NBA: “Oyuncuların Güç Kazanması” Çığrından Çıktı mı?

05/Ağu/22 10:42 Ağustos 5, 2022

Bilal Baran Yardımcı

05/Ağu/22 10:42

Eurohoops.net

Eurohoops Fırın, 2010’lar NBA’inin en önemli konu başlıklarından “oyuncuların güçlenmesi”ni işliyor.

by Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net

Takvimler 8 Temmuz 2010’u gösteriyordu. Henüz lisedeyken Sports Illustrated dergisinin kapağında “Seçilmiş Kişi” başlığıyla yer alan, 2003 NBA draftında tartışmasız şekilde birinci sıradan seçilen ve yedi sene boyunca doğduğu şehir Cleveland’ta beklentileri bireysel olarak karşılamayı başaran LeBron James, ESPN’in “The Decision” adlı programında kararını açıklayacaktı.

Michael Jordan, Shaquille O’Neal ve Kobe Bryant gibi isimlerin ardından ligin yeni yüzü olan LeBron, 2010 yazında serbest kaldığında ilk defa geleceğini kendi elleriyle çizme imkanı gelmişti ellerine. Ne de olsa doğduğu şehir tarafından seçilmek ve kariyerine Cavaliers‘ta başlamak onun kontrolünde gerçekleşmemişti.

O yaz altı takımla görüştü (Cavs, Heat, Knicks, Clippers, Bulls, Nets) ve hepsinin kendilerine göre LeBron’u kadroya katmak için geçerli sebepleri vardı.

Her ne kadar LeBron’un hangi takımı seçeceğine yönelik bir sürü spekülasyon olsa da asıl kararı o gün öğrenecekti bütün NBA komünitesi.

“Yeteneklerimi güney sahiline taşıyacağım.”

Spor tarihinin en ikonik anlarından biri yaşanmıştı. LeBron James, doğduğu ve yedi sene formasını giydiği Cleveland şehrinin düşmanı haline gelmiş, Miami Heat‘in yolunu tutmuştu.

Saha içinde Dwyane Wade ve Chris Bosh ile güçlerini birleştirmek mantığa oturuyordu. Üç oyuncu da 2003 draftında seçilmişlerdi, ABD Milli Takımı ile Olimpiyatlarda beraber forma giymişlerdi ve en önemlisi, 2010 yılında üç oyuncu da serbestti.

Fakat o televizyon programının asıl büyük etkileri saha dışında yaşanacaktı.

LeBron James, kendisini destekleyen milyonlarca Cavs taraftarına “ihanet etmek” için televizyon programına mı katılmıştı gerçekten?

Ligin en iyi oyuncusu bütün ipleri eline almış, kendi kariyeri için iyi olacağını düşündüğü senaryoyu yine kendisi çizmek istemiş, bu konuyu bütün ligin odağı haline getirmiş ve sonra da ligin en iyi oyuncularından ikisiyle güçlerini birleştirmişti.

NBA tarihinde daha önce böyle bir şey görülmemişti. Tabii ki yıldız oyuncular kendi kariyerlerinin iyiliği için hamleler yaptılar, tabii ki ligin en iyi oyuncuları şampiyonluk için bir araya gelip “süper takım”ları oluşturdular ancak böylesi ilk defa yaşanıyordu.

Bir oyuncunun böylesine güç kazanması, sosyal medyanın da etkisiyle kitlelere bu denli hitap etmesi NBA’deki bazı olguları da kökünden değiştirecekti.

Ligin en iyi oyuncusunun böyle bir karar alması diğer yıldızlara da yansıyacak ve NBA’de “player empowerment” olarak adlandırılan; oyuncuların takım sahiplerine, takımlarına karşı fazlaca güç kazandığı bir dönemin başlamasına ön ayak olacaktı.

Bugün bu denli güç kazanan bazı yıldızların sonrasında yaptığı hamleleri inceleyecek, değişen güç dengesinin faydalarına ve zararlarına değinecek, işin çığırından çıkıp çıkmadığını tartışacağız.

NBA’i taraftarlar için çekici kılan en büyük unsur tartışmasız barındırdığı oyuncular. Ligi takip eden neredeyse bütün taraftarlar belli bir oyuncuyla bağ kuruyor, bu oyuncuların basketbol sahasında yaptıkları NBA’in marka değerini belirleyen en büyük kriter oluyor.

Bu yüzden oyuncuların artık işin en büyük aktörlerinden biri haline gelmesi adaletli gözüküyor. 2011 yılında yaşanan lokavtta oyuncuların ligin toplam gelirinden aldığı payın %57’den %50’ye düşürüldüğü de düşünülünce oyunun en büyük figürlerinin gelecekleri hakkında söz sahibi olmaları mantığa oturuyor.

Fakat neredeyse her güç kazanan otoritede gözlemlenebileceği gibi oyuncularda, özellikle de süper yıldızların bazılarında da irili ufaklı güç zehirlenmeleri yaşandığını, elde ettikleri nüfuzu zaman zaman “kötüye kullanabildiklerini” söyleyebiliriz.

Birkaç örnekle inceleyelim.

“Süper Takım” Brooklyn Nets’in Kuruluşu ve Çöküşü

LeBron’dan sonra bu gücü kullanarak halihazırda kontratları olan takımlardan takasını isteyen veya serbest kaldıktan sonra kendileri için en iyisini düşündükleri senaryoyu uygulayan birçok süper yıldız oldu.

Fakat belki de en çok yankı uyandıranı Kevin Durant’ti.

Durant, 2016 yılında serbest kaldığında herkesi şok ederek bir önceki sezon 73 galibiyet alarak tarihe geçen, son iki sezonun MVP’si Stephen Curry’nin bulunduğu Golden State Warriors‘a gitmeye karar vermişti. Böylece bir süper takım daha kurulmuş oldu.

Durant, draft edildiği takım Thunder‘da artık başarıya ulaşamayacağını düşünmüş, kendince kariyeri için en iyi sonuç verecek hamleyi yapmıştı. Bu karardan aylar öncesinde Thunder ile Batı Konferansı Finalleri’nde Warriors‘a karşı kariyerinin en kötü serilerinden birini geçirmesi ve 3-1 öne geçmelerine rağmen fiyaskoyla sonuçlanan sezon, Durant’in gitmesine engel olmamıştı.

Bundan 20-30 yıl önce herhangi bir süper yıldızın böyle bir hamle yapması NBA çevresinde neredeyse imkansızdı. Oyuncuların draft edildiği takımlara sadakat göstermesiydi normal olan, başka süper yıldızlarla birleşerek nispeten kolay yolu seçip ne olursa olsun şampiyonluğa ulaşmak değil.

Durant, verdiği bu kararla ligin yeni kötü adamı haline gelmişti.

Fakat sonuçta kontratı biten bir oyuncu, kendisine kontrat verebilen bir takıma gitmeyi tercih etmişti. Kurallar çerçevesinde bu olayda hiçbir sıkıntı yoktu. Nitekim Warriors-Durant evliliği de ilk iki senesinde gayet iyi sonuç verdi, takım çok rahat şekilde iki şampiyonluk kazandı ve Durant, ikisinde de Finaller MVP’si ödülünü kazanan isimdi.

Warriors’taki üçüncü sezonunda aşilinden sakatlık yaşayan ve playoff ile finallerin büyük bir bölümünü kaçıran Durant, o yılın sonunda bir kez daha takım değiştirmeye karar verecekti. Kötü itibarını kazandığı iki şampiyonluk ile bir nebze olsun toplayabilmişti, şimdi başka bir organizasyonda kendini bir kez daha kanıtlamak istiyordu.

Bunun için başka bir yıldızla birleşmeyi tercih edecekti yine: Kyrie Irving.

Irving, LeBron James ile birlikte Cavaliers‘ta şampiyonluk yaşadıktan sonra yine konumuza örnek olacak şekilde takasını istemiş ve Boston Celtics‘in yolunu tutmuştu.

Sakatlıkların, soyunma odasındaki problemlerin ve organizasyondaki kaotik havanın başrollüğünü yaptığı Irving-Celtics birlikteliği; beklentilerin yanından bile geçememişti. Nitekim 2019 playofflarında bir önceki sezon Irving ve Hayward’ın sakatlıklarına rağmen NBA Finalleri’ne sadece bir maç uzaklıkta kalan Celtics, bir türlü takım olma emaresi gösterememiş ve ikinci turda Milwaukee Bucks‘a karşı 4-1’lik ağır bir yenilgi almıştı.