Hakeem “The Dream” Olajuwon: Eşsiz Kariyer Yolculuğu, Bıraktığı Miras ve Daha Fazlası

10/Nis/23 09:32 Nisan 10, 2023

Bilal Baran Yardımcı

10/Nis/23 09:32

Eurohoops.net
BOSTON - 1989: Hakeem Olajuwon #34 of the Houston Rockets looks on against the Boston Celtics during a game played in 1989 at the Boston Garden in Boston, Massachusetts. NOTE TO USER: User expressly acknowledges and agrees that, by downloading and or using this photograph, User is consenting to the terms and conditions of the Getty Images License Agreement. Mandatory Copyright Notice: Copyright 1989 NBAE (Photo by Dick Raphael/NBAE via Getty Images)

Eurohoops Çeviri, NBA tarihinde özel bir iz bırakan Hakeem “The Dream” Olajuwon’un hikayesini sizlerle buluşturuyor.

by William Guillory / Çeviri: Bilal Baran Yardımcı / info@eurohoops.net

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı 4 Şubat 2022 tarihinde The Athletic‘te yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Houston Rockets, 1984 yılında Jim Petersen’ı draft ettiğinde Petersen’ın ligde ne kadar kalacağına dair bir fikri yoktu fakat o yine de heyecanlıydı. O yıl Rockets‘ın bir numaradan seçtiği Houston Üniversitesi çıkışlı Hakeem Olajuwon dahil dünya üzerindeki en iyi uzunlara karşı oynayacaktı.

Rockets, 2.08 boyundaki Petersen’i üçüncü turda seçti ve oyuncunun görevi maçlarda Olajuwon’un arkasından gelmekti. Daha da önemlisi Petersen, antrenmanlarda Olajuwon’ı daha iyiye itmekle ve oyununu keskinleştirmesine yardımcı olmakla mesuldu. Takımla birlikte yaptıkları antrenmanların ilklerinden birinde Petersen bir şut kullandı. Olajuwon bu şutu rahatlıkla panyaya yapıştırdı.

Birkaç pozisyon sonra Petersen smaç vurmaya çalıştı. Olajuwon o denemeyi de panyaya yapıştırdı.

İkinci başarısız denemenin ardından Rockets koçu Bill Fitch, Petersen’ı konuşmaya çağırdı.

“Hey, Jim Pete,” dediğini hatırlıyor Peterson, Fitch’in kendisine. “Başka bir seviyeye geçmek isteyebilirsin.”

Petersen, Olajuwon’un 12 All-Star seçilimi, iki NBA şampiyonluğu, iki Finaller MVP’liği, bir normal sezon MVP’liği ve iki Yılın Savunmacısı başarılarıyla donattığı dominant kariyerinin birçok kurbanının ilkiydi. Fakat bu hikaye çok daha önceden dünyanın öbür tarafında yazılmaya başlanmıştı.

Olajuwon, Nijerya’nın Lagos şehrinde büyüdü ve ilk aşkı futbol olmuştu. Futbol, ülkesinde basketboldan çok daha popülerdi. Futbol oynamak istemişti fakat uzun fiziği çabukluğuyla öne çıkan yaşıtlarının arasında parlamasını zorlaştırıyordu. Şansını uzun kollarını ve atikliğini kullanabileceği kalecilikte denedi. O da tam oturmamıştı.

Olajuwon 17 yaşındayken lisedeki sınıf arkadaşlarından biri kendisinden bir turnuvada okulun basketbol takımında oynamasını istedi. Olajuwon, basketbol topunu eline aldığı anda aşık oldu.

“Basketbol, Nijerya’da popüler bir spor değildi.” diyor Olajuwon GiveMeSport’a. “Bu yüzden bir kere basketbola adım attığınızda sanki yer altı dünyasına adım atmış gibi oluyorsunuz.”

Olajuwon, bu yeni dünyada hareket etmenin nasıl bir şey olduğunu öğrenmeye başladı. İnsanlar hangi dili kulanıyordu? Oyuncular sahada nasıl hareket ediyordu? Fiziği ve akıcı oyunu potansiyelinin çok yüksek olduğunu gösteriyordu fakat henüz çok hamdı, oyunun inceliklerini öğrenmeye zaman ayırıyordu. Neyse ki futbol ve hentbol oynama deneyimleri bu dönüşümün hızlanmasına yardımcı oldu. Kendi fiziğindeki oyunculara göre dar alanlarda hareket edebilme yeteneği ve ayak hareketleri çok üst seviyedeydi.

Parkeye adım attıktan sonra başarılar ve tanınma beklenenden çok daha erken gelişti. İnsanlar ona kolejde forma giymesi için Amerika’ya gitmesini önermeye başladı. Houston Üniversitesi’ni ziyaret etti, koçlarla birlikte antrenmanlara çıktı ve aylar içinde dünyanın öbür ucuna taşınmak için toplanır hale gelmişti. Olajuwon’ın potansiyeli ortadaydı.

1982 yılında Houston’ın asistan koçu Terry Kirkpatrick, The New York Times’a “Hakeem muhteşem bir oyuncu olacak. İşin bir noktasında onu Bill Russel’ın savunması ve Moses Malone’un hücumunun karışımı olarak görüyorum.” demişti.

Gerçekten de büyük bir övgü fakat bunları yapması için kolejde birkaç yıl kendisini inşa etmesi gerekiyordu. Rekabet ve fiziksellik seviyesi Olajuwon’ın gördüğünden çok daha yüksekti. İlk sezonu askıya alındı ve ikinci sezonunda da sadece altı maça ilk 5 başladı.

Forma giymeye başladığı ikinci sezonda işler değişti. Yaz aylarını Houston’daki Fonde Recreation Center’da NBA oyuncularıyla hazırlık maçları yaparak geçirmişti. Hall of Fame pivot Moses Malone ile sık sık karşı karşıya gelmişti. Malone, en yüksek seviyede en iyiler arasında olabilmek için neler gerektiğini öğretti ona. Olajuwon, başarısının büyük kısmında krediyi Malone’a ve o yaz aylarında Malone’dan öğrendiklerine veriyor.

“Malone isteyebileceğim en iyi sınavdı.” diye yazmıştı Olajuwon 2013 yılında. “Bana yumuşak davranmıyordu, o savaşlar kariyerimdeki en önemli şeylerdendi. Sadece oyunumu sağlamlaştırmamı sağlamadılar, ayrıca mental olarak belli bir sertlik seviyesine ulaşmamı sağladılar.”

Olajuwon, Malone’a karşı oynarken edindiği agresiflik ve fizikselliği koleje adapte etti ve ülke çapındaki en dominant kolej oyuncularından biri haline geldi. 1983 ve 1984’te NCAA finaline çıkan Houston takımlarının yüzü haline gelmişti. Houston’da geçirdiği yıllarda koçlarından biri ona efsaneleşen “The Dream” lakabını takmıştı çünkü güçlü smaçları vururken çok zarif görünüyordu.

Olajuwon’un basketbol dünyasındaki ani yükselişi kolejdeki son yılından önce drafta katılarak 1984 NBA draftında bir numaradan seçilmesiyle devam etti. O draft Michael Jordan, John Stockton ve Charles Barkley gibi isimleri de barındırmasıyla tarihin en iyi draft sınıflarından birini içeriyordu. Tesadüf eseri birinci sıra hakkı Houston Rockets’taydı ve Olajuwon, ikinci evi haline gelen şehirde kalma fırsatı bulmuştu. Rockets’ın bu seçimi yapması ise duygusal noktadan çok bağımsızdı. Sınıfta Jordan bulunsa da Olajuwon’un fiziği, atletizmi ve savunma yeteneklerinin muhteşem kombinasyonuyla açık ara birinci sıradan seçilmesi bekleniyordu.

1983 draftının ilk sırasında da Ralph Sampson’ı seçen Houston, organizasyonu “İkiz Kuleler”in taşıması fikrini çok sevmişti. Zaman zaman Sampson ile uyumları garip dursa da Olajuwon, profesyonel basketbolda da başarıya çabuk ulaştı. Çaylak sezonunda 20.6 sayı – 11.9 ribaund ortalamaları tutturdu ve Yılın Çaylağı ödülünün oylamasında Michael Jordan’ın arkasından ikinci sırada yer aldı.

“Fiziksel olarak inanılmaz durumdaydı.” diyor Petersen. “Çok güçlüydü, aynı zamanda çok hızlı ve atikti. Lige daha önce onun gibi bir oyuncu gelmemişti. Fiziksel olarak ne kadar dominant olduğunu, ne kadar güçlü, hızlı ve çabuk olduğunu, ellerinin ne kadar çabuk olduğunu ve ne kadar hızlı zıplayabildiğini size anlatamam.”

“Gerçekten eşsiz bir oyuncuydu. Jordan her ne kadar oyunun iki tarafında da harika olsa da bence pivot pozisyonunda Hakeem Olajuwon onunla aynı türdeydi.”

Olajuwon fiziğiyle ve kendi fiziğindeki oyuncuların hayal bile edemeyeceği yetenekleriyle sık sık takım arkadaşlarını kendine hayran bırakırdı. Antrenmanların sonlarında takım arkadaşları bazen takım arkadaşları yarı sahadan şutlar denerdi ve sokmaya çalışırlardı.

Olajuwon’un bu konuya farklı bir yaklaşımı vardı.

“Futbolcular futbol topunu alır, ayağıyla sürer ve havaya kaldırırdı.” diyor Petersen. “O, bunu basketbol topuyla yapardı. Oturduğu yerden ayaklarıyla topu sürerdi, havya kaldırırdı ve havada ayak değiştirirdi. Kafasıyla da çok kez sektirirdi.”

Yarı sahadayken topu potaya sırtı dönük şekilde birkaç kez sektirir ve röveşata denemesiyle topu çemberden geçirmeye çalışırdı.

Herhangi bir NBA oyuncusunun böyle bir şey deneyip atmaya yaklaşması bile deliceydi, Olajuwon bunu sık sık yapardı. Onun fiziğinde bir oyuncu için bu akıl sır ermez bir şeydi.

“Daha önce bunu kimsenin yaptığını görmemiştim.” diyor Petersen.

İkinci sezonunda Olajuwon, Rockets‘ı Batı Konferansı Finalleri’ne taşıdı ve son şampiyon Los Angeles Lakers‘ı beş maçta eleyerek NBA Finalleri’ne çıktılar. Finallerde Rockets‘ın genç kadrosu tecrübesizlik sorunu yaşadı ve Larry Bird’ün Boston Celtics‘ine altı maçta kaybettiler. Yine de Olajuwon’un kariyerinin bu kadar başındayken elde ettiği etkileyici başarılar lig genelinde beğeni topladı. Ligin yeni uzunu gelmişti ve yanında kendisinden bile uzun bir ortağı vardı.

“O zamanlar her şey Celtics ve Lakers etrafında dönüyordu.” diyor Petersen. “Herkes Celtics ile Lakers’ın karşı karşıya gelmesini bekliyordu, bu genç Houston takımının bir şeyler başarmasını bekleyen kimse yoktu.”

Finallerden sonra ne yazık ki Sampson diz sakatlıklarıyla uğraşmaya başladı ve kariyeri bir daha asla aynı ilerlemedi. İki yıl sonra Houston, Sampson’ı Golden State‘e takasladı ve Olajuwon artık tartışılmaz şekilde organizasyonun yüzü haline gelmişti.

Sampson’ın ayrılığından sonra Olajuwon tarihi seviyede istatistikler tutturmaya başladı ve kendisini oyunun en dominant iki yönlü oyuncularından biri olarak tanımladı. 1988-89 sezonunda 20+ sayı, 13+ ribaund ve 3+ blok ortalamaları tutturarak NBA tarihinde bunu Kareem Abdul-Jabbar, Bob McAdoo ve Bob Lanier’den sonra yapan ilk isim oldu. Bu başarıyı gelecek dört sezonun üçünde tekrarladı.

Olajuwon her ne kadar bireysel olarak muhteşem işler başarsa da takım onun başarına ayak uyduramıyordu. 1986’da NBA Finalleri’ne çıktıktan sonra Rockets, beş sene daha playoff yapma başarısı gösterdi fakat 1987 yılında Batı Konferansı Finalleri’ne çıktıktan sonraki dört sezonda ilk turda elendiler.

1991-92 sezonu sırasında Rockets, Olajuwon’u draft ettikten sonra ilk kez playoffu kaçırma tehlikesi yaşıyordu. Yıldız pivot yaşadığı hayal kırıklığını topluma yansıttı ve takasını istedi.

Olajuwon, basına şu açıklamaları yaptı: “Onlar (yönetim) için dönmeyeceğim, takım arkadaşlarım ve taraftarlar için döneceğim fakat önümüzdeki sezon Rockets’ta oynamak istemiyorum. Yaşanan her şeyden sonra bu açık. Bütün bunları söyleyen bir yönetim için çalışmak ister miydiniz? Sezon sonunda herkesin çantasını toplaması daha iyi.”

Olajuwon’un toplum önünde yönetimle yaşadığı çekişme yaz boyunca devam etti fakat organizasyon, en iyi oyuncusunu takaslamayı reddetti. Bu karar sonrasında doğruluğunu kanıtladı. Bunun yerine Houston, 1991-92 sezonunun ortasında Don Chaney yerine Rudy Tomjanovich’i getirdi ve 1992-93 sezonunda 55 maç kazanarak organizasyon rekorunu kırdı.

O zamanlar Olajuwon, NBA’de sekiz yıl boyunca gösterdiklerinden bambaşka bir konuda uzmanlaşmaya başladı. Sırtı dönük oyundaki hareketleri ve savunmaları manipüle etme yeteneği başka bir seviyeye çıkmıştı. Artık boyalı alanda sadece fiziksel olarak dominant değildi, basketbol tarihinin en yetenekli ve en farklı post-up oyuncularından biri haline gelmişti. İmza hareketi “Dream Shake”, onu durdurmaya çalışan sayısız savunmacıyı çaresiz bırakıyordu.