MVP Adaylığından İstenmeyen Adamlığa: Bir Isaiah Thomas Portresi

31/Mar/22 14:47 Mart 31, 2022

Bilal Baran Yardımcı

31/Mar/22 14:47

Eurohoops.net

Eurohoops Fırın, Isaiah Thomas’ın örnek alınası hayat hikayesine odaklanıyor…

by Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net

Isaiah Thomas; hikayesiyle, karakteriyle, başardıklarıyla ve azmiyle NBA tarihinde iz bırakmış oyunculardan biri. Hayatı boyunca iyiyi de kötüyü de sonuna kadar tecrübe eden, hayatın getirdiklerinden asla kaçmayan, bütün engellere rağmen savaşmayı asla bırakmayan ve yüreğiyle bütün basketbolseverleri büyüleyen Thomas’ın yolculuğu kesinlikle incelenmeye değer.

Gelin içinde ders çıkarılması, örnek alınması gereken bir sürü olay yer alan bu hikayeyi hep beraber tekrar yazalım.

“Büyüklük, küçük küçük başlar”

Isaiah Jamar Thomas, 7 Şubat 1989 yılında dünyaya geldi. Seattle’ın güneyinde, 200.000 civarı insandan oluşan Tacoma, Washington’da büyüdü. İsmini alış hikayesi bile kaderinin basketbolla yazıldığına kanıt niteliğindeydi.

Babası James Thomas, büyük bir Los Angeles Lakers taraftarı olarak büyüdü. Lakers, 1989 Finalleri’nde Detroit Pistons ile karşı karşıya geldiğinde bir arkadaşına kaybederlerse oğluna Pistons‘ın yıldızı Isiah Thomas’ın ismini vereceğine dair söz verdi. O zamanlar Isiah Thomas her ne kadar NBA’in en iyi oyuncularından biri de olsa, sevmeyeni de çok fazlaydı.

James Thomas’ın güveni boşa çıktı; Pistons, Lakers’ı süpürerek şampiyon oldu. Karısı, ismin İncil’deki versiyonu Isaiah’ı kullanmaları şartıyla kocasının verdiği bu sözü yerine getirmeyi kabul etti. Böylece Isaiah Thomas ismi doğmuş oldu.

Küçükken de yaşıtlarına göre kısa kalan Thomas, durumu düzeltmek için değişik yollar tercih etti. Thomas’ın annesi “Bodrumumuzda iki makine vardı. Biri onun esnemesini, öbürü de baş aşağı durmasını sağlıyordu.” diyor.

Birçok NBA oyuncusu gençliğinden itibaren atletizmiyle, fiziğiyle öne çıkar. Isaiah Thomas alışılagelmiş şeklin dışına çıkan tatlı bir tesadüftü. Basketbol topunu elini aldığı andan itibaren hep parkedeki en küçük, en zayıf kişi olmak zorundaydı. Bu, onun kendisinden daha fizikli oyuncuları alt edebilmek için çok daha fazla emek göstermesine, çalışmasına yol açtı.

Büyüdükçe kendisinden çok daha güçlü kişilerle basketbol oynamaya başladı. Babası onu şehirdeki basket sahalarına götürür, sokak basketbolu maçlarına katılmasını isterdi. Fizik eksikliğini rekabetçi ruhu ve “trash talk” yeteneğiyle kapatmaya çalışıyordu. Tabii ki de kendisinden çok daha büyük insanlar 12 yaşında kısa boylu bir çocuğun kendilerini alt etmesine ve kışkırtacak sözler söylemesine sinir oluyordu. Bir keresinde maç sonrasında bir grup insanın kendisini dövmek için sahanın dışında beklediği bile olmuştu. Thomas’ın babasını araması gerekmişti.

Lisedeyken sonrasında NBA’de de takım arkadaşı olacak Kevin Love ile beraber oynadı. İkilinin lise zamanlarında çekildiği fotoğrafın bir benzeri Cavs‘te tekrar bir araya geldiklerinde bir daha çekildi:

Lisede basketbol oynarken bütün şehir ondan bahsetmeye başlamıştı bile. 51 sayı bulduğu bir maç, Seattle Times yazarı Jayson Jenks’in hakkında bir yazı yazmasına vesile oldu. Jenks’in deyimiyle o maç, Thomas’ın hikayesindeki mihenk taşlarından biriydi.

Kısa olması, ona her sahaya çıktığında insanları şaşırtma motivasyonu sağlıyordu. Eski takım arkadaşı Zeke Hill, Thomas için şunları söylüyor:

“Isaiah Thomas resmen bir isyankardı. O, çok ama çok farklıydı. O, kendini göstermek istiyordu. Halihazırda bunu başaramadığından değil, sadece bunu herkese göstermek istiyordu. Hepimiz aynı ayakkabıları giyerdik. Eğer birimizde daha kırmızı bir ayakkabı giyerse başımızın belaya gireceğini biliyorduk. Isaiah ise ‘Bir şey olmaz.’ diyerek her türlü giyiyordu. O, böyle biriydi.”

Bu özgüven kimilerine küstahlık olarak gelebilir ancak onun olduğu şartlardaki biri bu kadar kendini kanıtlamak istiyorsa eğer, bu tarz motivasyonlaru kesinlikle olmalı. Fiziğin en büyük etkenlerden biri olduğu oyunda boyu kısa olan biri hakkında herkes doğal olarak şüphe duyacaktı ne de olsa.

2006 yılında Washington Üniversitesi’ne giderek Huskies için oynamaya hazırlanıyordu ancak düşük notları buna engel oldu. Bunun üzerine Thomas, ülkenin diğer tarafındaki South Kent Lisesi’ne gitmek zorunda kaldı. Sadece erkeklerin bulunduğu, kıyafet kurallarının sıkı olduğu ve disiplini yüksek bu okul; Thomas’ın kişiliğine pek de uymuyordu. Yine de son yılında 31.2 sayı ortalaması tutturdu ve 2008’de NCAA’den spor bursu kazanmaya hak kazandı.

Thomas, o günleri şu şekilde özetledi:

“Böyle bir şeye ihtiyacım vardı. Hayatımın en iyi kararıydı ancak orada bulunduğum her günden nefret ettim.”

Kolej Yılları ve NBA’e Girişi

Thomas, dikkat çeken bir yetenek olsa da kimse onun gerçekçi bir NBA yıldızı potansiyeline sahip olduğunu düşünmüyordu. ESPN’in onun sınıfı için yaptığı en iyi 100 yetenek listesinde 76. sırada yer almıştı.

Huskies’teki ilk yılında 15.5 sayı – 3 ribaund – 2.6 asist ortalamaları tutturdu ve ilk 5’e yerleşti. O takımda Justin Holiday ve Quincy Pondexter gibi daha sonrasında NBA’de önemli rol alacak oyuncular da bulunuyordu. Yılın En İyi 1. Sınıf Oyuncusu ödülünün de sahibi oldu.

İkinci senesinde takım ilk senedeki kadar başarılı olamasa da Thomas, bütün istatistiklerini geliştirmeyi başardı ve ligin en iyi 5’ine seçildi. 3. senesi ise Thomas için patlama yılı olacaktı.

Takımın lideri artık o olmuştu. Takımın hücumu tamamen onun ellerindeydi. Etkileyici bir sezon geçirerek şutunu ve pasörlüğünü geliştiren Thomas, bir kez daha ligin en iyi 5’ine seçildi.

Turnuvanın finalinde Arizona’ya karşı 28 sayı – 7 asist üretti, 6 üçlük buldu. Her şeyden önemlisi uzatmalarda süre biterken bulduğu basketle takımını şampiyon yaptı. Turnuvanın en iyi oyuncusu seçildi.

Bütün bu başarıların ardından 2011 draft’ına katılmaya karar verdi. Bir kez daha onun boyu, NBA scout’ları için büyük bir problem oluşturduğu için bütün kanıtladıklarına rağmen geride kaldı. Draft’ın son sırasında Sacramento Kings tarafından seçildi. Seçilmesinin ardından sadece bir muhabir onunla röportaj yapmaya geldi. Yıllar sonra ikonikleşecek fotoğraf da tam o anda çekildi.

2. turdan seçilen oyuncular arasından bile yıldız olmayı bırak, lige tutunabilen oyuncu sayısı çok fazla olmuyor. Isaiah Thoma ise hepimize sıradan bir 2. tur seçimi olmadığını kanıtlamaya geliyordu.

Kariyerinin İlk Yılları

Sacramento Kings, o draft edildiğinde 2007’den beri 38 maçtan fazla maç kazanmamış, son 3 sezonda da ortalama 22 maç kazanmış bir takımdı. 2002 yılında Batı Konferansı Finalleri’nde Lakers‘ı 7. maça kadar götüren Kings‘ten eser kalmamıştı.

Thomas’ın mevkisinde Tyreke Evans ve Jimmer Fredette vardı. Evans, Yılın Çaylağı olmuş bir oyuncuydu. 20 sayı ortalaması vardı ve 2009 draft’ı 4. sıra seçimiydi. Fredette ise 2011’de Thomas’ın 50 sıra önünden, 10. sıradan seçilmişti. İkisi de Thomas’a göre çok daha fazla şans ve dakika bulacaktı muhtemelen.

Ancak sezon devam ettikçe Fredette’in bir türlü NBA’e ayak uyduramaması sebebiyle Thomas, şanslar elde etmeye başladı. Sezonun sonunda maç başına 25.5 dakika süre alan, 37 maça ilk 5 başlayan bir çaylaktı o. Ortalamaları da 11.2 sayı – 4.1 asist – %37 üçlük yüzdesi olunca Yılın En İyi Çaylak 5’inde yer almaya hak kazandı. Şubat ve mart aylarında Ayın Çaylağı ödüllerinin sahibi de oydu.

Takıma karşı oluşan bağlılık hissiyatı ve rekabetçiliği, onu şehrin sevilen isimlerinden yaptı çabucak. Kings için umut veren tek şey oydu zira sezonu sadece 22 maç kazanarak kapattılar.

İkinci sezonunda da sadece 28 galibiyete ulaşabildi Kings. Thomas ise kendini her açıdan geliştirmeye, dakikalarını arttırmaya devam etti. Koç Keith Smart; Jimmer Fredette’i rotasyından kesti, Tyreke Evans’ı da daha topsuz oynayan oyuncu yaptı.

3. senesindeyken ilk 5’e yerleşti ve 20.3 sayı – 6.3 asist ortalamaları tutturdu. O sezon 19 mart gecesi yaptığı triple double, onu NBA tarihinde bunu başarmış en kısa oyuncu yapıyordu.

Şaşırtıcı olmayan şekilde savunmayla pek alakası olmayan Kings takımı bir sezonu daha sadece 28 maç kazanarak geçti. Takımın hali kötü olsa da Thomas’ın yeteneğinden kimsenin şüphesi yoktu. Kings’in asistanı Pete Carril onun hakkında “Çok hızlı, çok iyi şutör. Ona ‘Ne olursa olsun şut atmaktan çekinme.’ dedim.” diyor.

Kings’te geçirdiği 3 sezonda 3 farklı koçla çalışan Thomas için artık buradan bir hayır gelmeyeceği belliydi. O yaz Phoenix Suns‘ın yolunu tuttu ve Goran Dragic ile Eric Bledsoe ile beraber başantrenörleri Jeff Hornacek’in deyimiyle “Üç Başlı Canavar”ı oluşturdular.

Sports Illustrated yazarı Lee Jenkins, “Mike D’Antoni’nin bile denemeye cüret edemeyeceği bir small-bal deneyimi.” diyor onlar için. Üçlü, sezonun neredeyse sonuna kadar playoff potasında kaldı, çekişmeli Batı Konferansı’nda neredeyse playoff’a kalıyordu.

Her şeye rağmen bu üçlünün birlikteliği çok uzun sürmedi. Goran Dragic, kontratı bittiğinde takımdan bedavaya ayrılmasın diye Miami Heat‘e takaslandı. Thomas ise aynı takas döneminde bir anda Boston Celtics‘in yolunu tuttu.

Isaiah Thomas o an yaşananları The Players Tribune’e yazdığı “Boston” adlı yazıda anlatıyor:

“Phoenix’te takım otobüsünün arkasında 2015 takas döneminin bitmesini bekliyordum. Deplasmana gitmek için uçağa binecektik ancak otobüs, takas döneminin bitmesini bekliyordu.

Herkes Goran Dragic’in takaslanacağını biliyordu, ismi haftalardır takasla anılıyordu. Deadline’dan birkaç dakika önce de bu gerçekleşti.

Goran eşyalarını topladı. Herkesle vedalaştı, hepimiz ona şans diledik ve otobüsten ayrıldı.

Geri kalan herkes “Tamamdır, işte burada kalan tayfa bu. Haydi bu grupla başarılı olalım.” modundaydı.

Goran’ın gitmesiyle rolümün ne kadar artacağını düşünmekle meşguldum. Takas dönemi biteli 5 dakika geçmesine rağmen otobüs hala hareket etmemişti. Otobüsü neyin durdurduğunu merak ediyorduk. Brandan Wright birkaç koltuk önümde oturuyordu, telefonuna baktı ve sonra bana dönüp “I.T. … Takaslanmışsın.” dedi.

“Hayır, hayır. Zaman bitti kardeşim. Neyden bahsediyorsun?”

Telefonundaki bildirimi gösterdi. İşte oradaydı. İnanamamıştım. Şoktaydım. Herkesle vedalaştım, bana şans dilediler ve otobüsten ayrıldım.

Her şey çok hızlı gerçekleşmişti.”