Bayern Münih Takım Analizi: Doğru Organizasyon, Soru İşaretli Kalite

17/Eyl/19 10:42 Eylül 17, 2019

Semih Tuna

17/Eyl/19 10:42

Eurohoops.net

Bayern Münih ve gelecek EuroLeague sezonu…

By Semih Tuna  / info@eurohoops.net

Herkese çok güzel bir haberim var: Turkish Airlines EuroLeague geri dönüyor!

Evet, hepiniz çok beklediniz biliyorum. Özellikle transfer döneminin yavaş yavaş bitmesiyle birlikte sıcak yaz geceleri hiç çekilmez oldu. Üstelik boşluğu doldurmasını beklediğimiz Dünya Kupası da maalesef o hissi pek veremedi ama artık başınızı kaldırabilirsiniz çünkü yeni sezona 20 günden az bir süre kaldı.

Sizleri çok seven Eurohoops Fırın hemen klavyeye sarıldı ve geri kalan günlerde hap gibi yutabileceğiniz takım analizlerini karşınıza getirmeye karar verdi.

Gün gün huzurlarınıza takım analizlerini ve ilgi çekici raporları taşıyacağız. Bu sebeple hala yapmadıysanız Eurohoops’u favorilerinize atmanın tam zamanı.

Bu heyecanla dolu sürece ise yıllar sonra EuroLeague’e geri dönen ALBA Berlin ile başlamıştık.

Almanya’dan devam ediyoruz. Sıradaki takımımız Bayern Münih.

ALBA Berlin Takım Analizi: Keyifli Basketbol, Az Galibiyet

Sistem, Sistem, Sistem

Bayern Münih, EuroLeague’in genişlemesi kapsamında 2 Wild Card kontenjanından birisini cebine koydu ve yoluna bir süredir olduğu gibi Avrupa’nın en üst düzey organizasyonunda devam ediyor.

Bavyeralıların futbolda yarattığı “süper güç” imajı, henüz basketbol takımı için geçerli değil.

2018’de çifte şampiyonluk, 2019’da şampiyonluk kazandınız. Bayern Münih’in Alman basketbolunda yeni bir güç olduğundan söz edebilir miyiz?

“Muhtemelen kötü bir cevap olacak ancak bunu pek önemsemiyorum. Ne yapabileceğimizle ilgileniyorum. Gelişimimiz kendi ellerimizde. Kendi açabileceğimiz tüm kapıları açtık. Alman basketbolunda yeni güç biz miyiz? Şu anda evet. Burada kalacak mıyız? Hedefimiz ve zorunluluğumuz bu.”

Bayern’in hedefi, takımın GM’i Marko Pesic’in Ağustos ayında kulüp resmi sitesine verdiği sözlerde saklı.

******************************

Uzun bir süredir geri planda kalan Almanya Basketbol Ligi, 2010’lu yıllara girmemizle birlikte çehre değiştirmiş ve ülke insanının prototipine benzer şekilde geliştirilmeye çalışılmıştı. Federasyonun maddi olarak koyduğu katı kurallar, organizasyonun her çevreden insana her açıdan hitap edebilmesi, taraftarı salonlara çekme konusunda profesyonel bir yol izlenmesi…

Almanya bunların hepsinden istediği sonucu elde etti. İnsanlar salona geliyor, insanlar izlediği şeyden zevk alabiliyor.

Ancak parkeye yansıtılan basketbol anlamında takımların hala gideceği yol var. 2010’lu yılların başından bugüne baktığımda Almanya Basketbol Ligi’nin -İspanya harici- Avrupa’nın tepesinde olmasını bekliyordum.

Bayern Münih’in lige adım attıktan sonra da global bir güç olarak diğer takımların birkaç adım önüne geçeceğini tahmin ediyordum. Evet, Pesic’e göre hedefledikleri yerdeler. Ancak diğer takımların sporcu kalitesiyle bağlantılı olarak “olmaları” gereken pozisyonda bence hala değiller.

Takımların bütçeleri fena olmasa da şu an için her şey, organizasyon şemasının gelişimi ve stabilite için harcanıyor gibi gözüküyor.

Oyuncu kalitesi bazında Avrupa’nın “contender”, yani zirveye oynayabilecek olarak adlandırabileceğimiz takımları arasında Bayern yok. Geçtiğimiz sezonlarda olduğu gibi sistemin öne çıktığı ancak kalitenin sınıfta kaldığı bir takım olarak kendilerini konumlandıracaklar gibi gözüküyor.

***************

Yaz transfer döneminde yapılan hamlelere bakış atarak biraz saha içine girelim.

Sil baştan değil, her sezon olduğu gibi takımın yapı taşlarını korumayı tercih ettikleri bir yazı geride bıraktılar.

Derrick Williams’ın hedefler, Devin Booker ve Stefan Jovic’in de muhtemelen maddiyat açısından takımdan ayrılmasını engelleyemediler. Aslında bunlar, yukarıda bahsettiğim olgular. Bayern gibi bir kulübün normal şartlarda bu oyuncuları tutabilmesi gerekiyordu.

Dangubic, Macvan ve Braydon Hobbs; performanslarından ötürü Bayern Münih’ten ayrılan diğer oyunculardı.

Vladimir Lucic, Nihad Djedovic, Alex King ve akıllıca bir hamleyle koç Dejan Radonjic, gelecek sezon da takımda devam edecek.

Geçtiğimiz yıl Rasta Vechta ile ortalığı birbirine katan TJ Bray’i 2 yıllığına kadrolarına kattılar. Türkiye’nin en büyük kulüplerinden birisi de oyuncuyu kadrosunda görmek istiyordu.

NBA’den Greg Monroe hamlesi malumunuz.

G-League’den Josh Huestis, Trento’dan Diego Flaccadori, San Pablo Burgos‘tan Paul Zipser ve Kızılyıldız’dan Matthias Lessort; takımın transferleri.

En İyi Transfer: Greg Monroe

2019 yazında EuroLeague kulüpleri, baş döndürücü bir transfer dönemi geçirdi. Belki modern dönemin en iyi EuroLeague sezonunu izlemek için birçok Avrupa basketbolu sevdalısının içi kıpır kıpır.

Yüksek bütçeli takımların yanı sıra Bayern de “yıldız” avına çıktı ve geçtiğimiz sezonki Derrick Williams sürprizinden sonra bu yıl bir yenisine daha imza attı: Greg Monroe.

Çok değil, yalnızca 3 sezon önce ligi bitirirken 15.3 sayı 8.8 sayı ortalamasına sahip ve yıllık 20 milyon dolar kazanan 29 yaşındaki bir NBA oyuncusunun buraya gelmesini gerçekçi bulmak imkansızdı.

Değişen ve modern kalıplarla sürekli geliştirilen oyun, Monroe’ya acımasız davrandı.

Takımın eski yıldızı Derrick Williams ile kariyer çizgileri örtüşüyor. NBA’deki son döneminde sahada kalamamasıyla alay konusu olan Monroe, içinden çıkmanın zor olduğu konfor alanını terk etti ve yeni bir yolculuğa yelken açtı.

Tankında -en azından Avrupa’ya göstereceği- daha çok yakıt olduğunu düşünüyorum. Hazırlık döneminde bunun sinyallerini de veriyor.

Almanya ve Münih organizasyonu, onun sudan çıkmış balığa dönmemesi ve adaptasyonu için en iyi ortamlardan. Monroe’nun ilgiye, spot ışıklarını tekrar üzerinde hissetmeye ihtiyacı var. Kendini kanıtlama arzusunu yetenekleriyle birlikte parkeye yansıtırsa ona saha içi performansıyla da “şahane” bir transfer diyebiliriz.