Phoenix Suns, Mike D’Antoni ve NBA’de Bugünlere Uzayan Hücum Devrimi

14/Oca/22 10:21 Ocak 14, 2022

Mehmet Bahadır Akgün

14/Oca/22 10:21

Eurohoops.net

Phoenix Suns, bugünkü NBA’i şekillendiren takımlardan biri… Eurohoops Çeviri anlatıyor!

by David Aldridge / Çeviri: Bahadır Akgün / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 22 Aralık 2021 tarihinde The Athletic’te yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

ACELECİ HÜCUM, EN KOLAYI

İlk yedi saniye içerisinde en iyi şut fırsatlarını buluyorsunuz

24 Mayıs 2006, Phoenix Suns, maç önü oyun planından – Jack McCallum imzalı “7 Seconds or Less: My Season on the Bench with the Runnin’ and Gunnin’ Phoenix Suns” isimli eserden alıntılanmıştır

Yapılan araştırmalar, 2004-05 model Phoenix Suns’ın NBA’i bugünkü görüntüsüne kavuşturacağını işaret etmiyordu. Bugünkü düzende dört oyuncunun dışarıda oynadığı, tek oyuncunun pota çevresinde kaldığı, üçlüklerin yağdığı, zaman zaman 1-5 pick-and-roll’lerinin oynandığı bir sistem var. 2,10’un üzerinde boyu ve 130 kilogramın üzerinde cüssesi ile dominasyon, kendisini gösterdi.

“O dönemde nasıl oynayacağımızı çözmeye çalışırken Shaq de Lakers‘ta oynuyordu” diyor Mike D’Antoni. “Henüz Miami’ye takaslanmamıştı. Temel çıkış noktamız, Shaq’i kendi silahıyla yenemeyeceğimiz fikriydi. Eğer geleneksel bir şekilde sahaya dizilirsek bizi yeneceklerini biliyorduk çünkü o, fazla iyiydi.”

Neticede 2004 yılı Temmuz ayı ortasına kadar Heat‘e takaslanmayıp Batı Konferansı’nda kaldı Shaq ve zorunluluktan ileri geldiği üzere D’Antoni, teknik ekibi ve Phoenix yönetimi ligin gidişatını değiştiren, oyunun oynanma şeklini yeni bir hâle büründüren o nihai kararı ortak bir şekilde aldılar.

Efsanevi guard Steve Nash’in liderliğindeki hücumda Phoenix, ligi hızlı hücum basketbolu ile tanıştırdı. Daha doğrusu, yeniden tanıştırdı. NBA tarihinde yapılmış az sayıda kıymetli yenilik var ve 2004-05 Suns, tekerleği yeniden icat etmedi. Bill Russell ve Bob Cousy’li dönemde Celtics, 1950 ve 1960’lı yıllarda rakiplerini öldürene kadar koşturuyordu. Celtics, Bullets ve Knicks, bunu 1970’li yıllara kadar taşımıştı. Magic Johnson’lı Showtime Lakers ise 1980’li yıllarda benzerini yapmıştı.

Suns’ın hızlı hücumlarını farklı kılan ve devrimsel bir niteliğe büründüren şey ise daha kısa beşler ile oynayıp hücumun temel unsuru olarak da üçlüğü dahil ederek benzer bir başarı sağlamaları olmuştu.

Splash Brothers’tan önce, Rockets‘ın devriminden önce, Stan Van Gundy’nin Orlando Magic‘te Rashard Lewis’i şutör dört numara olarak oynatarak lige hız kazandırmasında hakkı yeterince verilmeyen rolünden bile önce 2000’li yıllarda 7 Saniye veya Daha Az Suns vardı.

Sezonun ilk 35 maçında 31 galibiyet alarak ligin tozunu attılar. Bu 31 galibiyetin 22’si çift haneli farklar ile geldi. NBA, onlarla nasıl başa çıkılacağını veya onları nasıl durduracağını bilemiyordu. Sezon sonuna kadar Phoenix, ligde sayı ortalaması (110,4 sayı), hücum verimliliği, oyun temposu, üçlük isabeti ve üçlük denemesi ile üçlük isabet oranı gibi kategorilerin tamamında en iyi takım konumundaydı. Normal sezonda 2.026 üçlük denemişlerdi. Bu, bir önceki sezondan 800 üçlük daha fazla deneme anlamına geliyordu.

Suns, sürekli görsellik veren estetik bir nimet gibiydi. Nash’in pasörlük konusundaki büyücülüğü, Shawn Marion’ın lig tarihinin en efsanevi lakaplarından biri olan Matrix’i de almasını sağlayan alley-oop ve geçiş hücumlarındaki inanılmaz atletizmi ile bu şölen sürüp gidiyordu. Ayrıca Quentin Richardson’ın bitiriciliği ve Joe Johnson’ın iki taraflı oyunu da etkili oluyordu fakat hepsinden öte, Amar’e Stoudemire’ın potaları parçalayan smaçları izleniyordu.

Amar’e Stoudemire, Mike D’Antoni’nin devrim niteliğindeki kısa beş hücumunda 5 numara olarak oynuyordu. Kariyerinde daha sonraları dizleri onu terk edene kadar Stoudemire, NBA’in en heyecan verici smaççılarından biriydi. Büyük bir agresiflik ve güç ile bitiriyor, rakiplerini korkutuyor, izleyenleri eğlendiriyordu. “Hem Uzun Hem Yetenekli” anlamına gelen STAT lakabıyla da bilinen Stoudemire, adeta haksız rekabet yaratıyor ve normal sezonda Yao Ming ve Timberwolves‘a; playofflarda ise Tim Duncan’a zor anlar yaşatıyordu.

“Amar’e’nin potaya gidip çemberi parçalamasına izin veriyorduk” diyor Marion. “STAT, topu insanların kafasına vuruyordu!”

2004-05’teki o takım, Batı Konferansı finaline çıktı fakat burada, Spurs‘e beş maçta mağlup oldu. Bu da ilerleyen yıllarda playofflardaki düşük performansın ilk örneği oldu. Suns, o performansların acısını hâlâ yaşıyor fakat neticede tüm eleştirileri susturacak o şampiyonluk bir türlü gelmedi. Suns, devamlı olarak o oyun tarzıyla şampiyonluk kazanılamayacağı ve savunmayı önemsemedikleri algısıyla savaştı. (Savunmada, o acımasız eleştirilerin sizi ikna edeceği kadar kötü değillerdi fakat onları savunanların iddia ettiği kadar iyi de değillerdi.)

Fakat Suns, sonraki dört sezonda normal sezonda 232 maç kazandı. O zamanlar America West Arena olarak bilinen salonları doluyordu ve basketbola bıraktıkları iz, o harika Phoenix takımı sayesinde bugün bile görülebiliyor.

“Son çeyrekte 5-7 dakika kala hâlâ koşturup duruyorduk” diyor Richardson. “Birbirimize dönüp bunun ne kadar acayip olduğunu düşünüyorduk. İnsanların içinden koşuyor gibiydik. Rakiplerimiz, meslektaşlarımız, tanıdığımız insanlar oyunun durduğu anlarda, devre arasında ya da maçtan önce bize gelip ‘Ne yapıyorsunuz yahu?’ diyorlardı. Biz anlamadan ne dediklerini soruyorduk. Biz, ne yaptığımızın farkında değildik çünkü her gün antrenmanda bunu yapıyorduk. Bizim için normaldi.”

Suns başkanı ve genel menajeri Bryan Colangelo tarafından 2002’de Frank Johnson’ın ekibine yardımcı antrenör olarak getirilen D’Antoni, 2003-04 sezonunun başlarında görevi devraldı. Takım, sezonu 82 maçta 29 galibiyet ile tamamladı.

D’Antoni, o sezon hayli geleneksel bir diziliş ile oynadı. İki uzunlu bu beşte Antonio McDyess ve Stoudemire oynuyordu ve Marion da kısa forvet oynuyordu fakat O’Neal, kendisini savunmanın imkansız olduğunu bir kez daha göstermişti. Lakers, Shaq’i 14 Temmuz 2004 günü Miami’ye takaslayarak tartışmaların önünü açtı. Batı’daki her takımın önünde konferansın zirvesine çıkma yolundaki en büyük engel kalkmıştı fakat Suns, yine de bir şeyleri değiştirme konusunda kafa yoruyordu.

Tüm bunlar, Nash’in Dallas’tan gelmesi ile başladı. O hamle, ligi şoka uğratmıştı.

Başta Suns’ın asıl hedefi Kobe Bryant’tı. Phoenix, Lakers‘ın süperyıldızına altı yıl için 100 milyon dolarlık bir teklif vermeye hazırdı fakat bu rüya, çabuk bitti. Clippers, Bryant’ı ikna etmeye daha çok yaklaşmıştı aslında fakat o, Lakers ile sözleşme imzaladı. Bryant savaşını kaybeden Suns, rotasını hemen Nash’e çevirdi. O, Suns’ın kendisini 1998’de takaslaması sonrası Dallas’ta yıldızlaşmıştı. (Neticede 1998’deki o takas sayesinde Suns, 1999 ilk tur draft hakkını almış ve Marion’ı seçmişti.)

Phoenix, Nash’i Dallas’tan almak için büyük bir yatırım yaptı. Bu da boş bir hayal gibi gözüküyordu. Mavs, Batı’nın yükselen güçlerinden biriydi ve bir önceki sezon, 82 maçta 52 galibiyet almıştı. Nash, Dirk Nowitzki ve Michael Finley, güçlü bir üçlüydü. Antawn Jamison ve Antoine Walker da onlara büyük destek veriyordu. Mark Cuban, manşetleri süsleyen güçlü bir sese sahipti fakat yıldızlarını takımda tutmak için de savurgan davranıyordu. Bu sırada Suns ise yeniden yapılanmaya çalışıyordu.