Bir Mecburiyet, Tutku ve Azim Öyküsü: Yeşilgiresun Belediyespor

2016-12-02T13:34:19+00:00 2016-12-02T13:35:05+00:00.

Utkan Sahin

02/Ara/16 13:34

Eurohoops.net

Yeşilgiresun, Türk basketbolu için farklı bir projeyle yeni bir yola çıktı. Peki bu denemenin geçmişte gördüklerimizden farkı ne?

by Utkan Şahin / info@eurohoops.net

Yeşilgiresun Belediyespor, Türk basketboluna girdiği günden beri taraftarıyla birlikte basketbolun sıcak takımlardan biri oldu.

Türkiye Basketbol Ligi’ni yoğun bir şekilde takip etmeyenler dışında Karadeniz ekibi karşımıza ilk olarak 2013-2014 sezonunda çıktı. 2012’de Türkiye Basketbol Ligi’nde yaşanılan ilk tecrübenin arkasından ikinci yılına hazırlanan Yeşilgiresun, hafızalara kazınacak bir playoff serisi oynadı. O sezon Doğuş Holding ile birleşmesiyle birlikte herkesin Spor Toto Süper Ligi’ne çıkmasına kesin gözüyle baktığı Darüşşafaka Doğuş ile playoff yarı finalinde karşılaşan Yeşilgiresun, güçlü rakibini çok zorlasa da o büyük sürprizi gerçekleştiremedi ve Spor Toto Süper Ligi’ne çıkamadı. Yine de o maçların ulusal televizyonda yayınlanmasıyla, taraftarı ve ortaya koyduğu mücadele sebebiyle Yeşilgiresun Belediye’ye taraflı, tarafsız büyük bir sempati duyuldu.

2013-2014 sezonunda gerçekleşmeyen hayaller, bir sonraki sezon ise gerçekliğe kavuştu. Normal sezonu altıncı bitirse de önce çeyrek finalde BEST Balıkesir’i daha sonra da yarı finalde Sakarya Büyükşehir Belediye’yi geçen Yeşilgiresun Belediyespor,  Spor Toto Süper Ligi’ne çıkmaya başardı.

Geçtiğimiz sezon tarihinde ilk kez  Spor Toto Süper Ligi’nde mücadele eden Karadeniz ekibi, düşük bütçesini sponsorluk anlaşmalarıyla artırmaya çalışsa hedefi ligde kalmak olan bir kadroyla sezona başladı. Aslında sezona da iyi başladı. Evinde önce Beşiktaş Sompo Japan, daha sonra da Türk Telekom’u mağlup eden Yeşilgiresun, yetenekli Amerikalılarıyla, kısa beşle oynadığı basketbolla dikkat çekti. Ancak Karadeniz ekibi için sezonun devamı aynı şekilde ilerlemedi. İlk yarının sonuna kadar toplamda sadece 5 galibiyet alabilen Giresun, düşme hattından uzaklaşamadı. İkinci yarıya da arka arkaya yenilgilerle başlayan Giresun, 18. hafta da koç değişikliğine gitti. Savunmada büyük problemler yaşayan Giresun, takımın başına Aleksandar Trifunović’i getirirken, bu tercih belki de takımın ligde kalmasını sağladı. Geride kalan 13 haftada 6 galibiyet alan Karadeniz ekibi, sezonu düşme potasından uzak bir yerde tamamladı.

Peki internet üzerinde azıcık bir araştırmayla bulabileceğiniz bu bilgileri ben size niye anlattım? Çünkü bu mücadeleci ve sempatik küçük şehir takımının geldiği serüveni unutturmamak istedim. Bu sempatik takımın bu yaz aldığı bir kararla Türk basketboluna sağladığı katkıyı anlatmadan önce ne kadar mücadeleci ve basketbolu sevdiklerini göstermek istedim.

Evet, büyük zorluklarla ve mücadeleyle  Spor Toto Süper Ligi’ne çıkmayı başaran Yeşilgiresun, bu yaz az kalsın bu hakkından feragat ediyordu. Takım sponsorunun çekilmesi ve yeni bir sponsorun bulunamamasıyla birlikte büyük bir ekonomik soruna giren Yeşilgiresun, Temmuz ayında kadrosunu hangi oyuncuları katacağını düşüneceğine, bu ligde devam edip edemeyeceğini tartışıyordu.

Biraz zorunluluktan, biraz da hayatın onları o yöne götürmesiyle Giresun yönetimi,  kendine başka bir yol buldu.  Ligde mücadele edecek kadar büyük bir bütçe yaratamıyorlarsa, bütçelerini Türk basketboluna uyarlayacak bir sistem…

Türk basketbolunda çok uzun süredir tartışılan yabancı-yerli konusuna yeni bir bakış açısı getirdiler. Yıllardır hiçbir işe yaramayan şu kadar yabancı oynasın, şu kadar yerli oyuncu sahada olsun tartışmaları yerine o genç Türk oyunculara güvenmeyi tercih ettiler. Belki de çözümün ana noktasını güvenme olduğunu bilmeden.

Türk basketbolu, 1987-1988 gibi Avrupa’da alt yaş gruplarında önemli başarılar kazanmış bir jenarasyonu yedi. Bu jenarasyonu yerli-yabancı kuralları yüzünden Türk oyuncularının oynamaması yüzünden yemedi. Aksine dikkatli bakarsak, o jenarasyonda oynayan Türk oyuncuların, büyük bir çoğunluğunun genç yaşlarında önemli süreler aldığını görürüz.  Hakan Demirel, daha 18 yaşında iken Fenerbahçe‘de ilk beş başladı. Semih, Oğuz gibi yerli uzunlar genç yaşlarında Euroleague’de çok önemli süreler aldı. Cenk Akyol, daha 18 yaşında iken Efes, formasıyla Milano deplasmanında 15 sayı attı. Türk basketbolu, yerli oyuncuların süresine takılırken, çok daha önemli bir şeyi unuttu. Onlara güvenmeyi…

Bir genç oyuncunun gelişiminde sadece oynamak önemli değildir. Onları gereken ortamı sağlamak, onlara güvenmek de önemlidir. Güvenmek oyuncuları sadece sahaya atıp, oynatmakla olmaz. Avrupa’daki diğer yaşıtları çok az paralar kazanırken,  yerli kuralı yüzünden bu oyunculara inanılmaz paralar vermekle de olmaz. Bugün Spor Toto Basketbol Ligi’nde çalışan bir koç, “Bu çocuk, 18 yaşındayken şu kadar para kazanmış. Ben şimdi bu oyuncuyu nasıl motive edeyim” diyorsa sorunun ana noktası oynatmak değildir. Sorunun kendisi bu oyunculara hem bireysel yetenekleri hem de karakter gelişimi açısından düzgün ortamı hazırlayamamış olmamızdan kaynaklanır. Şu anda Türk basketbolunun geleceği olan alt yaş gruplarıyla ilgili ana sorunumuz budur. Oynatmamak değil.

Yazının çıkış noktası olan Giresun’a geri dönersek, işte kulüp olarak Giresun bunu başardı. Genç oyunculara güvenerek onları yarışmacı bir takım içerisine soktu. Onlara bir rol biçti. Onların yeteneklerine güvendi. Profesyonel seviyede bir takım olmanın, ne demek olduğunu gösterdi. Kulüp olarak bunu yapma zorunlulukları yoktu. Ellerindeki kısıtlı bütçeyi sıradan yabancıları kullanarak, ligden düşmeyi bekleyebilirlerdi. Ancak kulüp olarak bunun yerine bir proje takımı olmayı seçtiler.

Yerli oyuncular da bunun hakkını sonuna kadar verdi. Bireysel gelişimlerinin yanında, kendilerine bir rol buldular ve bunu değerlendirdiler. En gözüken iki örnek üzerinden gidersek, Okben Ulubay, U16 Avrupa Şampiyonası’ndan beri herkesin bildiği bir isim. O turnuvada MVP’i olarak ne kadar önemli yetenekleri olduğunu herkese gösterdi. Ancak oyun içindeki düşüşleri ve mental problemleri onun A takım seviyesinde geçişine engel gibi gözüktü. Geride kalan sekiz hafta da bu sorunları aşabileceğini gösterdi. Hala ham bir oyuncu. Hala geliştirmesi gereken bireysel sorunları var ancak takım içerisinde ona verilen rolü benimsedi ve buna uygun olarak takımına yardımcı oldu. Bir diğer örnek ise Emircan Koşut.. Ivkovic döneminde Efes‘te zaman zaman Euroleague maçlarında bile süre alan Emircan, kendi isteğiyle Giresun’a gitti. Ligde bazı büyük takımlar kendisini istese de o oynayabileceği ve kendine bir rol verilebileceği bir yere gitti. Bugün kendisi gibi Türk Milli Takımı’nın gelecekte uzun rotasyonunda olması beklenen Egemen Güven, en çekişmesiz maçta bile süre almakta zorlanırken, Emircan, bu ligin önemli uzunlarına karşı önemli performanslar sergiledi. Tabii burada takımların şansı yaratması kadar oyuncularında o şansı kullanması hatta kendileri için yaratması gibi bir durum var. O da başka bir yazının konusu olsun.

Genç oyunculara rol biçerek bir takım oluşturan Giresun, bu takımın üstüne iki Avrupa için çaylak Amerikalı, iki de daha önce ligimizde oynamış yabancı oyuncu takviyesi yaptı. Bu da bu oyuncuların gelişimi için önemli bir avantaj oldu. İsterseniz bu gençleri, her maç kırk dakika oynatın. Onları yarışmacı bir takım içerisine koymazsanız, onlara sadece nasıl yenileceklerini öğretmiş olursunuz.

Giresun’un yönetimsel başarısı yanında koç başarısını da buraya eklemek gerekiyor. Geçen sezon Giresun’un ligde kalmasında önemli bir etken olan Aleksandar Trifunović, şu ana kadar harika bir koçluk sergiledi. Belki ismi bu sezon Banvit’i ayağa kaldıran Saso Filipovski kadar konuşulmadı ama elindeki genç ve dolayısıyla tecrübesiz kadroyu çok iyi kullandı. Oyuncuların, yeteneklerini değerlendirmesi için hızlı tempo da bir basketbolu tercih eden başarılı koç, hem elindeki Gill-Ledo ikilisini, hem de yerli gençleri oyun sistemine çok iyi bir şekilde adapte etti. Oyuncularının enerjisini, taraftarının olumlu enerjisiyle birleştirerek doğru basketbol oynayan bir takım yarattı.

Bütün bu iyi işler, domino etkisi yaparak birleşti ve sezon başında ligden düşme ihtimali yüksek görülen Giresun’un sekiz hafta sonunda beş galibiyet almasını sağladı. Kaybedilen üç karşılaşmadan ikisinin Anadolu Efes ve Fenerbahçe‘ye karşı oldukça başa baş geçtiğine de dikkat almak gerek. Ama işin sonuç kısmı, Giresun için işin sadece keyifli kısmı. Aldıkları kararın başarıya ulaşmasının verdiği haklı bir keyif. Onlar için çok daha önemli bir şey var. Projenin sürdürülebilirliği. Giresun için asıl sınav bu.

Yeşilgiresun, gelecek yaz bir sponsor bulup, her şeyden vazgeçerse bu sene ilke edindiği her şeyden vazgeçmiş olacak. Bir projeye karar verdiler. Türk basketbolunda bir öncü olabilirler. Şimdi bunu devam ettirip, geliştirmeleri gerekiyor. Bu durum alacakları her galibiyetten daha önemli. Basketbola kazandırdıkları her oyuncu, onların daha güçlü yapılanması için bir fırsat olacak. Bugün buraya gelip, gelişecek her oyuncu, gelecekte Giresun için yeni oyuncuların kapılarını açacak.

Basketbola ve kendilerine gereken saygıyı gösterip biraz mecburiyet, bolca tutku ve gözü kara bir azimle çıktıkları bu yoldan dönmemeleri gerekiyor.