NBA Tarihinde En Çok Nefret Edilen 10 Oyuncu

26/Şub/18 18:07 Şubat 26, 2018

Utkan Sahin

26/Şub/18 18:07

Eurohoops.net

NBA tarihi başarılı birçok oyuncu gördü. Bu oyuncuların bir kısmı tapılacak derecede sevildi, fakat kimileri de vardı ki kendi taraftarları hariç neredeyse tüm basketbolseverler için nefret objesi hâline geldiler…

By Sean Deveney / Çeviri: Mehmet Bahadır Akgün (@mbakgun)

Bu yazı ilk olarak 6 Nisan 2016 tarihinde SportingNews’de yayınlanmıştır ve uyarlanarak çevrilmiştir.

NBA’de forma giyen oyuncuların büyük bir bölümü halk tarafından büyük saygı gören birer vatandaş. Saha çıkıp işlerini yapmak, performans seviyelerini artırmak, takımlarının galibiyetlerine katkıda bulunmak ve maçları izleyen milyonlarca insanı eğlendirmek istiyorlar.

Fakat ne  yazık ki hepsi için aynı durum geçerli değil. Bazı oyuncular takım arkadaşlarıyla ya da koçlarla geçinemiyor. Bazıları maçlara rakiplerini rahatsız ederek dikkatlerini dağıtmak için farklı tasarımlarla çıkıyor. Kimi rakip taraftarı kendisine düşman ediyor. Kimi kameramanları tekmeliyor, kimi taraftarla kavga ediyor, bazısı genç oyunculara tükürüyor, fırsatını bulunca koçların boğazlarına sarılıyor. Ve bu süreçte taraftarlar, takım arkadaşları ve koçlar nezdinde kötü bir itibar bırakıp etraflarındaki insanları kendilerinden nefret ettiriyorlar.

NBA tarihinde böyle oyuncuların sayısı fazla. Fakat, bazen çok farklı sebeplerle ve bazen hayli adaletsizce yıllar içinde nefret objesi hâline gelen oyuncuları sizler için derledik.

10. Kareem Abdul-Jabbar, 1969-1989

Abdul-Jabbar’ın neden asla birçoklarının olmasını istediği dost canlısı bir uzun olmadığını anlamak için 1960’lara gitmek lazım. New York Power Memorial’dan çıkıp geldiği dönemde halen Lew Alcindor ismiyle biliniyordu ve henüz NBA kariyeri başlamadan önce medyanın odak noktası o olmuştu. Mesela 1965’te Christian Science Monitor, Abdul-Jabbar’ın kolej kariyerine hiç geçiş yapmadan henüz 17 yaşında profesyonel basketbola adım atacağına dair bir haberi yayınlamıştı yanlışlıkla. Bir televizyon şovunda, “Evet burada yaşıyorum fakat burası aslında benim ülkem değil,” şeklindeki ifadeleri UCLA’da geçirdiği dönemde başına büyük dert olmuştu.

 

James Worthy kendisini daha sonra “başka bir adam” şeklinde ansın diye, zaman içinde Abdul-Jabbar taraftarlar, medya ve hatta takım arkadaşları üzerindeki kontrolünü bile kaybetti ve hepsini delirtti. Abdul-Jabbar’ın büyüklüğü ve uzun ömürlülüğü kendisine dair algıdan ötürü azaldı. Yine de en başından itibaren farklı bir adamdı Abdul-Jabbar.

9. Metta World Peace, 1999 – Günümüz

Ron Artest’in sevimli bir yanı var aslında, mesela ismini 2011’de Metta World Peace yaptı ve muhabirlere “İsmimi değiştirdim çünkü ‘Ron Artest’ten yoruldum, küfür gibiydi. Taraftarlar artık bana kızdığı zaman ‘World Peace’ten (Dünya Barışı) nefret ediyorum,’ diyorlar.” demişti. Enteresan bir teori fakat bu teori hiçbir zaman başarılı olamadı çünkü Artest hep nefret edilen figür olarak kaldı ve bunun da birçok sebebi vardı.

 

“Malice at the Palace” olarak bilinen PistonsPacers arbedesinin ardından 2004’te aldığı 77 maçlık ceza, Artest’in en büyük vukuatı oldu. Artest kalabalığın içine dalıp kendisine buz dolu bir bardağı fırlatan taraftara saldırdı ve çıkan arbedede dokuz oyuncuya toplam 140 maç ceza verilirken bu 140 maçın 86’sı Artest’e yazıldı. Kariyeri boyunca 14 ayrı ceza aldı Artest ve Chicago’da gelirini artırmak için ikinci bir işe ihtiyacı olduğunu ve maçların devre aralarında soyunma odasında konyak içtiğini söylediği için taraftarların öfkesine maruz kaldı.

8. Danny Ainge, 1981-1995

1987’de Detroit’te oynanan bir Doğu Konferansı final maçı öncesi Ainge bir grup taraftarın, üzerinde “Danny Ainge’den nefret ediyorum” yazan tişörtler giydiğini görüyor. Yaklaşıyor ve o tişörtten bir tane de kendisine istiyor. Sonra o tişörtü ısınmalarda giyiyor Ainge. Ainge’in şutör guard olarak mütevazı bir kariyeri oldu. 11,5 sayı ve 4,0 asist ortalamaları ile oynadı. Fakat Danny Ainge tam 14 sezon NBA’de oynadı çünkü hem zeki bir oyuncuydu hem de rakiplerini kusursuz biçimde rahatsız ediyordu.

 

Sedale Threatt ve Tree Rollins ile yaptığı kavgaların neticesinde kenarda “bench”ler dağılmıştı ve bu kavgalar en unutulmaz Boston muharebeleri arasında yerlerini almıştı fakat 1994’te Phoenix’te (Ainge, profesyonel bir beyzbol oyuncusuydu) oynadığı dönemde muhtemelen en Batı yarıfinalinde Mario Elie’nin yüzüne topu fırlatması muhtemelen en nefretlik hareketi oldu. Hâlâ içinde var bu huy. 2013’te Ainge LeBron James’in hakemlerle ilgili şikayetlerini sorguladığıda Heat başkanı Pat Riley şöyle bir demeç vermişti: “Danny Ainge’in artık bir susup kendi takımını yönetmesi lazım.”

7. Rick Mahorn, 1980-1999

Mahorn’a “McNasty” (McHuysuz) diyen kişi Celtics radyocusu Johnny Most’tu ve bu lakap üzerine çok da güzel oturmuştu. Mahorn’un Lakers, Celtics ve Bulls maçlarında yaptıkları hafızalarda hâlâ canlılığını korusa da, ki kendisinin bu takımların en büyük yıldızlarıyla kapışmak konusunda hiçbir sorunu yoktu, Cleveland’da yaptıkları Mahorn’a özel bir kötü itibar kazandırdı.

 

1989’da Cavaliers Doğu Konferansı’nın favorisiydi. Ta ki Mahorn Cavs‘in oyun kurucusu Mark Price’ı attığı dirsekle baygın bir şekilde yere indirip Cleveland’ı kendilerine ev sahibi avantajını kaybettiren girdaba sürükleyene kadar. Mahorn Sports Illustrated’a o baharda şunları söylüyordu: “Nasıl o kadar ciddi bir sarsıntı geçirdi hiç anlamıyorum. Doğru düzgün vurmadım bile. Başka yerde olsa buna “sevgi dokunuşu” derler.

6. Allen Iverson, 1996-2010

Iverson dinamik bir skorerdi. Kariyerindeki anlaşma da tam bu noktada sonlanıyordu zaten. Iverson, en azından birkaç yıl boyunca, NBA’in en büyük yıldızıydı ve bu da ligi zor bir konuma sokuyordu. Lig yönetimi kendisini aylık derginin kapağına koyuyordu fakat dövmeleri montajlanıyordu. Ligin her defasında Iverson’a böyle davranacağı ve yalnızca görüntüsü bulanıklaşırsa yıldızlığının kabul göreceği artık belli oluyordu.

 

Iverson, David Stern ile rap albümündeki şarkı sözleri ile ilgili konuşmak için çağrılmıştı ve lig yönetimi esas itibariyle Iverson’ın tarzından ötürü genel bir kıyafet kuralı getirmişti. Iverson için bu hiç de adil değildi. Fakat kendi imajını zedelemek için de bir sorumluluk hissediyordu Iverson, davalara girip çıkıyordu. Tabii ki hep Larry Brown’ın antrenmanlarına yönelik söyledikleriyle hatırlanacak fakat Brown ile olan görüşmeleri çok daha derinlere inmiş; ikilinin birlikte çalışabilmek için takımın sahibi Pat Croce ile defalarca görüşmesi gerekmişti.

5. Latrell Sprewell, 1992-2005

İnsanların Sprewell’a dair bakış açısını özetleyen iki olay var. İlki 1997’de yaşandı. Sprewell Warriors‘ın birincil skoreriydi ve P.J. Carlesimo da oyuncunun koçuydu. Sprewell’ın zaten koçları Don Nelson ve Bob Lanier ile bir kavga geçmişi vardı ve bir keresinde de takım arkadaşı Jerome Kersey ile sopalı bir kavgaya girişmişti. Fakat Carlesimo’yu bir antrenmanda boğazından tutup kaldırarak öldürmekle tehdit ettiğinde bambaşka bir boyuta geldi bu durum. Sprewell antrenmanı terk etti ve daha sonra Carlesimo ile yüzleşmek için geri döndü. Bu olay sebebiyle Sprewell bir yıl ceza aldı ve Warriors ile olan sözleşmesi feshedildi.

New York ve Minnesota’da kariyerini biraz toparladı fakat Minnesota kendisine 2004 yılında üç yıl için 21 milyon dolarlık bir kontrat sunduğunda bu teklifi reddetti ve “Doyurmam gereken bir ailem var,” dedi. Sonuçta hiçbir NBA takımı kendisiyle sözleşme imzalamak istemedi. Ligde bir daha asla forma giymedi. Ailenin doyurulması konusu da ayrılırken bıraktığı son izlenim oldu.

4. Bill Laimbeer, 1980-1993

Ne yazık ki dünya Laimbeer’in yetenekli bir oyuncu, yedi sezon üst üste double-double ortalama yapmış ve dört kez All-Star seçilmiş bir yıldız olduğunu çok az hatırlıyor. Bunun yerine Laimbeer denilince akla gelen ilk şeyler Karl Malone veya Sidney Moncrief’i azarlayarak yerin dibine sokması, Robert Parish’ten gelen öfke patlamaları ya da Larry Bird, Charles Barkley ve Alonzo Mourning ile kapışmaları oluyor.

Laimbeer kendi aleyhine ne zaman bir düdük çalınsa hemen itiraz ederdi, her defasında. Kötü adamlarla dolu Pistons takımındaki tüm oyuncular arasında en az sevilen isim Laimbeer idi. “Annesiyle babasının Bill’i sevdiğini düşünmek istiyorum,” diyordu Kurt Rambis, “ama bunu bir doğrulatmak lazım.”