By John Gonzalez / Çeviri: Yılmazcem Özardıç
Bu yazı ilk olarak 20 Şubat 2018 tarihinde The Ringer’da yayınlanmıştır.
Michael Jordan’ın beyzbol oynadığı ve basketboldan uzak kaldığı 3 yılı bir kenara bırakırsak kariyeri 15 yıl sürdü. Playoff’lar ve normal sezonda Chicago Bulls adına 1109 maça çıkan MJ, Washington Wizards formasını 142 kez terletti ve 2003’te basketbolculuğa veda etti.
Jordan’ın emekliliğinden birkaç ay sonra NBA’e adım atan LeBron James, şu günlerde 15.sezonunda. Playoff’ları da sayarsak 33 yaşındaki efsane şu ana kadar 1334 maçta boy gösterdi ve yakın bir gelecekte duracak gibi de gözükmüyor.
İkisinin de sayısız takım arkadaşı olmasına rağmen sadece 4 oyuncu LeBron ve Jordan’la oynadı. O dört şanslı oyuncudan biri de Brendan Haywood. İlk iki sezonunu Jordan’la Washington’da geçiren eski pivot, kariyerinin sonunda Cavs‘te LeBron’la birlikte oynadı. Haywood, The Ringer’a bu iki süper yıldız arasındaki farkları, takım arkadaşı olarak nasıl insanlar olduklarını ve tarihin en iyisi tartışmalarında kimi önde gördüğünü açıkladı.
Jordan ve LeBron’la birlikte oynayan dört oyuncudan birisin. Bu çok–
Bir dakika. Bakalım 4’ü sayabilecek miyim. Ben, Larry Hughes… Ben, Larry… Jerry Stackhouse?
Evet. Biri daha. Sonuncusu…
Scott Williams.
Evet bildin. İnsanlar sana bu iki efsaneyle birlikte oynamanın nasıl bir şey olduğunu soruyorlar mı?
Yok hayır. Kimse bana bu soruyu sormuyor çünkü bence ikisinin kariyerleri farklı zamanlarda geliştiği için bunu düşünmüyorlar. LeBron’la son yılımda oynadım. Jordan’la ilk iki yılımda. Bu yüzden insanlar genelde bağlantıyı kurmuyorlar.

Bu çok acayip bir şey yalnız. Sadece bir NBA oyuncusu değildin, aynı zamanda iki efsaneyle de oynadın. Jordan’la başlayalım. Kariyerinin ilk iki yılında onun takım arkadaşıydın. Nasıl bir şeydi?
Öğrenme tecrübesiydi diyebilirim. Mike’la oynuyorsunuz, tarihin en iyisinin hazırlanmak için neler yaptığını görüyor, iş ahlakını anlıyorsunuz. Video izliyor, her şeyi ciddiye alıyor. Maçı ve gözlemci raporlarını ciddiye alıyor. Mike her şeyi ciddiye alırdı. Her zaman maç öncesi gözlemci raporunu okurdu. Eğer rakipten birisi soluna gidemiyorsa o hep solunu açık bırakırdı. Sizden de aynısını yapmanızı beklerdi. Onun anlayışı rakiplerinizin güçlü yanlarıyla sizi yenmesine izin vermemekti. Bırakın zayıf yanlarıyla sizi yensinler. Dikkatini ayırmaz. Her daim küçük şeyleri yapar.
Benim gibi bir genç oyuncu için 40 yaşında onun başarılı olmak için her küçük şeyi yapmasını izlemek büyük bir şeydi.
Antrenmanların ne kadar gergin geçtiğine dair efsane hikayeler var. Hala o yaşta bile gergin miydi?
Çok gergindi. Her şeyi kazanmak istiyordu. İnanılmaz rekabetçiydi. Antrenmanda hala herkese sövüp sayıyordu.
Antrenman maçlarında eğer onu biraz boş bırakırsam bilirsiniz Mike çok fazla üçlük atmazdı… Bir gün topu sektiriyor ve benimle konuşuyordu, ben de ‘Adamım, sen üçlük atmazsın’ dedim. Direkt kaldırıp attı ve antrenman maçını bitirdi. Deliksiz girdi top. Bana dönüp, “Tabii sen daha iyi bilirsin. Beni izleyerek büyüdün. Daha iyi bilirsin” dedi. Her zaman rekabetçiydi, her zaman. Sınırları zorlardı. Kim olduğunuzun önemi yoktu karşısında. Benim de UNC’ye gitmemi umursamadı. Mike’ın kalbinizi söküp atmak istediği anlardan biriydi.
Güzel hikayeymiş. Bize onunla alakalı başka anlatabileceği bir anın var mı?
Çok uzun bir Batı Turnesinden dönmüştük. Bir gün boşumuz vardı. Tecrübelilerin boş günde salona gelmesine gerek yoktu ama gençlerin tabii ki zorunluluğu vardı. Sabah 10 gibi salona girdim ve bir top sekmesi sesi duydum. Mike parkede terli şekilde duruyordu. Antrenmanı bitiyordu. Sabah 10’da oradaydım, herkesin boş günüydü, birkaç genç oyuncu daha yeni yeni geliyordu. O kendininkini bitiriyordu. “Mike, burada ne yapıyorsun? Bugün boş günün” dedim. O da “Yanlış sorular soruyorsun. Soru burada ne yaptığım olmamalı. Soru, ‘Neden benden önce geldin?’ olmalı.” Hep böyle küçük detaylar önemliydi. 40 yaşında hala sabah 8’de kalkıp yapması gerekeni yapıyordu, o zaman dahi tarihin en başarılı oyuncusu olmasına rağmen bunu yapıyordu
Kariyerinin sonunda LeBron’la oynadın. O nasıldı?
“LeBron, karakter açısından Mike’tan tamamen farklı. LeBron çok iyi ve etrafındakilerle iyi geçinen bir insan. O takım arkadaşlarıyla iletişime geçmeyi çok seviyor ve aynı zamanda çok çalışkan. Ancak yaklaşım olarak ikisi farklı. Mike’ın yaklaşımı her şeyin bir yarışma, çekişme olduğu yönünde. Eğer bir yerde şut atılıyorsa en çok şutu o sokmak ister. Eğer antrenmanda maç yapıyorsak kazanmak ister. LeBron sahaya çıkıp harika bir basketbol oynuyor. Aradaki fark Mike’ın en küçük şeyi dahi kazanmak istemesi. İkisi arasındaki en büyük fark bu. İkisi de çok iyi adamlar. İkisi de çok çalışıyorlar. İkisi de fevkalade liderler.”
LeBron’ın takım arkadaşlarıyla hep iyi iletişime geçtiğini-
LeBron çok iyi bir takım arkadaşı. En iyi hediyeler ondadır. Birlikte oynadığım tüm süper yıldızların arasında en iyi hediyeleri o alırdı. Sponsorlardan gelen her şeyi takım arkadaşlarına verirdi. Eğer Samsung onun sponsoruysa takımdaki herkes bedava Samsung telefon alırdı. Beats by Dre. O kadar çok Beats by Dre kulaklığım vardı ki insanlara ekstraları hediye ediyordum. O kadar çok veriyordu bize. Herkesi dışarı çıkarır, aile atmosferi yaratırdı. En iyi özelliği buydu, takım arkadaşlarıyla kurduğu iletişim ve ilişkiler.