NBA’in Kaderini Değiştiren 1999 Lokavtı: Lokavt Günlerinde Neler Yaşandı?

05/Ağu/20 10:17 Ocak 20, 2023

Mehmet Bahadır Akgün

05/Ağu/20 10:17

Eurohoops.net

NBA tarihinin ilk lokavtının başlangıcını tanıkları anlattı, Eurohoops Çeviri dilimize kazandırdı.

by Thomas Golianopoulos, Çeviri: Arma Kaynar / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 19 Şubat 2019 tarihinde TheRinger’da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

6 Ocak 1999 sabahının erken saatlerinde NBA Oyuncular Birliğinin direktörü Billy Hunter, birliğe toplu iş sözleşmesi kontratı görüşmelerinde dışarıdan danışmanlık yapan Jeffrey Kessler ve Oyuncular Birliği Genel Danışmanı Jim Quinn, Beşinci Caddede yürürken ne başardıklarını düşünüyorlardı. Hep birlikte 1998-99 NBA sezonunun kurtarılmasını sağlamışlardı. Ancak sezonun nasıl şekilleneceği hakkında hiçbirinin fikri yoktu. Bu bilinmezin cevabı, ilerleyen günlerde belli olacaktı.

1999 NBA sezonu, daha önce eşi benzerine rastlanmamış bir yıl olmuştu. Serbest oyuncu görüşmeleri ve antrenman kampları 21 Ocak tarihinde aynı anda başlamıştı. Ligin ilk maçı ise 5 Şubat tarihinde oynanmıştı. 90 günde oynanan 50 maçın ardından tamamlanan normal sezonda, oyuncuların o dönemde yük kontrolü yapması alışık bir şey olmadığı için de fazlasıyla yorulmasına sebep olmuştu. Arka arkaya günlerde oynanan maçlar bir normal hale gelirken takımların 3 gecede 3 maç oynaması da rastlanan bir durumdu.

“Normalde bir sezonun maraton olduğu söylenir.” diyor tecrübeli guard Terry Porter. “1999 sezonunun bir maratondan çok sprint yarışına benziyordu.”

1998-99 sezonu oynanan kötü basketbol sebebi ile çok iyi bir şöhrete sahip değil. Oyuncular fiziksel olarak iyi bir durumda değildi, takımların hücum performansı bir hayli zayıftı ve birçok oyuncu sakatlık yaşadı. Sezonun sonunda NBA taraftarları yeni bir hanedanlığın doğuşuna şahit olsa da ligin imajı zarar görmüştü. NBA Finallerinde San Antonio Spurs‘ün New York Knicks‘i mağlup edişini ortalama 16 milyon kişi televizyon başında izlemişti. Bu sayı, bir önceki sezonki izlenme oranlarından %40 daha azdı ve 1999 Finalleri, 1981 yılından beri en az izlenen Final Serisi olmuştu.

Ancak maçların başlamasından önce, herkesin onaylayacağı bir toplu iş sözleşmesi üzerinde anlaşmak gerekiyordu.

Sıkı bir maaş sınırı 1999’da imzalanan Toplu İş Sözleşmesinin parçası olsa da takım sahipleri, Oyuncular Birliği ile yapılan görüşmelerde üç kazanç elde etmişti. Fazla maaş dağıtan takımların lüks vergisi ödemesi, oyuncuların maaşlarına uygulanan rehin vergisi ve oyunculara ödenen maaşlara getirilen maksimum sınır bu kazançlar arasındaydı. Buna karşılık olarak oyuncular düşük ve orta seviyede ücret olan sporcuların kontrat şartları geliştirilirken takımların üzerine çıkabildiği bir maaş sınırı, garanti kontratlar ve Larry Bird exceptionı da hayata geçti. Ligin elde ettiği basketbol gelirlerinin paylaşılması konusunda yeni anlaşmanın ilk 3 yılı için bir değişikliğe gidilmezken anlaşmanın 4. yılı ile 6. yılı arasında oyuncuların payı %55 olarak belirlendi. Anlaşmanın 7. yılında ise bu oran %57’ye kadar yükseliyordu. Oyuncular Birliği, görüşmelerin sonunda manevi olarak da olsa kendilerini kazanan taraf olarak görüyordu. “1999 Lokavtı, lig yönetimi ve takımların oyuncuları ezemeyeceğini kanıtlamış oldu.” diyerek bu görüşmelerin önemini anlatıyordu New Jersey Nets’in guardı Kendall Gill. “Lokavt ile aklımda kalan en önemli şey buydu. Oyuncular uzun süre boyunca kuvvetli duruşlarından vazgeçmediler.”

“Oyuncuların maaş çeklerinden vazgeçmeyeceklerine dair bir inanç vardı. Oyuncular sergiledikleri bu tutum ile bu inancı yerle bir etti.” diyordu NBA Oyuncular Birliği Sözcüsü Dan Wasserman. “Oyuncular mutlaka vazgeçecek, maaşlarını bırakmazlar diye düşünülüyordu. Ancak oyuncular istediklerini almak için maaşlarını gözlerini kırpmadan feda ettiler.”

Jeffrey Kessler, Oyuncular Birliği’nin danışmanı: Oyuncuların aldığı minimum maaşların yükselmesini sağladık. Orta sınıf olarak nitelendirebileceğimiz oyuncuların sahip olduğu hakların gelişmesini sağladık.

Ron Klempner, Oyuncular Birliği’nin avukatı: Bununla birlikte oyuncuların büyük bir menfaat pakedi elde etmesini de sağladık. Her takım bu havuza 1 milyon dolar aktarıyordu. Bu şekilde oyunculara sağlık sigortası yaptırmış olduk. 2000-01 sezonun başından beri her oyuncunun altı hanelere kadar çıkan sağlık sigortası var.

Aaron McKie, Philadelphia 76ers guardı: Ligdeki oyuncuların %50’si tekrar basketbol oynayacakları için heyecanlıydı. Geriye kalan %50’nin ise anlaşmayı o kadar da beğenmediğini söyleyebilirim.

Terry Porter, Miami Heat guardı: Lokavt sonrasında kariyerimin son yıllarını oynuyordum. Veteran minimum maaşının yükselmesi benim hayatımı çok daha yaşanabilir bir hale getirdi.

Will Perdue, San Antonio Spurs pivotu: Açıkçası ben yeni anlaşmanın takım sahiplerinin daha çok işine geldiğini düşünüyordum.

Juwan Howard, Washington Wizards forveti: Her açıdan mutlu olduğumuz bir anlaşma olduğunu söyleyemem. Ancak ligin geriye dönebilmesi için bazı şeyleri feda etmemiz gerekiyordu.

Antonio Davis, Indiana Pacers forveti: Oyuncuların şu anda kazandığı miktarlara bakınca o dönemde bir şeyleri doğru yaptığımızı düşünüyorum.

Kessler: 1999 yılında son olarak üzerine anlaştığımız toplu iş sözleşmesinde sistemsel açıdan birçok değişiklik vardı. Oyuncuların 1 Temmuz tarihinde aldığı tekliften çok daha iyi bir anlaşmaydı. Temmuz ayından itibaren Ocak ayına kadar oyuncuların kabul edeceği bir sözleşme yapabilmek için çok uğraşmamız gerekti.

Billy Hunter, NBA Oyuncular Birliği Direktörü (1996-2013): Takım sahiplerinin yaptığı tekliflerin hepsi akıl alır gibi değildi. Çok acımasız teklifler yapmışlardı. En sonunda Stern’e “Takım sahiplerinin tuttuğu kılıcın üzerine düşmeyeceğim.” demiştim.

Dan Wasserman, NBA Oyuncular Birliği Sözcüsü: Takım sahiplerinin teklifleri gerçekten rezaletti. Sonunda elde ettiğimiz anlaşmadan çok çok daha kötüsünü teklif etmişlerdi.

David Falk, oyuncu menajeri: Aslına bakarsanız elde ettikleri anlaşma ilkiyle aynıydı. Fazladan en ufak imtiyaz elde edemediler.

Klempner: Takım sahiplerinin ilk teklifinde aşılamayacak bir maaş sınırı vardı ve Larry Bird exceptionı bulunmuyordu. Takım sahipleri sonunda geri adım atmaya razı oldu. 1998’in Eylül ayında yapılan rezalet anlaşmaları sıraladılar. Binlerce kesik yüzünden ölmeye benziyordu.

Falk: Eğer Billy, Haziran ayında odaya girip “Bu üç maddeyi verirseniz lokavt olmaz.” deseydi, taraflar bir anlaşmaya varabilirdi. Takım sahipleri buna tamam derdi. Lokavta gitmenin Billy’nin pazarlık kozunu arttırdığını mı düşünüyorsunuz? Lig yönetiminin görüşmelerin başında bunu teklif etmemiş olması, bunun kabul edilmeyeceği anlamına gelmiyordu. Lig yönetimi Ocak’ta kabul ettiği bir şeyi başka bir zaman da kabul edebilirdi.

Kessler: Oyuncular, maksimum maaşın iki ucunun keskin bir kılıca benzediğini düşünüyorlardı.

Falk: Ligdeki ikinci sezonundan sonra Stephon Marbury ile kontrat imzalamıştım. O bana geldi ve onu temsil etmemi istedi. Daha sonra Toplu İş Sözleşmesinde maksimum kontrat geldi. Marbury, Kevin Garnett kadar para kazanamayacağı gerçeğini bir türlü kabullenmedi. Marbury, Garnett’ten daha iyi olduğunu düşünüyordu. Büyük olasılıkla dünya üzerinde bunu düşünen tek kişi Marbury’ydi.

Jim Quinn, NBA Oyuncular Birliğinin eski genel danışmanı: Sonuç olarak bu yeni kontratın oyuncuların işine yarayan bir şey olduğu açıktı. Birisi maksimum kontrat aldıktan sonra oyuncular “Eğer o maksimum alıyorsa ben de almalıyım.” demeye başladılar. Bu da oyuncuların kazandığı maaşların artmasına yardımcı oldu.

Nick Van Exel, Denver Nuggets guardı: Maksimum kontrat benim o kadar da umrumda değildi. Sadece iyi bir sözleşme imzalamak istiyordum. Dan Issel’in imzaladığı kontratı düşünüyordum ve Denver bana 1.9 milyon dolarlık kontratım bittikten sonra 5 yıl 50.5 milyon dolarlık bir kontrat teklif etti. Benim için harika bir kontrattı. O dönemde b*k gibi para kazandığımı düşünüyordum.

Bob Whitsitt, Portland Trail Blazers genel menajeri ve takım sahibi: Ben her zaman maksimum kontrata karşı olmuştum. Oyuncular kazan – kaybet zihniyetine sahipler. Bu yüzden bir yerden sonra “Eğer bana maksimum kontrat teklif etmiyorsan bana saygısızlık ediyorsun.” diye düşünmeye başladılar.

Klempner: Maksimum kontrat, oyuncular arasındaki statü farkının daha belirgin hale gelmesini sağladı.

Whitsitt: Damon Stoudamire’ı severim. Onu bir insan olarak da oyuncu olarak da seviyordum. Onun sözleşmesi bitiyordu, Damon da henüz yeni sözleşme imzalamadığımız için antrenman kampına gelmiyordu. Takım sahibi Paul Allen, beni aradı ve “Damon’a maksimum kontrat ver.” dedi. Maksimum kontrat o zaman 7 yıl için 86 milyon dolar değerindeydi. Bunu Allen’a hatırlattığımda “Evet kontratın değerini biliyorum. Damon’a 86 milyon dolar vermek istiyorum çünkü antrenman kampının ilk gününde onun da orada olmasını istiyorum.” dedi. Allen dalga geçiyor olmalı diye düşünüyordum. Maksimum kontrat benim Damon’a biçtiğim değerin çok uzağındaydı. Aynı gün içerisinde Damon ile 80 milyon dolar değerinde bir kontrat imzaladım. 6 milyonluk bir indirim yapmıştım. En azından elimden bu kadar gelir diyordum.

Damon Stoudamire, Portland Trail Blazers guardı: 80 milyon dolar ile 86 milyon dolar arasında o kadar büyük bir fark yoktu benim için. İkisi de aynı şeydi ve aynı vergi sınıfına giriyordum. O parayı da bir şekilde harcayacaktım zaten.

6 Ocak tarihinde yaklaşık 200 NBA oyuncusu Manhattan’daki GM binasında yeni Toplu İş Sözleşmesini imzalamak için bir araya geldi. Yeni sözleşme üzerine anlaşmaya varılalı sadece birkaç saat olmuştu. Bundan birkaç hafta önce Shaquille O’Neal ve Hakeem Olajuwon gibi oyuncuların, takım sahiplerinin son teklifini oyuncular arasında oylanması yönünde baskı yaptığına dair dedikodular çıkmıştı. Artık buna gerek kalmamıştı. Oyuncular Birliği, görece iyi bir anlaşma elde etmişti. Ancak oyuncular arasındaki sinir bozukluğu yaklaşık 6 aylık bir birikimle geliyordu. 

Keith Glass, oyuncu menajeri: O gün adeta bir sirk gibiydi.

Kessler: O sabahki kargaşanın sebebi pazarlık ekiplerinin üzerine anlaştığı şartları kağıda dökmekti. Bir yandan da komite, yeni anlaşma hakkında oyunculara bir tavsiye sunmalıydı. O sabah aynı anda gerçekleşen birçok farklı şey vardı.

Perdue: Tam olarak bu noktada denkleme ne kadar iyi bir menajere sahip olduğunuz giriyor. Arn Tellem hepimizi oylamanın yapılacağı otelde topladı ve beraber kahvaltı ettik. Arn’ın elinde yeni sözleşmenin bir kopyası vardı. Hep beraber anlaşmayı satır satır inceledik. Öğleden sonra resmi olarak yeni sözleşmeyi oyladığımız esnada neyle karşı karşıya olduğumuzu bu sayede çok iyi biliyorduk.

Jayson Williams, New Jersey Nets pivotu: Hakeem Olajuwon, Charles Oakley, Anthony Mason gibi dilinin kemiği olmayan oyuncuları yanımıza aldık ve oylamanın gerçekleştirileceği yere gittik. Oraya giderken aklımızda oylama yapılmasını talep etmek vardı ve kimsenin korkmamasını sağlamak istiyorduk. Görüşmeden bir önceki akşam onları aradığımda telefonda “Dostum, profesyonel giyinin. Takım elbise. Zengin, şımarık süperstarlar gibi gözükmemeliyiz.” demiştim. Anthony Mason, bir sonraki sabah siyah kürk bir montla geldi. Onu görünce “Mase, ne yaptığını sanıyorsun?” diye sordum. “Çok güzel değil mi?” diye sordu. Ona “Gerçekten kürk mont ve kürk şapka mı giydin?” diye sorunca arkasını döndü ve sırtındaki 14 numarayı gösterdi.

Hunter: Tam olarak o anda Charles’ın, Charles’ı tokatlayacağını düşünmüştüm.

Davis: Bunun yaşanacağını biliyordum. Neden orada bulunduğumuzu unutmamalarını istiyordum. Hepimiz koridorda duruyorduk, daha sonra Charles Oakley geldi.

Chris Childs, New York Knicks guardı: Oak, Barkley’i gördü ve direkt olarak ona doğru yürümeye başladı.

George McCloud, Phoenix Suns forveti: Barkley’e doğru yürüdüğünü belli etmişti.

Childs: Barkley, selamlaşmak için elini kaldırdı. Oak ise onun elini es geçti ve Barkley’i tokatladı.

Hunter: Charles’a çok acayip bir tokat atmıştı. Gördüğüme inanamamıştım. “S*ktir, ne oluyor?” diye düşünmüştüm.

McCloud: Oakley kimsenin onu durdurmasına izin vermedi. Onu sakinleştirmeye çalışanlara da vurmaya çalışıyordu.

Davis: Oakley’i tuttum ve “Dostum sakin ol. Neden sinirlendiğini anlıyorum ama yeri burası değil. Zamanı değil.” diye yalvarıyordum. Onu tuttuğumda bana “Bırak beni! Bırak beni!” diye bağırmaya başlamıştı. Ben hala “Lütfen dostum, şimdi değil” diyordum. En sonunda ikna oldu. İşler gerçekten çok daha çirkin bir hale gelebilirdi.

Hunter: Barkley daha sonra odadan çıktı. Onu o gece bir daha görmedik.

Childs: Oakley’nin attığı tokat o kadar sertti ki bütün odada sesi yankılandı. Gerçekten çok büyük bir ses çıkmıştı. Ben ise kahkaha atmıştım. Ben çok komik olduğunu düşünmüştüm çünkü Oak daha önce bunu yapacağını söylemişti.

Glen Grunwald, Toronto Raptors genel menajeri: Oakley’nin New York Knicks’ten yaklaşık olarak 7-8 milyon dolar civarında bir alacağı vardı. Ancak sezonun yarısı oynanmadığı için Oakley bu paranın yarısını kaybetmişti. Tüm yaşananlar Oakley’e ciddi zarar vermişti.

Davis: Lokavttan çok ikisinin geçmişinden kaynaklanan bir sorun olduğunu söyleyebilirim.

Childs: Daha önce ikisi de bir şeyler söylemişti. Barkley’nin bir röportajında konu Oakley’nin oyun tarzına ve ne kadar sert oynayan birisi olduğuna gelmişti. Barkley de cevap olarak “Birisi için sert oynuyor dendiğinde bunun ne anlama geldiğini bilirsiniz. Bu aslında oynamayı beceremiyor demektir.” demişti. Oak bunu duyduktan sonra “New York’a gittiğimde onu tokatlayacağım. Ona yumruk atmayacağım, hak ettiği gibi davranacağım.” demişti. Hepimiz otelde oturmuş bekliyorduk. Oakley’i tanıdığım için bunun yaşanacağını da biliyordum. New York ve Toronto’da geçirdiğim süre boyunca birkaç kişiyi tokatladığına şahit olmuştum.

Charles Oakley, Toronto Raptors forveti: Atlantic City’de kendi aramızda ufak bir antrenman maçı yapmıştık. Barkley de orada bir şeyler söyledi. Ben de bunu duyunca “Barkley’nin bir şeyler dediğini biliyorum. Eğer bir daha onun benim hakkımda bir şeyler söylediğini duyarsam onu tokatlayacağım.” demiştim. Daha sonra lokavt oldu ve New York’ta Barkley’e gördüm. Chris Mills, Derrick Coleman ve Mase’e “Barkley’i gördüğüm yerde onu tokat manyağı yapacağım.” demiştim. Barkley’e görünce de onun yanına gittim ve “Hey, sana benim hakkımda konuşursan ne olacağını söylemiştim.” dedim ve tokatladım.

Davis: Kavga ayrıldıktan ortamın gerildiğini hissetmeye başlamıştım. O kadar gerilmişti ki oylama neredeyse yapılmayacak diye düşünmeye başlamıştım. “Bunu daha fazla uzatamayız, oylamayı yapmamız gerekiyor” diye düşünüyordum. Ancak o günü en azından bir kavga çıkmadan atlatmamızın da imkanı yoktu.

Leonard Armato, oyuncu menajeri: Daha sonra Stern yanımıza geldi ve tarafların anlaşmaya vardığını söyledi.

Perdue: Stern bir konuşma yapıyordu ve Charles Oakley ayağa kalkıp ona bağırmaya başladı. Ortam tekrar gerilmişti. Daha sonra bize oylama kağıtlarını dağıttılar ve biz de oylamayı yaptık.

Oyuncular, yeni anlaşmayı 179 Evet oyuna karşılık 5 Hayır oyuyla kabul etti.

David Stern, NBA Başkanı: Tüm anlaşmazlıklar bir yerde sona erer. Sonunda tekrar NBA Ailesiyiz. Patrick ve Billy, bugüne kadar karşı karşıya geldiğim en kibar – sert adamlardı. Benimle bu anlaşma için kıyasıya pazarlık ederken gösterdikleri nezaketten dolayı onlara teşekkür ediyorum. Sizin sayenizde dünyadaki en iyi lig haline geleceğiz. Biz bu işi sizsiz başaramazdık, siz de biz olmadan bu işi başaramazdınız.

Glass: Yeni anlaşma onaylandıktan sonra Patrick Ewing’in yanına gittim ve oyuncularım adına ona teşekkür ettim. Görüşmeler esnasında gösterdiği net tavır sayesinde Ewing benim çok büyük saygımı kazanmıştı. Ewing, pazarlıklar boyunca birçok saçmalıkla baş etmek zorunda kalmıştı. Bu saçmalıkların zaman zaman kişiselleştiğini de söylemem gerekiyor. Bunun ırkla alakası olduğunu da düşünüyorum. Buna rağmen Ewing asla gözünü bile kırmadı.

Chris Dudley, New York Knicks pivotu: Patrick’in motivasyon kaynağı ve sergilediği tutum gerçekten örnek gösterilesiydi. Bazı şeyler onun kişisel çıkarlarının tersine düşse bile yapmaktan çekinmedi.

Hunter: Patrick ile sahip olduğumuz ilişkiyle alakalı bazı kaygılarım vardı. Her zaman onun karakterini, kuvvetini, adanmışlığını ve sadakatini çok beğenmiştim. Onu hayal kırıklığına uğratma ihtimali beni çok korkutuyordu.

Kessler: Ewing, tüm sporlardaki Oyuncular Birliklerindeki en adanmış liderlerden birisiydi.

Hunter: Patrick gerçekten harika bir Birlik başkanıydı. Sonuna kadar kendisini bu işe adamıştı. Günümüzde NBA’de koçluk yapmamasının arkasındaki sebebin ben o dönem yaşananlar olduğunu düşünüyorum.

Patrick Ewing: Ben görevimi yerine getirdim. Meslektaşlarımın benden istediği her şeyi yapmaya çalıştım. Elimden gelen en iyi şekilde liderlik etmeye çalıştım. Güçlü olmam gerektiğinde güçlü durdum. Sonunda bir anlaşma yaptık, şimdi tekrar işimize dönmemizin vakti geldi.

6 Ocak sabahında taraflar bir anlaşmaya varmış ve oyuncular ertesi gün bu anlaşmayı onaylamıştı. Ancak hala yapılacak işler vardı. Varılan anlaşmanın kağıda dökülmesi gerekiyordu ve satır araları çok büyük önem kazanmıştı. Anlaşmaya varıldıktan sonraki 10 gün boyunca iki tarafın avukatları günde 20 saat çalışarak sözleşmeyi kağıda döktüler.

NBA tarihinin en uzun lokavtı, 20 Ocak 1999 tarihinde resmi olarak sona erdi. Ancak ligin bu kadar geç başlaması da fikstür anlamında bazı zorlukları beraberinde getirdi. Final Serisinin, Temmuz ayına kaydırılması mümkün değildi. Bu yüzden serbest oyuncu pazarı ve antrenman kampları aynı anda başladı. 

Scottie Pippen ve Latrell Sprewell gibi büyük isimli oyuncular takım değiştiriyordu. Ancak serbest oyuncu döneminin en ilginç hikayesi 2.500 nüfuslu Quitman, Missisipi’den bir uzun forveti barındırıyordu.

McCloud: 1997-98 sezonu esnasında Phoenix Suns sahibi Jerry Colangelo, beni aradı ve Antonio McDyess ile konuşmak istediğini söyledi. Dice ile ben gayet yakındık. Ancak McDyess o dönemde kimsenin telefonlarına çıkmıyordu. Antonio’yu aradım ve “Sorun ne? Neden takım sahibi seni aradığında ona geri dönmüyorsun?” diye sordum. O da bana “Beni takas etmeye çalışıyorlar, bunu biliyorum.” dedi. Ben de eğer bir takım sahibi olsaydım ve oyuncuma ulaşamasaydım farklı seçenekleri değerlendireceğimi söyledim.

Dan Issel, Denver Nuggets‘ın genel menajeri: Antonio gerçekten çok iyi birisiydi ve o yaz kurmaya çalıştığımız sistem için çok değerli bir parçaydı. Kadromuzda Nick Van Exel vardı. Nick ile Antonio zaman içerisinde çok yakın arkadaş haline gelmişlerdi. Nick bizim Antonio ile ilgilendiğimizi ve onu tekrar Denver’a getirmek istediğimizi biliyordu.

Van Exel: Dan bana “Antonio’yu Denver’a getirme ihtimalimiz var mı?” diye soruyordu. Ben de bunun gerçekleşmesi için elimden geleni yaptım. Lokavt esnasında Houston’da birbirimize çok yakın kalıyorduk. Her gün Antonio’nun kapısına donut bırakıyordum. Birisinin benimle basketbol oynaması için bu kadar yalvardığım başka bir yaz olmamıştı. Bizim takıma gelmesi gerektiği konusunda onu ikna etmeye çalışıyordum. Stockton ve Malone gibi olacağımızı söylüyordum.

Issel: Aslında bu konuda kuralları biraz çiğnemiş olabiliriz. Nick’e lokavt başlamadan önce kim ile sözleşme imzalamak istediğimizi ve bu konuda bize yardımcı olmasını istediğimi söylemiş olabilirim.

Van Exel: Sezonun başlama tarihi belli olduktan sonra onu Denver’a getirmeyi başarmıştık. Daha sonra Phoenix’ten George McCloud ve Jason Kidd de gelmişti. Hepimiz aynı otelde kalıyorduk. Cidden biraz çılgıncaydı.

Issel: Hayatımın en uzun günüydü diyebilirim. Antonio hala ikna olmamıştı ve bazı şüpheleri vardı.

McCloud: Phoenix’teydik ve J-Kidd ile Rex Chapman sabahın 04.00’ünde kapımı çaldı. Kapıyı açtım ve onlara “Ne istiyorsunuz?” diye sordum. “Hadi beraber Denver’a gidiyoruz. Dice ile konuşmamız lazım. Jerry bize uçağını verdi.” dediler. Yanımıza kıyaet bile almamıştık. Denver’daki otele gittiğimizde Nick Van Exel’i gördüm. Nick ile aram gayet iyiydi ama bizi gördüğünde kafasını başka tarafa çevirdi. Daha sonra Dice’ın menajeri Tony Dutt’ı gördüm, o da oradaydı. Bize bakıyordu ve ne yapmaya çalıştığımızın farkında gibiydi. Ben Dice’ı arıyordum ama telefonuna cevap vermiyordu. Dice, Colorado Avalanche [Buz Hokeyi] maçındaymış.

Issel: Dice, Avalanche soyunma odasına gitti ve Patrick Roy ona imzalı sopasını verdi. Phoenix’ten bir ekip Denver’a gelmişti. Ancak maça biletleri olmadığı için güvenlik görevlileri onları içeri almamıştı.

McCloud: Limuzinle birlikte salonun arka kapısına gitmiştik. Dışarıda fırtına vardı ve bizim üstümüzde kışlık kıyafetler yoktu. Phoenix’ten yeni gelmiştik ve hava orada çok sıcaktı. Daha sonra bir garaj kapısı açıldı ve Rex ile Kidd hemen oraya doğru hareketlendi. Hızlıca içeri girmeye çalışıyorduk.

Issel: Ama biletleri yoktu. Bileti olmayan kimse maça giremez. Antonio çok kibar bir insandı ve bu süreçte kimseyi kırmak istemiyordu. Ancak Dice’ın uçağa binip Phoenix’e dönmesi durumunda onu bir daha görmeyeceğimizi de biliyorduk.

Van Exel: Sonunda kazanan taraf biz olduk ve Dice, Denver’a geldi.

Issel: Bizim en büyük yardımcımız Nic olmuştu. Nick, D’Antoni ve John Lucas kar fırtınasının içinde Colorado Springs’ gelmişlerdi.