Serhan Kavut’tan Eurohoops’a: Jure Zdovc Sonrası Süreç, Yeni Sözleşme ve Dahası

2024-04-25T13:53:47+00:00 2024-04-25T14:42:29+00:00.

Meliksah Bayrav

25/Nis/24 13:53

Eurohoops.net

Bursaspor İnfo Yatırım başantrenörü Serhan Kavut, Eurohoops’un sorularını yanıtladı.

by Semih Tuna / stuna@eurohoops.net

Eurohoops Türkiye’nin Instagram hesabını takip etmek için tıklayın! 

Bursaspor Info Yatırım başantrenörü Serhan Kavut, Jure Zdovc’un ardından göreve gelme sürecinden sezon hedeflerine birçok konuda Eurohoops’a özel açıklamalarda bulundu.

Huzurlarınızda Serhan Kavut ile gerçekleştirdiğimiz röportaj…

Eurohoops: İlk olarak takımın başına geçme hikayenizle başlamak istiyorum. Jure Zdovc ile yollar ayrıldıktan sonra bu göreve gelmeyi bekliyor muydunuz?

Serhan Kavut: “Açıkçası bu sezon öyle bir beklentim yoktu. Aslında koç Jure Zdovc ile yolları ayıran kulüp değildi, kendisi ayrılmak istedi. Bu durum ‘Bursaspor, koç Zdovc ile yollarını ayırdı’ olarak anlaşıldı ama olayın iç yüzü bu şekilde değildi. Hatta biz bırakmaması için kendisiyle konuştuk, daha erken olduğunu ve sürecin devam etmesi gerektiğini söyledik. Ayrıca bana göre başarılıydık da, sanırım yedi galibiyetimiz vardı. Yine de Jure Zdovc, oyuncularla koçun arasındaki bazı şeylerin bittiğine inanmıştı. Dolayısıyla biz koç Zdovc’un bu fikrini değiştiremedik. Elbette Jure Zdovc çok tecrübeli bir koç, oyuncularıyla arasındaki iletişimin koptuğunu anlayınca ayrılma kararında ısrarcı oldu. Biz her ne kadar kendisini bu fikirden vazgeçirmeye çalışsak da koç kararını vermişti. Sonrasında ise açıkçası Jure Zdovc’un ayrılığından sonra takımın başına geçmeyi ve bu yönde bir teklifin gelmesini bekliyordum. Zaten teklif geldikten sonra hiç düşünmedim bile. Genel Menajerimiz Özgün Önver ve Başkanımız Sezer Sezgin, görevi kabul etmem konusunda beni çok desteklediler. Bu desteğin ardından görevi kabul ettim.”

EH: Peki siz Jure Zdovc döneminde asistan koç olarak takımda neleri eksik görüyordunuz?

SK: “Ayrılıktan önce Fenerbahçe deplasmanında son bir dakikaya önde girmiştik. Sonra iç sahada bir Efes maçı oynadık, Efes dört uzatmalı Real Madrid deplasmanından gelmişti. Bizim maça eksik çıkmışlardı, açıkçası biz o maçı kazanabileceğimize çok inanıyorduk. Sonrasında ise Türk Telekom maçını oynadık ve farklı şekilde mağlup olduk. Bu süreçten sonra açıkçası takım olarak demoralize olduk, Bursa’da 36 sayı farkla gelen mağlubiyet moralimizi çok bozdu. Açıkçası yaz aylarından itibaren de takım içerisinde bazı sorunlar vardı. Buna örnek olarak koçun bir oyuncu değişikliği istemesini söyleyebilirim veya koçun düşündüğü gibi bazı oyuncuların koça olan inancı kalmamış olabilir. Yine de bana göre Jure Zdovc çok başarılı bir insan, koçluk kariyerinde yaptıkları ortada. Ayrıca kulüp olarak yaz döneminde nasıl bir süreçten geçtiğimizi siz de biliyorsunuz. Biz hem sezonu geç açtık, hem de transferleri yaparken elimiz kolumuz biraz bağlıydı. Böyle olunca açıkçası transferde seçim yapma lüksümüz pek yoktu. Koç Zdovc böyle bir dönemde takımın başına geçti, elbette onun görevi de çok zordu. Yine de ayrıldığında ligde yedi galibiyetimiz vardı, Avrupa’da ise üç galibiyet almamıza rağmen gruptan çıkamadık. Zorlu bir süreçten geçtik ve bence bu süreci hiç de fena olmayan bir şekilde geçirdik. Evet, koç Zdovc giderken takım biraz düşüşe geçmişti. Sonrasında benim takımın başına geçtiğim süreç de biraz sancılı geçti tabii.”

EH: Az önce Türk Telekom maçından sonra ‘demoralize olduk’ ifadesini kullandınız. Sanki takımda bir kimlik karmaşası var gibiydi, böyle bir sürecin ardından oyuncuların kendilerine olan inancını nasıl geri getirebildiniz?

SK: “Ben takımın başına geçtikten sonra çıktığımız dört maçın üçünü deplasmanda oynadık, açıkçası oynadığımız takımların form grafiği de yüksekti. Bizse bu süreçte fiziksel açıdan düşüşe geçmiştik. Büyükçekmece maçı bizim hedef olarak gördüğümüz bir maçtı, o maçta fiziksel açıdan fena gözükmesek bile zorlu bir fikstürümüz vardı. Karşıyaka ve Galatasaray gibi takımlara karşı oynadık, bu ilk beş-altı haftalık zorlu süreçte bu zamanın tohumlarını ektiğimizi düşünüyorum. Şu an iyi bir form grafiğimiz var, elbette bu süreçte kadromuzda bazı değişiklikler de oldu. Açıkçası oyuncuların tüm sezon boyunca üst düzey form grafiğiyle oynamaları kolay olmuyor, biz de koç değişikliğinin yaşandığı süreçte bu anlamda düşüşe geçmiştik. Aslında liglere ara verilen üç haftalık süreci iyi geçirdik ama sonrasında Karşıyaka gibi zor bir rakiple oynadık. Karşıyaka da maça çok konsantreydi, ayrıca yeni transferimiz Erick Neal’ı bir günlük idmanla oynatmak durumunda kaldık. Takımın yeni oyun kurucusu sadece bir idmana çıkmışken Karşıyaka gibi bir rakibe karşı oynamak kolay değil. Bazı şeyler üst üste gelse bile liglere verilen üç haftalık aranın ardından form grafiğimizi arttırarak yolumuza devam ettik, böylelikle sezonun son bölümüne iyi durumda girdik.”

EH: Merkezefendi maçından sonra ‘Bursaspor formasının hakkını veren oyuncularla yola devam etmek istiyorum’ şeklinde bir açıklamanız vardı. O maçtan bir gün önce de Johnny Hamilton takımdan ayrılmıştı. O sürece biraz değinebilir misiniz?

SK: “Ben takıma da aynısını söyledim. Aslında takımdan ayrılan Jordan (Floyd) ve Johnny (Hamilton) bizim için önemli oyunculardı, onlar varken 8-9 maç kazanmış bir takımdık. İki oyuncunun da takımımıza katkıları çok büyüktü. Yine de az önce dediğim gibi bazı değişikliklerin olması lazımdı, takım içerisinde ve saha içerisinde bazı şeyleri değiştirmemiz gerekiyordu. Biz de seçim hakkımızı bu şekilde kullandık, Jordan ve Johnny’nin ayrılıklarından sonra takıma eklediğimiz iki yabancı oyuncuyla (Erick Neal, Alex Gavrilovic) bazı şeyleri değiştirebileceğimizi düşündük. Mesela David Michineau’yu iki numaraya çektik, Alex’in gelişiyle birlikte ikili oyunlarda nerede durması gerektiğini daha iyi bilen bir uzunumuz oldu. Açıkçası saha içine yönelik bazı değişiklikler yapmamız gerekiyordu, bu bağlamda Jordan ve Johnny ile yollarımızı ayırdık. Zaten Jordan Çin’e, Johnny de Lübnan’a gitti. Sonuç olarak saha içinde bazı şeylerin değişmesi gerekiyordu ve bu yönde bir karar kıldık.”

EH: Kişisel olarak Gavrilovic’in şu 3 maçta gösterdiklerini çok takdir etsem de oyuncunun 5 yabancılı lig düzeninde bir yabancı pozisyonunu kaplaması konusunda şüphelerim var. Kariyeri de en azından kağıt üzerinde bunu gösteriyor. Ama burada olay şuydu muhtemelen, parkede mutlu olacak, en azından diğer oyuncuları mutsuz hissettirmeyecek bir parçaya ihtiyaç vardı. Performansı da artısı oldu. Bu dediğime katılıyor musunuz?

SK: “Bahsettiğin mutlu-mutsuz ayrımına katılıyorum. Oyuncuların özelliklerine bakacak olursak ise… Mesela Johnny Hamilton’a baktığımızda daha çok perdeleme yapan, erken devrilen ve atletik özelliklerini kullanan bir oyuncu görüyoruz. Alex’te ise durum farklı. Biz onun transferine sadece bir akşamda karar verdik. Johnny ile ufak bir problem yaşadık ve karar vermek için yaklaşık iki günlük bir vaktimiz vardı. Cuma gününe kadar bir uzun almamız gerekiyordu çünkü araya bayram arası girecekti. Bu süreç gecikseydi ve Alex’i almasaydık Merkezefendi ve Manisa maçlarına yabancı bir uzun olmadan çıkabilirdik. O akşam çok enteresan bir durum oldu, Alex’i alabileceğimizi öğrendikten sonra oyuncunun hemen bir maçını izledim. Sonrasında ise ‘evet, olabilir’ diye düşündüm. Ardından ikinci, üçüncü ve dördüncü maçını izledim. Dördüncü maç bittikten sonra kararımı verdim, bu konuda Genel Menajerimiz Özgün Önver çok iyi bir iş yaptı. Kolay bir transfer süreci değildi. Bir gecede Alex’i izledik, karar verdik, hemen menajeriyle iletişim kurduk. Gecesinde anlaşamadık ama ertesi sabah anlaştık. Öğleden sonra yola çıktı, akşam da uçakla geldi. Sabiha Gökçen’e indi. Biz apar topar onu aldırdık. Ertesi sabah deplasman için yola çıkacaktık. Hemen hastane, noter falan derken bizim takım otobüsüne yetişti.”

EH: Sizle birlikte değişen birisi de David Mutaf. Sizden önce çift haneye çıktığı maç sayısı ikiyken sizle birlikte bu sayı dörde çıktı. Ben David’in süre almasında hücumdan çok savunmasını öne çıkarıyorum. İyi şut sokamadığı TOFAŞ maçında da 30 dakika ile en çok süre aldığı maçını oynadı. Benim bir kısa oyuncudan son dönemde gördüğüm en iyi savunma performanslarından biriydi. Bu bir tesadüf değildir herhalde, değil mi?

SK: “Tesadüf değil. Mutaf’ın son 4-5 maçtır savunma tarafında inanılmaz bir yükselişi var. Bunu sezon başından beri ondan istiyorduk. Belki Koç Zdovc döneminde savunma tarafıyla öne çıktı ama ben son dönemde savunma tarafında inanılmaz bir yükseliş yaşadığını görüyorum. Bu da beni çok mutlu ediyor. Hücum anlamında çok artıları var, inanılmaz bir şut yeteneği ve patlayıcılığı var. İkili oyun oynayabiliyor. Ki ben ona bu imkanı çok fazla sağladığımı düşünüyorum. Saha içindeki yerleşimi konusunda, kendisine İspanya kariyerinde de katkı yaptı. Ama savunma tarafında agresifliğini ne zaman artırırsa bence kesinlikle bir EuroLeague oyuncusu olacak. Bence birkaç seneye A Milli Takım’a da çok büyük katkı verecektir ama hem hücum hem de savunmada aynı sertliği göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Savunma tarafında gösterdiği performansla bence EuroLeague ve A Milli Takım’da süre alacaktır.”

EH: Sanki siz geldikten sonra Michael Young’ın da kullanım şekli biraz değişti. Ben Young’ı hep Vitto’ya (Brown) benzetmişimdir çok yönlülüğü bakımından. Birden fazla pozisyonda hem oynayabilmesi hem savunabilmesi. Dış şutu ona göre daha az elbette ama. Onunla özel bir konuşma yaptınız mı diye merak etmişimdir hep.

SK: “Ben geldikten sonra özellikle son birkaç haftada tüm oyuncularımız çok büyük sorumluluk aldılar. Michael da çok fazla sorumluluk almaya çalışan oyuncularımızdan bir tanesi. Takımın başına geçtikten sonra onunla iskender yemeye gittik, iskender yemeyi çok seviyor (gülerek). Elbette bu konuları konuştuk, ondan daha çok sorumluluk almasını beklediğimi anlattım. Michael’ın çok enteresan özellikleri var. Sıklıkla dört numarada oynayan bir oyuncu ama biz onu üçe de kaydırdık, zaten NCAA’de ağırlıklı olarak üç numarada oynamış. Bunu kendisi bize söyledi, söyledikten sonra detaylı bir şekilde inceledim. Dripling becerisi çok yüksek bir oyuncu, ikili oyun yönlendirebiliyor. Pasörlüğü bir dört numara için çok iyi ve oyun zekası çok yüksek. Bence Michael Young, EuroCup’en en üst düzey takımlarında oynayabilecek bir oyuncu. Her oyuncuda olduğu gibi elbette bazı problemleri var ama bence Michael, EuroCup’ın en üst seviye takımlarında oynayabilecek potansiyele sahip. Yazın iyi teklifler alacağını düşünüyorum.”

EH: Bir de son dört maçta 25 sayının üzerinde ortalamayla oynayan Anthony Brown var. Bence Brown, yetenek olarak EuroLeague seviyesinde bir oyuncu olsa bile hiçbir zaman bu seviyeye çıkamamış bir oyuncu. Sizce Brown’un şu ana dek bu potansiyelinin altında kalmasının sebepleri neler?

SK: “Biz aslında iki sene önce de Anthony Brown’la Bursaspor’da çalışmıştık. Bizden sonra önce İsrail’e, sonrasında da UNICS Kazan’a gitti. Zaten NBA geçmişi olan bir oyuncu. Anthony bana göre çok profesyonel bir oyuncu. Hatta şu ana dek çalıştığım yabancı oyuncular arasında en profesyonellerden bir tanesi. Bireysel idmanlarını hiç aksatmayan ve vücuduna çok iyi bakan bir oyuncu, bu yönüyle harika bir profesyonel. Zaten koç Jure Zdovc, yazın geldiğinde benden Anthony’le alakalı bir rapor istemişti. Ben de kendisine çok olumlu bir rapor vermiştim. Yine de Anthony, EuroLeague seviyesinde bir takıma gitmesi halinde orada alacağı sürelerden çok memnun olmayabilir. Kendisi daha çok 30’lu dakikaları bulduğunda ve topla rahat şekilde oynayabildiğinde verimi artan bir oyuncu. Yine de özellikle üç numarada topu yere vurabilmesi ve pasörlüğü sayesinde EuroLeague’de oynayabilecek bir oyuncu. Ben EuroLeague’de oynayabileceğini düşünüyorum, bu şekilde devam ettiği takdirde yazın teklifler alabilir. Yaşı halen orada oynamaya müsait, bence seneye bir EuroLeague takımına transfer yapabilir. Öte yandan biz elbette kendisini takımda tutmayı çok isteriz. Anthony’le çok iyi anlaşıyoruz, bana saha içi konularda çok yardımcı oluyor. Zaten takımımızın ikinci kaptanı o, şahsen kalmasını çok isterim.”

EH: Kalmasını isterim demişken sizin sözleşme durumunuzla alakalı bir bilgi alabilir miyiz?

SK:Aslında net bir bilgi yok çünkü öncelikle sezonun bitmesini bekliyoruz. Sonrasında duruma göre bir yol haritası çizmek istiyoruz. Başkanımızla ve Genel Menajerimizle konuştuktan sonra duruma bakacağız.”

EH: Peki pozitif anlamda görüşmeler var mı?

SK: Evet, pozitif anlamda görüşmeler var. Zaten ben Bursaspor kulübünün bir evladıyım, dokuz senedir bu kulüpte çalışıyorum. Şu an takım içerisinde pozitif bir atmosfer yakalamış durumdayız. Dolayısıyla pozitif yönde görüşmeler var ama önce bir sezonun bitmesini beklemek gerek. Kulübümüzde bu konular daha çok sezon bittiği zaman detaylı olarak konuşuluyor, bu önceki senelerde de böyleydi. Öte yandan bir başantrenör olarak kadro konusunda bazı planlamaları kendi kafamda yapmam gerekiyor, Anthony Brown da bu bağlamda her zaman çalışmak istediğim oyunculardan bir tanesi.”

EH: Manisa maçında kulüp tarihinin hücum ribaundu rekorunu kırdınız, sonraki hafta oynanan Petkim maçında bir kez daha hücum ribaundu rekorunu kırdınız. Petkim maçında tam 55 ribaund alarak kulüp tarihinin en çok ribaund alınan ikinci maçını oynadınız. Ribaundlara ekstra önem verdiğiniz için mi son iki maçta böyle bir tablo ortaya çıktı?

SK: “Aslında son iki-üç haftayı saymazsak biz hücum ribaundları konusunda problemli bir takımdık. Özellikle verdiğimiz hücum ribaundları canımızı çok yakıyordu. Bu konuda oyunculara gerekli direktifleri verirken kendi hücum ribaundu sayımızı arttırmamız gerektiğini de ifade ettik çünkü birkaç maçta canımız çok yandı. Bazı maçlarda ribaundlara çok konsantre olduk, özellikle Petkim maçında üç ve dört numaralarımızdan da hücum ribaunduna girmelerini istedik. Bu konuyu özellikle Michael Young ile konuştum. Hücum ribaundu bana göre daha çok kazanma isteğiyle alakalı bir şey, bizim için Manisa ve Petkim maçlarının önemi çok büyüktü. Bu maçlar, nerede olacağımızı belirleyecek türden maçlardı. Oyuncular bu iki maçı kazanmayı çok istedikleri için hücum ribaunduna da ekstra önem verdiler. Açıkçası maçlarda en az üç kişinin hücum ribaunduna girmesine özen gösteriyoruz, takım kimyası bakımından geçiş hücumlarını kovalamaya çalışan bir takımız. Zaten açık sahada sayı bulamadığımız maçlarda problem yaşadığımızı görüyoruz. Bu konuda Erick Neal, David Michineau, Anthony Brown ve Ömer Utku Al gibi açık sahaya yatkın oyuncularımız var. Elbette açık saha basketbolunu ve kolay sayı bulmayı istiyoruz. Kolay sayı bulabilmenin en büyük yollarından biri de hücum ribaundlarını almak. Hücum ribaundlarına atak ettiğiniz zaman kolay sayı bulma şansınız artıyor. Bu konuya dair takıma direktiflerimiz oluyor.”

EH: Bana göre Bursaspor, tüm ligde rakibine karşı en kolay fark açabilecek takımlardan bir tanesi. Öte yandan -özellikle ilk yarıda- rakibine en kısa sürede yakalanabilecek takımlardan da birisi. İlk yarıdaki Manisa maçını hatırlıyorum, 3 çeyrek boyunca oyunun hakimi sizdiniz, hatta fark 20 sayı bandındaydı. Oradan maç verilmişti. Son maçlarda ise bu konuda daha dengeli bir takım olarak gözüküyorsunuz, sizce de öyle mi?

SK: “Ligin ilk yarısında oynadığımız Merkezefendi ve Manisa maçları bizi biraz kırdı. İç sahadaki maçta Merkezefendi’ye karşı 20 sayıyla geri düştük, sonra geri dönüp skoru son çeyrekte eşitlememize rağmen maçı kaybettik. Sonrasında Manisa’ya gittik, 20 sayıyla öne geçmemize rağmen mağlup olduk. İki ucu keskin bıçak gibi bir takım görüntüsü verdik. Biz açık saha hücumlarına yatkın bir takımız ama açık sahayı bulabilmemiz için savunmada agresif olmamız gerekiyor. Savunmada yeterince agresif olmadığımızda açık sahayı bulamıyoruz. Ligde son iki haftada oynadığımız Manisa ve Petkim maçlarına baktığımızda ise bu maçlarda savunma kaynaklı birçok sayı bulduk. İyi savunma yaparak ve ribaundları alarak açık sahayı bulabildik. Bu bağlamda bulduğumuz hızlı hücum sayılarını takımımızın savunma ivmesinin yukarı çıkmasına bağlıyorum.”

EH: Göreve geldikten sonra kaybettiğinize en çok üzüldüğünüz maç hangisi oldu?

SK: “Dört hafta önceki TOFAŞ maçına çok üzüldüm, maç içerisinde 15 sayı geri düşmemize rağmen son 45 saniyede öne geçme fırsatımız vardı. Michael Young’ın kötü bir tercihi olmuştu, önü boşken çembere gitmek yerine üçlük kullanmıştı. O maç bizim için çok önemliydi, o maçı kazanabilmiş olsak şu an Playoff için çok daha iddialı bir durumda olacaktık. Açıkçası TOFAŞ maçı en çok üzüldüğüm maçlardan biri oldu.”

EH: Birkaç hafta öncesine kadar Bursaspor için kümede kalma hesapları yapılırken şu an Playoffu hedeflediğiniz bir noktaya geldiniz. Bu çok keskin bir geçiş gibi gözüküyor.

SK: “Evet, öyle oldu ama bu süreçte direkt rakiplerimizle oynadık. Mesele Merkezefendi deplasmanı bu anlamda çok kritikti, bizim için tam kırılma maçıydı. O maçı kaybetmiş olsaydık belki de sonraki haftalarda problem yaşayacaktık. Alex’in tek idmanla gelip maça çıkmasıyla bizim için hikayesi olan bir maç oldu. Dediğim gibi oyuncular bazı şeylere karar verdikten sonra onlara dokunabilmemiz daha kolaylaşıyor, bu da basketbol anlamında güzel şeylere yol açıyor. Merkezefendi galibiyetinden sonra saha içinde beraber oynamaktan keyif alan bir takım gördüğümü söylemiştim. Özellikle Alex ve Erick’in gelişlerinden sonra takımdaki top paylaşımı arttı. Bence bu konuda Bahçeşehir Koleji maçını da mutlaka konuşmamız lazım. O maçtan önce çok kritik bir karar verdik ve Jordan’ı (Floyd) dışarıda bıraktık, sanırım bu konuda maçtan önce bazı tepkiler aldım. Sonuçta Jordan, 17 sayıyla takımımızın en skorer oyuncusuydu. Maçtan önce ekip olarak bir karar verdik, hatta sanırım maçın yorumcusu Tamer abi de (Oyguç) bu karardan dolayı biraz şaşırmıştı. Sonuçta takımın en skorer oyuncusunu ligin en kritik maçlarından birinde kadroya almıyorsunuz. O maçı deplasmanda kazanmak, bizim için sezonun en büyük kırılma anlarından biri oldu. Orada önemli değişiklikler yaptık, David Michineau’yu ikiye çekip Erick Neal’ı oyun kurucu olarak oynattık.

David Michineau’nun bende çok özel bir yeri var. Pozisyonu değişmesine rağmen profesyonelliği hiç değişmedi. Son 2 hafta aldığımız galibiyetlerde muhteşem bir savunma katkısı yaptı. Ligin en skorer 2-3 oyuncusundan biri olan David Efianayi’yi onun kadar durdurabilen başka bir oyuncu dahi olmayabilir. Yine Manisa maçında da Pako Cruz’ua aynı şekilde. 

Takım kaptanlarımız Semih Erden ve Metin Türen de takımı çok sahiplendiler, hem saha içinde hem saha dışında sorumluluk aldılar. Bir bütün olmamızda büyük pay sahibi oldular. Onların haklarını mutlaka vermem gerek, bana çok yardımcı oldular. 

Yerli oyuncularımız müthiş katkı verdiler. TOFAŞ maçını kaybettiğimiz için çok üzüldüm ama Bahçeşehir Koleji galibiyetiyle büyük bir adım attık. O maçta oyuncular beraber oynamaktan çok keyif aldılar, top paylaşımı çok iyiydi ve savunmada çok agresiftik. O maçı kazandıktan sonra gelişmeye devam ettik, o maç bizim için çok önemli bir dönemeçti. Şimdi önümüzde Fenerbahçe ve Efes gibi çok zorlu bir maç var. Playoff iddiamızı olabildiğince devam ettirmek istiyoruz, işimiz kolay değil ama şansımızı sonuna kadar sürdürmeyi hedefliyoruz.”

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!

EuroLeague gündemindeki son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!