EuroLeague Not Defteri #2: İlk Hangi Koç Kovulur?

15/Eki/23 14:30 Ekim 15, 2023

Utkan Sahin

15/Eki/23 14:30

Eurohoops.net
sasa-obradovic-monaco

EuroLeague’de ikinci hafta geride kaldı. Eurohoops Fırın ise bu haftayı sizler için değerlendirdi:

By Utkan Şahin / info@eurohoops.net 

Turkish Airlines EuroLeague’de ikinci haftayı da geride bıraktık.

Henüz sezonun başındayız ve Real Madrid dışında tam anlamıyla hazır bir takım gözükmüyor. Hele temsilcilerimiz Anadolu Efes ve Fenerbahçe Beko hiç hazır değiller. İki temsilcimiz de bu hafta sahadan yenilgiyle ayrıldı ve bu yenilgiler birçok tartışmayı da yanında getirdi.

Bu tartışmaları ve başka dikkat çekici konuları gören Eurohoops Fırın da not defterini çıkardı ve sizler için bu hafta ortaya çıkan konuları değerlendirdi.

Hazırsanız, karşınızda ikinci haftanın “Not Defteri”!

EuroLeague Not Defteri #1: Fenerbahçe’nin Planı, Efes’in Zizic Problemi ve Keenan!

Fenerbahçe Beko’da Maçı Kim Kapatacak?

Fenerbahçe Beko, EuroLeague’in ikinci haftasında Valencia‘ya deplasmanda 77-74 kaybederek ilk yenilgisini aldı. Böylesine başa baş geçen bir maçı kaybettikten sonra elbette üzerine yapılan tartışmalar çok oluyor. Koç Dimitris Itoudis’in tercihleri – son çeyrekte Yam Madar’ın oyunda çok az kalması – ve Scottie Wilbekin’in son bölümde kaçırdığı serbest atış fazlasıyla konuşuluyor.

Yine de maçtan sonra sosyal medyada koç Itoudis’in yeterliliğinin bu kadar tartışılması – aynısını koç Erdem Can için de söyleyebilirim – bana pek mantıklı gelmedi. Sanırım bunun sebebi de Türk taraftarlarının EuroLeague’deki normal sezon formatını biraz göz ardı etmesinden kaynaklanıyor. Format değişikliğinden beri hem Fenerbahçe, hem de Anadolu Efes, EuroLeague’in başarılı takımları arasında yer aldı. Bundan dolayı da taraftarları onlardan her maçı kazanmalarını bekliyor. Bu çok doğru değil. Son yıllarda birçok kez gördük ki aslında bu haftalar biraz hazırlık maçı tadında. Bu haftalarda takımlar gelişmeye açık oluyor ve sezonun önemli kısımlarına hazırlanıyor. Aslında 34 maçlık EuroLeague serüvende buna biraz zorundasınız. Eskiden takımların gruplardan çıkmak için daha az hata marjı vardı. Şimdi ise takımlar, yenilgilerini sonraki haftalarda telafi edebiliyor.

Bu sebepten dolayı da koç Itoudis’in gönderilmesi gerektiğine varacak kadar yapılan eleştirileri ben pek anlayamıyorum. Real Madrid dışında EuroLeague’de hazır diyebileceğimiz takım çok az. Fenerbahçe’de de durum böyle. Sarı-lacivertlilerin iyi yapabildiği şeyler de var, kötü yaptığı şeyler de!

Fenerbahçe’nin yapamadığı şeyleri konuşacağız ama öncesinde iyi yaptığı şeyden biraz bahsetmek istiyorum. Sarı-lacivertliler, Milano maçından sonra Valencia deplasmanında da savunmadaki potansiyelini ortaya koydu. Potansiyel diyorum çünkü istikrar ve süreklilik açısından Fenerbahçe savunması istenilen nokta değil. Bunda koç Itoudis’in savunmada her ikili oyunda adam değiştirme tercihi de etkili oluyor ama savunma sertliği ve topa baskı konusunda sarı-lacivertliler iyi işler çıkartıyor.

Valencia deplasmanının ilk 17 dakikasında Fenerbahçe, oyunun çoğu alanında istediklerini yapamadı ve 15 sayı farkla geriye düştü. (36-21) Bu noktada önemli sınavlardan biri de takımın nasıl ayağa kalkacağıydı. Sarı-lacivertliler ise bunu savunmayla yaptı. Oyunun geri kalanında 15’i faul çizgisinden olmak üzere – çoğu basit faullerdi – Fenerbahçe 40 sayı yedi.

  Sayı Şut Yüzdesi Hücum Ribaundu Asist Top Kaybı
İlk 17 dakika 36 48,40% 9 10 2
Son 23 dakika 40 41,93% 5 7 10

İlk 17 dakikada Valencia hücumları çok rahattı. Fenerbahçe neredeyse rakibine hiç hata yaptıramadığı gibi, hücum ribaundlarına da izin vererek rakibinin hücumda istediği gibi at koşturmasına izin verdi. Sarı-lacivertliler, Milano karşısında da savunma ribaundlarında zorlanmıştı. Savunmada sürekli adam değiştiren takımların zayıf noktası da bu. Uzun dışarıda kalınca ribaundları toplayacak oyuncu olmuyor. Bu maçta benzerini yaşamamak adına koç Itoudis zaman zaman Papagiannis, Hayes-Davis ve Sestina’nın bir arada oynadığı beşlere de döndü. Bu biraz çare oldu ama bu beş de hücumda bitiricilik sorununu yanında getirdi.

Peki sarı-lacivertlilerin savunmadaki performansı nasıl değişti? Kısa savunması öne çıktı. Özellikle Madar’ın kısa savunmasına getirdiği agresiflik Valencia’nın dengesini bozdu. Maçın başındaki gibi iç dış dengesini oluşturamayan ev sahibi ekip, hücumda hatalar yapmaya başladı. Kısalar çok çabuk bir şekilde topun Valencia uzunlarına inmesine izin vermeyince de pota altına daha yakın kalan Fenerbahçe uzunları, ribaundları toplamaya başladı.

Fenerbahçe’nin sezonun devamında da savunmasındaki bu agresiflikliği ve isteği sürdürmesi gerekiyor. Hatta koç Itoudis, kısalarının savunmasına güvenerek ikili oyun savunmasında hemen adam değişmek yerine biraz da kısalarının perdeyle mücadele etmesini isteyebilir.

Yine de Fenerbahçe’nin bir EuroLeague deplasmanında 15 sayı geriye düştükten sonra savunma performansıyla ayağa kalkması önemliydi. Sarı-lacivertlilerin sezonun geri kalanında da bu savunma performansına “geliştirilmiş bir şekilde” ihtiyacı var.

Savunmayla birlikte ayağa kalkan Fenerbahçe, işin hücum tarafında ise ilk hafta olduğu gibi fazlasıyla birebire kaldı. Sadece 13 asist yapabildi sarı-lacivertliler. Daha da kötüsü bence dış atışa bu kadar mahkum kalınmasıydı. Fenerbahçeli oyuncular, 37 üçlük atış kullanırken ikilik atışlarda sadece 27 denemede bulundu. Bunun sebebi de iç dış dengesinin oturtulamamasıydı. Hayes, son çeyrek dışında hiç sırtı dönük oyununu kullanmadı. Pierre de maçın önemli bir kısmında oyuna giremedi. Motley’i de kullanmanın yolunu bulamayınca Fenerbahçe, hiç potaya yaklaşamadı. Buna rağmen sarı-lacivertlilerin kısaları yetenekleriyle Fenerbahçe’yi hücumda bir yere kadar getirdi. Geçtiğimiz haftadaki yazıda da belirttiğim gibi; koç Itoudis bu sezon kısalarının birebirlerine daha çok güveniyor.

Genelin aksine de ben bunu çok yanlış bulmuyorum ama koç Itoudis’in çözmesi gereken bir sorun var.

Fenerbahçe’de geçen seneden bu yana maçı ‘kapatacak’ oyuncu problemi var. Maçın en kritik hücumlarında Fenerbahçe’nin geçen sezon birçok kez Calathes’in dış şutuna kaldığına şahit olduk. Yunan oyun kurucu bu sezon gözden düşünce sorumluluk Wilbekin ve Guduric‘e kaldı ama onların da bu konudaki geçmişleri çok parlak değil.

Guduric, kariyeri boyunca ne zaman güvenebileceğinizi bilmediğiniz bir oyuncu oldu. Yetenekli ve yararlı bir oyuncu olsa da özellikle kritik anlarda ne yapacağını asla tahmin edeceğiniz bir oyuncu. Wilbekin’in ise sıkıntısı biraz daha farklı. Amerikalı oyuncu, doğruyu yapmakla yeteneklerine güvenmek arasındaki o ince çizgiyi karıştırıyor. Çoğu zaman yeteneklerine o kadar güveniyor ki baskı altında yanlış kararlar verebiliyor. Mesela bana sorarsanız bu maçın en kritik anında faul kaçırması elbette sonuca etki eden bir hataydı ama kabul edilebilir bir hataydı. Basketbol tarihinde kimler kimler o anlarda fauller kaçırdı, bu sebepten bu hatayı biraz daha anlayabiliyorum. Lakin Milano karşılaşmasında maçı bitirecek hücumda henüz 7 saniye varken topu kullanması kabul edilebilecek bir hata değildi. Fenerbahçe gibi hedefi yüksek olan bir takımın saha içi liderinin – şutu soksa bile – böyle bir karar almaması gerekiyor.

Üstelik Wilbekin’in bu konudaki geçmişi de pek parlak değil. Maccabi‘deki son iki sezonunda maçların son anlarında 20 sayı ve üzeri olan oyuncular arasında en düşük yüzdeyle oynayan isim Wilbekin’di. Hatta 2020-21 sezonunda bu konuda o kadar kötü iş çıkardı ki Maccabi, Playoff yapabileceği sezonda küçük detaylarla maç kaybede kaybede Playoff biletini kaçırdı.

Fenerbahçe kısaları arasında bu konuda en güvenilir isim ise Tyler Dorsey. Skorer oyuncunun topun el yaktığı anlardaki istatistikleri her zaman iyiydi.  Lakin o da bu anlarda oyun zekasından daha çok yetenekleri sayesinde daha başarılı oluyor. Dolayısıyla ona da topu emanet etmek kolay değil. Dahası Dorsey, sakatlığı yüzünden en az önümüzdeki iki ay boyunca olmayacak ve bu başlı başına büyük bir sorun.

Sarı-lacivertliler kadroya bir hamle yapmazsa koç Itoudis’in iki seçeneği var: Ya Calathes’i rotasyona gerçekten dahil edecek, ya da Madar ile Wilbekin’in sürelerini 30 dakika seviyelerine çekecek. Bana sorarsanız yapması gereken ikincisi ama yoğun tempoda koç Itoudis’in iki oyuncuya bu kadar yük bindirmeyi tercih edeceğini sanmıyorum.

Her halükarda Fenerbahçe’yi hücumda zorlu bir dönem bekliyor. Hayes- Davis, Pierre ikilisine takımlar ekstra önlemler alıyor ama koç Itoudis’in bir şekilde geçen senenin yıldızı bu iki ismi oyunun temeline taşıması gerekiyor. Oyunu bitirecek oyuncu seçimi açısından da koç Itoudis’in farklı şeyler denemesi gerekiyor, bunun olmadığı senaryoda Fenerbahçe için bu sezon da maç sonları çile içerisinde geçebilir.

İlk Kim Kovulur?

sasa-obradovic-monaco

Biliyorsunuz, EuroLeague’de her sene birçok koç sezon içerisinde görevinden oluyor. Muhtemelen bu sene de bazı koçlar görevden alınacak. Peki bu talihsiz isim ilk kim olabilir?

Temsilcilerimiz özelinde bakarsak Erdem Can ve Dimitris Itouidis için sezon pek parlak başlamadı. İkisi de yenilgiler aldı ve taraftarı tarafından sosyal medyada fazlasıyla eleştiriliyorlar. Hatta bazıları koçlarının görevinden alınması gerektiğini bile söylüyor. Lakin ben bu düşüncüye pek katılmıyorum. Evet, her iki koçun da performansında eleştirilmesi gereken noktalar var ama ikisi de zaman verilmeyi hak eden isimler.

Koç Erdem Can, başarılı bir Ergin Ataman dönemi sonrasında takımın başına geçti. Yıpranmış bir kadroyu ayakta tutmaya çalışması bir yana henüz sadece iki maçta kendi istediği basketbolu ortaya koyması da pek mümkün değil. Geçen seneden görevine devam eden Itoudis için şartlar pek aynı değil ama şunu unutmamak lazım: Yunan koç geçen sezon da çok eleştiriliyordu ve buna rağmen Fenerbahçe, Final Four’u sadece tek bir son saniye üçlüğüyle  kaçırdı. Dolayısıyla ben her iki koça da zaman verilmesi gerektiğini düşünüyor ve temsilcilerimizin de bu konuda aceleci davranmayacağını umuyorum.

EuroLeague’in geri kalanında ise iki koç benim dikkatimi çekiyor.

Birincisi, zaten yıllardır ASVEL ile pek parlak bir performans sergilemeyen TJ Parker! Takımın başkanı Tony Parker’ın kardeşi olan TJ, 2020’den beri takımın başında ve bu süreç ASVEL için çok parlak geçmedi. Fransız ekibi, EuroLeague’de rekabetçi bir takım olamadığı gibi elindeki genç yeteneklerin parlamasına izin verecek bir ortam da yaratamadı.

ASVEL bu seneye ciddi bir bütçeyle – 21 milyonun 12, 13 milyonluk kısmı oyuncu maaşları – girse de sahadaki görüntü hiç parlak değil. Onlardan daha düşük bir bütçeye sahip olan Zalgiris‘in başarısı ortadayken 12-13 milyon euroya böyle bir kadro kurmaları gerçekten bana çok mantıklı gelmiyor. Sahaya koydukları basketbol da en az kurdukları kadro kadar vasat ve sevimsiz. Bir EuroLeague akşamında izlemesi en keyifsiz takım genellikle Fransız ekibi oluyor. Yine de kendi istifa etmediği sürece kardeşlik faktörünün de etkisiyle TJ Parker’ın ilk görevden alınacak isim olmasını ben beklemiyorum.

Bu konudaki favori ismim ise koç Sasa Obradovic!

TJ Parker’ın aksine Sasa Obradovic, Monaco’da bu sezona dek çok başarılı bir performans sergiledi. Önce kulübü tarihinde ilk kez Playofflara soktu, sonrasında da geçen sezon ilk kez Final Four’a götürdü. Sasa Obradovic’in elindeki kadro kalitesi ve bütçesi elbette TJ Parker ile kıyaslanamaz ama sonuçta Mike James’in kadro lideri olduğu bir takımı buralara getirdi. Bence bu hiç kolay bir şey değil, başlı başına Mike James’e koçluk yapmak bile kolay bir şey değil.

İkili geçen sezon Final Four’da bile birçok sürtüşme yaşadı ve hatta Obradovic, James’i üçüncülük maçında pek fazla oynatmadı. Geçen sezon Final Four’un ardından Monaco yönetiminin iki taraftan biriyle yollarını ayırarak tercih yapması bekleniyordu. Hatta gözden çıkartılması beklenen isim de koç Sasa Obradovic’ti. Lakin yönetim böyle bir şey yapmadı ve sanki bir sorun yokmuş gibi yoluna devam etti.

Üstüne Monaco yaz dönemini oldukça iyi geçirdi. Hatta birçokları sezon başında Real Madrid‘den sonra en güçlü ikinci takım olarak onları seçti. Açıkçası ben bu yoruma katılmıyorum çünkü bu yorumlar daha çok Kemba Walker transferi sebebiyle yapıldı. Rotasyona yaptıkları Petr Cornelie, Mam Jaiteh ve Terry Tarper transferleri bence daha iyiydi.

Lakin sezon başlangıcı onlar adına hiç de iyi olmadı. İlk hafta Valencia‘ya deplasmanda kaybeden Monaco, bu hafta da kendi evinde Virtus Bologna’ya farklı kaybetti. Sezonun henüz başı olması sebebiyle bu yenilgiler makul karşılanabilinir ama hücum ve savunmadaki performans epey düşündürücüydü.

Monaco, kadrosundaki oyuncuların yetenek seviyesine rağmen iki maçta ortalama sadece 62 sayıda kaldı. Özellikle yeni gelenler – Kemba Walker henüz sakatlığı yüzünden oynamadı – oyuna hiç dahil gözükmedi. Hücumdaki temposuzluk gerçekten izleyen gözlere rahatsızlık vericiydi. Dahası genel olarak oyuncuların vücut dilleri de pek iyi gözükmedi. Mesela Alpha Diallo, üç faulü varken oyundan çıkmak adına bir faul daha yapıp 4. faulünü aldı.

Sasa Obradovic bence iyi bir koç ve genel olarak Monaco dönemi de başarılı ama ilk iki haftadaki gözlemim sanki oyuncularla koçun arasındaki bağın giderek daha da koptuğu yönünde. Böyle durumlarda da ilk koçun başı yeniyor. Bu yüzden görevinden alınan ilk koç Sasa Obradovic olursa bu durum benim için sürpriz olmaz.