de gençlerin az oynaması konusuna gelirsek… Bizler üç yabancılı dönemde çıktık. Beş yabancılı dönemde de çıkar mıydık? Belki çıkardık. Fakat şu anki çocuklar üç yabancılı dönemde oynasaydı ne olurdu bilemiyoruz. Belki de bizden daha iyi olacak oyuncular var. Bilemiyoruz çünkü göremiyoruz. Biz üç yabancılı dönemde hata yapsak dahi sahada kalabiliyorduk. İki hafta çok kötü oynasak bile üçüncü hafta yine iyi oynama fırsatını buluyorduk. Bugün genç bir oyuncu iki hafta üst üste kötü oynadığı anda üçüncü haftası olmuyor. Artık iş çok zor.

Yeni gençler için söyleyebileceğim şey ise az önce bahsettiğim gibi aşırı kırılgan olmaları. Mental olarak bizim dönemin oyuncuları çok daha dayanıklıydı. Bir yabancı benden çok oynatıldığı zaman ben öteki idmanı ona dar etmeye uğraşıyordum. Şu andaki gençler biraz dünyanın geldiği noktadan dolayı daha çabuk vazgeçiyorlar çünkü hayatın kalan kısmında çok fazla ilgi ve hareket alanı var. Artık kalıp savaşma enerjisindense ‘Yok, olmuyor’ diyerek öteki tarafa geçme oluyor.

S: Doğru mu yanlış mı diye söylemiyorum, kendi döneminizin daha sert olduğunu söylediniz. Şu anda da öyle olmasını mı tercih ederdiniz?

C: Ben öyle olmasını tercih ederdim. Ben bugünkü sosyal medya ortamından hoşlanmıyorum. Fakat gelinen noktada bunu kabul etmek zorundayız. Artık böyle. Ben ‘old school’u tercih ederdim. Teknolojiyle aram iyi değildir, sosyal medyam yoktur. Çok dikkat dağıtıcı buluyorum. Umarım linç edilmem fakat bu benim kendi görüşüm. Fakat tabii ki ayak uyduruyorum. Benim kızım sosyal medyada var, ona engel olmam çünkü artık dünya ve hayat böyle. Benim elime gelecek yeni genç oyuncu da böyle olacak. Ben de ona göre değişmek zorundayım. Ona ‘old school’ bir koçluk yapmaya kalkarsam o çocuktan hiç verim alamam. Değişen dünyaya adapte olmamız lazım. Gençlerin önünde beş-altı yabancı sıkıntısı var. Potansiyellerini görmemiz mümkün değil. Bizimle karşılaştırıyorlar, bunu yanlış buluyorum. Ben üç yabancılı ortamda çıktım. O özgüveni aldıktan sonra gittim TAU Ceramica’da (şu anın Baskonia‘sı) oynadım fakat en başta özgüvenimizi o dönemde aldık. Bugün kimse bilemez. U19 milli takımımızdaki üç oyuncu üç yabancılı sistemde sürekli oynasalar belki iki sene sonra Real Madrid‘de takım arkadaşı olacaklar. Bunları bilemeyiz. Bunun yorumunu kimse yapmamalı çünkü mümkün değil. Yeteneğin olduğu kesin fakat oynayamıyorlar. Onlar da çok kırılgan. Bir genç oyuncu nasıl aşağıya gider, şu anki durum bunun mükemmel formülü gerçekten. Fazla yabancı var, gençler de kırılgan, her şey aşağıya gidiyor.

S: Bu yazın bütün milli takımlarda en çok konuşulan konularından birisi de devşirme konusuydu. Bazıları devşirme olmaması gerektiğini savunuyorken bazıları da başarıya sadece bir oyuncu uzaklıkta olunabileceğini savunuyor. Siz hangi taraftasınız?

C: Devşirme olmaması bence daha güzel. Türk milli takımı Türk oyunculardan kurulu olsa benim daha çok hoşuma gider. Ben bizzat Emir Preldzic’le, Bobby Dixon‘la oynadım. Geçen sene Shane bizleydi. Sezon içinde Scottie ile Sırbistan’da beraberdik. Bu oyuncular gelip sonuna kadar mücadelelerini veriyorlar. Bunda hiçbir sıkıntı yok. Fakat ben Ender Arslan olarak devşirme olmasa, Türk çocuklarımızla oynasak daha iyi olacağını düşünüyorum. Ortada ne yazık ki bir istatistik de var: Devşirme oyuncuları kullanmaya başladığımızdan beri bir kere ilk sekize girmişiz, o da bizim Emir Preldzic’li 2014 kadrosu. Ondan sonra ilk sekizimiz yok. Tabii ki Shane Larkin, Avrupa’nın en değerli oyuncularından biri fakat takımsal bazda bir etki olamamış ki sonuç bu. 10 yılda bir tane ilk sekizimiz var, o da 2014. Madem giremiyoruz, Türk oyuncularla giremeyelim. Benim kafa yapım böyle.

S: Milli takımı Olimpiyat’ta izlemek bana nasip olmadı, size de oynamak nasip olmadı.

C: Sonuna kadar zorladık ama olmadı.

S: Ne zaman olacak onu da bilmiyoruz. Hırvatistan maçını kötü oynadık fakat ‘tek maçı kötü oynadık ve kaybettik’ demek sanki bir çözüm değil. 

C: Değil tabii ki. Bu çok sıkıntılı bir durum. Fazla oynatamıyoruz. O taraf çok kırılgan. Şu anda jenerasyon olarak ne yazık ki sıkıntı yaşadığımız bir dönem. Malzeme olarak sıkıntıdan bahsetmiyorum. Başarıyı yakalayamıyoruz. Bunun çaresi nedir diye sorsan sana verebileceğim net bir cevabım yok çünkü aslında oyuncularımız iyi. Fakat bir türlü o ortamı yaratamıyoruz. Geçen sene gerçekten büyük bir şanssızlık sonucu Fransa’ya kaybettik. O maçta devşirmesizdik. O top kaybı hatasını yapmasak, o maç uzamasa ilk sekizdeydik, belki ilk dörtteydik. Kısmet, böyle gelişiyor. Bazen bir top, bazen Hırvatistan maçında olduğu gibi bir kötü akşam… Sonuçta kazananlar da o akşamı iyi oynayarak oralara geliyorlar. Aşmamız gereken bir eşik var, bir türlü aşamıyoruz fakat umudu kesmekten yana değilim. Bu çocuklar yetenekli, bu çocuklar iyi oyuncular. Bir şekilde o eşiği atlayacaklardır.

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!

NBA gündemindeki son gelişmeler için tıklayın!

2023-24 EuroLeague kadrolarına ve transferlerine ulaşmak için tıklayın!

Eurohoops’un DEV Dünya Kupası rehberine ulaşmak için tıklayın!