Son Sıra Seçiminden All-Star’a: Isaiah Thomas’ın Hikayesi

2017-03-20T15:02:42+00:00 2017-03-20T22:55:50+00:00.

Bugra Uzar

20/Mar/17 15:02

Eurohoops.net

Isaiah Thomas, NBA’in istenmeyen adamıydı. Şimdi ligin en tutkulu basketbol şehrinin bir numaralı yıldızı. Hedefe ulaşmak için hangi yollardan geçtiğini kendisi anlattı.

by Marc Spears / Çeviri: Yılmazcem Özardıç

Bu yazı ilk olarak 16 Şubat 2017 tarihinde The Undefeated’ta yayınlanmıştır.

Muhtemelen Isaiah Thomas’a güvenen tek kişi kendisinden başkası değildi.

2011 Draft’ının son sırasından seçildikten sonra lokavt nedeniyle Yaz Ligi’nde yeteneklerini gösterme imkanı bulamayan 1.75’lik guard, o dönemden altı yıl, iki takım ve çokça olumsuz düşünce ve şakadan sonra bugün, Boston Celtics formasıyla iki kez All-Star apoletini takmış şekilde karşımızda duruyor.

“İstediğim tek şey bir şanstı. İhtiyacım olan tek şey buydu. O an geldiğinde, o şansı bulduğumda, yaz ligi olsun veya ne bileyim sucu olmak olsun, kendimi gösterecek şekilde hazırlanmıştım. Sucu mu olacağım? O zaman sucuların en iyisi olacaktım” diyor Isaiah Thomas.

Thomas’ın boyu kısa olabilir ama olay ligin en önemli skorerlerinden biri olmaya geldiğinde yetenekleri sorgulanamaz. Yıldız oyuncuyla başarıya giden David vs Goliath’vari yoluyla ilgili konuştuk.

-2011 Draft’ını nerede izledin?

Seattle’daydım. Birkaç takım arkadaşım ve bazı yakın arkadaşlarımla beraber Washington Üniversitesi’nin salonunda Draft’ı izlemesek de takip ediyorduk. Menajerimin beni aramasını bekliyordum. O gün hayatımın en uzun günüydü diyebilirim. Bekliyor, benden önce seçilenlerin ismini duyuyordum.

-Draft boyunca aklından ne geçiyordu?

İnanmaya devam ettim. Lakers ikinci turda dört hakka sahipti ve sonuncusunun 58.sıra olduğunu biliyordum. Aslında ilk antrenmanımı Sacramento’yla yaptığımı unutmuştum. Seçilemeyebilirim diye düşünmeye başlamıştım, ilk kez o an 60.sıradan seçilebileceğim aklıma gelmişti. Lakers beni seçmedi ve iki hak sonra, menajerim arayıp Sacramento’nun beni seçmeye karar verdiğini söyledi.

-Sacramento tarafından seçildiğin için mutlu muydun yoksa seçilmeyip serbest oyuncu olmayı mı tercih ederdin?

Mutluydum çünkü kendime bir şansa ihtiyacım olduğunu söyleyip durmuştum. Son veya ilk sırada seçilmemin önemi olmadığını, fırsat geldiği anda ne olursa olsun kendimi göstereceğimi biliyordum.

-Yaz Ligi oynamamış olmana rağmen o yılın Kings kadrosuna girebildin. Bu ne kadar zor olmuştu senin için?

Lokavt bittiğinde Sacramento’ya ilk gelişimi hatırlıyorum. Tyreke Evans mesaj atıp ‘Buraya gel de çalışmaya başla’ dedikten birkaç hafta sonra şehre varmıştım. Bana bir otel ayarladı. Takım kampı başlamadan birkaç hafta önce Tyreke’le özel idmanlarımızı yapıyorduk zaten. Kampın başlangıcında yönetimin ofisine gidip sözleşmeyi imzalamıştım. Çok para kazanmayacaktım, üç yıl için çaylak minimum kontratı almıştım. Ama kontratı imzalayabilmek bile büyük bir nimet gibiydi benim için. İşte o gün ‘Hadi başlayalım!’ demiştim kendime.

O yıl yaz ligi yoktu bu yüzden ilk günden itibaren köşeye sıkışmış bir halde bir çıkış yapmam gerektiğini biliyordum. 60.sıradan seçilmişim. Yeteneklerimi gösterebileceğim bir yaz ligi yoktu. Antrenman kampında kendimi göstermek için her şeyi yapmam gerekiyordu. İlk turda Jimmer’ı (Fredette) seçmişlerdi ve ona şans vereceklerini biliyordum. Aynı şekilde benden birkaç sıra önce Tyler Honeycutt’ı draft etmişlerdi. Çok küçük bir şansım vardı, elime bir fırsat geçtiğinde özel olduğumu onlara göstermek zorundaydım.

Savunduğum adamı tam sahada alıyor, yapabileceğim her şeyi yapıyordum. Antrenmanda sıra bana geldiğinde kusursuz olmam gerektiğini biliyordum. Her gün işim için savaşmak zorundaydım. Maçlarda forma şansı bulamazken her antrenmanı maç gibi oynadım. Her antrenmana böyle yaklaştım. Etrafımdakilere neler yapabildiğimi o zaman gösterecektim.

-Kendine güvenini nasıl yüksek tuttun?

Çalışarak. Çok çalıştım. Sıra bana geldiğinde ne olursa olsun kendimi gösterecektim. Bazen aklıma ‘Neden böyle oluyor?’ gibi sorular geliyordu ve o an hemen salona gidiyordum. Salon kendimi rahat hissedip her şeyin düzeleceğine inandığım tek yerdi. Sadece çalışıyordum. Antrenmanda veya 20 sayıya dayanmış bir maçın son iki dakikasında fırsat elime geçtiğinde hazır olduğumu biliyordum.

-Çaylak sezonunda seni en çok ne strese soktu?

Parkeye çıkıp kendimi gösterebilme imkanı gelmiyordu ve bu durumdan endişeleniyordum diyebilirim. Nasıl dakika aldığımın bir önemi yok. Sahadaki en küçük adam olsam ne yazar. Koç beni parkeye sürmüyordu bile. Maçlarda oynamıyordum. Her zaman şans geldiğinde bunu avantaja dönüştüreceğime dair inancımı korumaya çalıştım bu yüzden mental olarak yorucu dönemler geçirdim. Ama şans geldiğinde kimsenin benden daha hazır olmayacağına emin olmam gerekiyordu ve bu konuda başarılı oldum. Şans geldiğinde en hazır olan kişi bendim.

-2014 Temmuz’unda Kings, seni NBA’de hiç oynamamış Alex Oriakhi’nin hakları karşılığında Suns’a gönderdi. O dönem nasıl bir tepki vermiştin bu takasa?

Beni istemediler. Bu çok açıktı. Ne yaparsam yapayım, nasıl oynarsam oynayayım, hep bir şeyler bulmayı başarıyorlardı. ‘Çok fazla şut kullanıyor. Çok skora yönelik oynuyor. Çok küçük. Savunmada bize büyük sıkıntı çıkarıyor’ falan filan. Sürekli bunun gibi laflar. Sacramento’nun beni istemediğini biliyordum.

Ortalarda yazarlar bir şeyler diyip duruyordu. Her yıl önüme başka birini getirdiler. Jimmer’ı benden daha yukarıda seçmişlerdi o yüzden ona şans vermeleri gerekiyordu. İkinci yılımda, Aaron Brooks’u aldılar. Üçüncü yılım, Greivis Vasquez geldi. Her sezon başı arkada beklemek zorunda kalıyordum ama sezon sonuna yaklaştığımızda ilk beş başlayan ben oluyordum çünkü rekabet ettiğim takım arkadaşımdan her defasında daha iyiydim. Her yıl. Sonra serbest kaldığım yaz Darren Collison’la anlaştılar ve o an takımdan ayrılmam gerektiğini anladım.

-NBA’deki en karanlık günlerin hangileriydi?

Oynayamadığım günler diyebilirim. İlk iki yılımda dönem dönem bu sıkıntıyı yaşadım. Parkeye çıkamıyordum. Eve gelip eşimle ettiğim sohbetleri anımsıyorum. Ona oynamam gerektiğini anlatıyor, durumu şikayet ediyordum. O da bana ‘NBA’de olduğun için mutlu olmalısın’ diyordu. O gün bunu söylememesi gerektiğini anladı. Olay NBA’de olmak değildi. Olay, en yüksek seviyede oynayabileceğimi herkese göstermekti.

1.75 değil de 1.80 olsaydım bu kadar sorun olmayacaktı. Ama beş santimetre kısa olduğum için insanların kafalarında sürekli benimle alakalı sorular vardı ve az önce dediğim gibi, onlara sürekli olarak en yüksek seviyede oynayabileceğimi göstermem gerekiyordu.

-9 Şubat 2015’te Marcus Thornton ve 2016 ilk tur draft hakkı karşılığında Celtics’e takas olduktan sonra kariyerin nasıl değişti?

Öncelikle beni ben olduğum için sevdiler. Küçük olduğum, bir skorer olduğum, yapabildiklerim için beni sevdiler. Burada benimle alakalı ‘Şunu yapamaz, bunu yapamıyor’ lafları hiç dönmedi. Zaten baktığınız zaman medya dışında böyle şeyleri çok fazla bir yerden duymuyorsunuz. Celtics’te kendimi kolejden bu yana ilk kez, teknik ekip ve takım arkadaşlarımın beni olduğum gibi kabul ettiğini ve bu yüzden beni sevdiğini hissettim.

-Boston’a takas edildiğini öğrendiğinde ilk düşüncelerin ne olmuştu?

Haberi duyduğumda Boston’a gelmek istememiştim çünkü her ne kadar işler Phoenix’te tam olarak istediğim gibi gitmese de yedinci veya sekizinciydik, yani play-off için savaşıyorduk. Celtics ise Rajon Rondo’yu, Jeff Green’i ve birçok oyuncuyu takas etmişti. Yeniden yapılanma zamanıydı onlar için. O yüzden ilk olarak ‘Of, yine yeniden yapılanan bir takıma gidiyorum’ demiştim. Sonra sıralamalara baktım ve sekizinciyle aralarında bir maç olduğunu gördüm.

O gün Isiah Thomas beni aradı ve ‘Play-off’ların bir buçuk maç gerisindesiniz, şu takımı play-off’lara sok’ dedi, o an bazı şeyler kafama dank etti diyebilirim. O an kendime ‘belki de ilk kez play-off’larda oynayabilirsin’ demeye başladım.

-Şehir olarak Boston’la alakalı önyargıların var mıydı hiç?

Hayır. Sonuçta Doğu’ya gidiyordum ve soğuk olacaktı. Phoenix’te bir kış montum bile yoktu. Boston’a geldiğimde ise her şey farklıydı. Şehirdeki insanlar beni ilk günden itibaren sevgiyle karşıladı. Ama havanın kötü olduğunu söyleyebilirim.

-Celtics taraftarı önünde oynamak ve bu tarihi kulübün bir parçası olmak nasıl bir duygu?

İnanılmaz. Boston gibi başka bir yer yok. TD Garden’a ilk kez çıkıp formayı sırtıma geçirdiğimde, enerjiyi hissedebiliyordum. Tarihi hissedebiliyordum. Celtics formasıyla oynarken parkeye %110’unuzu vermeniz gerekiyor çünkü o formanın mazisi büyük.

Fırsat elime geçtiğinde avantaja dönüştürmeyi başardım. Şu anda anı yaşıyorum. Bazen oturup kendime ‘Celtics forması giyiyorum. Bu gerçekten çok saçma’ diyip duruyorum.

-İkinci kez All-Star olmak sana ne ifade ediyor?

Çok mesafe kat ettim. Hep kafamda bazı hedefler vardı ve bunları insanlarla paylaşsam muhtemelen bana gülerlerdi. Ama şansımı doğru kullandım ve takımın en önemli oyuncusu olup takımın anahtarlarını elime aldığımda, bu seviyede de başarılı olabileceğimi gösterdim. Her zaman kendime güvendim ve bu kadar kısa olmanın aslında benim için gizli bir lütuf olduğuna inandım.

Kısa olmamın bana verilmiş bir lütuf olduğunu düşündüm. Hep küçük olan bendim ve bunun bir avantaj olduğuna inandım. Belki bu size çok doğru gibi görünmeyebilir ama boyumu avantaja dönüştürdüm.

-Yüzüne karşı küçük olduğu söylenen kişilere tavsiyelerin ne olur?

Kendinize inanın. Kendinize güvenmeniz çok önemli. Hep eğlenin. Kendinize olan inancınız kaybolmadığı sürece iyi olacaksınız. Her şeyde olduğu gibi bunda da iniş çıkışlar olacaktır. Size çok küçük olduğunuzu söyleyen insanlar olacaktır. Bana bile hala bunları söylüyorlar ama ben laflarını onlara yedirmeye devam ediyorum.

-Yıldızlığa giden yolunu nasıl anlatırsın?

Bir rüyanın gerçeğe dönüşmesi diyebilirim. Millet benim hakkımda ‘Kenardan gelip takıma katkı sağlayabilecek bir oyuncu, en iyi ihtimalle bir altıncı adam olur, çok top kullanıp savunma yapamıyor, kolejde yaptıkları NBA seviyesinde iş görmez’ sözleri kafamda sürekli dönüp duruyordu. Ama devam ediyorum. Herkese laflarını teker teker yedirmeye devam edeceğim. Hakkımı bana vermek istemediler ve şu güne kadar motivasyonumu kaybetmememin en büyük nedeninin bu olduğunu söyleyebilirim.

-İnsanlar senin hikayenden kendilerine ne çıkarabilirler?

Pes etmeyin. Ne durumda, ne sıkıntı içinde olursanız olun pes etmeyin. Kendinize inanıp, çok çalışarak, pes etmeyerek bir çok şey başarıp büyük bir mesafe kat edebilirsiniz. Tanrıya inanmak, inancınızı kaybetmemek… Bunlar çok önemli. Ben, yolumun her evresinde ne yapabileceğimi biliyordum. Bu şekilde hep kendimi hazır tuttum ve fırsat elime geldiğinde hep hazır olarak bekliyordum.