by Eurohoops Team / info@eurohoops.net
Eurohoops Türkiye’yi YouTube’da takip etmek için tıklayın!
Eurohoops Türkiye’nin Instagram hesabını takip etmek için tıklayın!
16 Aralık 2025 tarihinde ESPN’de yayınlanan ve Ramona Shelburne tarafından kaleme alınan bu yazı, uyarlanarak Türkçe’ye çevrilmiştir
Chris Paul’ün Atlanta’dan Los Angeles’a, ertesi sabah özel uçakla yaptığı yolculukta kablosuz internet sorunsuz çalışıyordu. Paul ise bir gece önce apar topar eve gönderilmiş ve basketboldaki geleceği, belirsizliğe itilmişti.
LA Clippers başkanı Lawrence Frank’in, Paul’a kulüp tarihinin en büyük oyuncusuyla yollarını ayırdığını söylemesinin üzerinden yalnızca birkaç saat geçmişti. Oysa bu sezon, anlatı ve kader açısından Paul için ‘makul’ bir emeklilik turu olacaktı. Buna karşın sadece 21 maç sonra her şey bitti.
Bunun yerine sezon, 40 yaşındaki müstakbel Hall of Fame oyun kurucu ve takım için tam bir felakete dönüştü. Clippers‘ın derecesi 5-16’ydı ve Batı Konferansı’nda 14. sıradaydı.
Lig genelinde kafa karışıklığı hâkimdi. Clippers’ta, Paul’u deplasmanda gecenin bir yarısı acilen eve gönderecek kadar önemli ne olmuştu? Bu iş neden evde, bir hafta sonra çözülemeyecek kadar kötüye gitmişti?
Bu karar NBA’de pek çok kişiyi şaşırttı. Aralarında, ‘Lob City’ döneminde Paul’la birlikte takımı taşıyan ama 2017’de sona eren o çağdan bu yana Paul’le neredeyse hiç konuşmamış bir isim de vardı.
Blake Griffin ile Chris Paul’un ilişkisi en iyi zamanlarında bile soğuktu. Ancak son yıllarda buzların yavaş yavaş eridiğine dair işaretler görülmüştü. Medya üzerinden yapılan olumlu açıklamalar… Griffin’in, Paul geçen sezon NBA asist sıralamasında ikinci sıraya yükseldiğinde hazırlanan ‘tribute’ videosuna dahil olması…
Griffin, Paul eve uçarken ona bir mesaj attı. Paul’ün yaşadıklarını gerçekten anlayabilecek belki de tek kişi olduğunu biliyordu, yani bir zamanlar yüceltilmiş olduğu bir kulüp tarafından soğuk biçimde kapı dışarı edilmek.
Paul, uçağı iner inmez Griffin’i aradı. FaceTime üzerinden Lob City’nin üçüncü yıldızı DeAndre Jordan’ı da görüşmeye eklediler.
Bu, üçünün sekiz yıl sonra ilk kez bir araya gelişiydi; Paul’ün Houston’a takas edilmesiyle ve Griffin’in maksimum kontrat uzatmasını imzalamasından yalnızca altı ay sonra Detroit’e gönderilmesiyle biten Clippers döneminden bu yana ilk kez.
Bu “travma bağı”nın, yıllardır aralarında kalan her şeyi gömdüğü gerçeği hiçbirinin gözünden kaçmadı. Paul, üç eski Clippers oyuncusunun gülümseyerek yer aldığı FaceTime ekran görüntüsünü Instagram’da paylaştı.
Ortaya çıkan absürtlüğe güldüler.
Griffin emekli oldu ve televizyonda başarılı bir kariyere geçti. Jordan, New Orleans Pelicans’ta kariyerinin son demlerini bençin sonunda geçiriyor. Paul ise, bir gece önce Lawrence Frank’in kendisine artık kararın kesin olduğunu ve kalmak için sunduğu hiçbir argümanın dikkate alınmadığını söylemesine kadar, Clippers’ta aynı şekilde veda edeceğini sanıyordu. Güzel bir hikâyeydi, ta ki öyle olmaktan çıkana kadar.
Ortaya çıkan tablo; yanlış hesaplar, kötü iletişim ve Batı Konferansı’nın kalabalık yapısında “sürpriz aday” olarak görülen bir takımın şok edici derecede düşük performansının zehirli bir birleşimiydi.
Herkes iyi niyetle yola çıkmıştı: Kariyerinin sonundaki, fikirlerini sakınmayan bir Hall of Fame oyuncusu, eski takımıyla son bir yolculuk yapmak istiyordu; takım ise, altı sezonda yalnızca bir konferans finaliyle sonuçlanan ve büyük baskı altında geçen Kawhi Leonard deneyiminin sonuna yaklaşırken, uzun süredir dolduramadığı liderlik boşluğunu eski yüzüyle kapatmayı umuyordu.
Ama NBA’de sonlar nadiren temiz ve acısız olur. Bu son da — hem oyuncu hem takım için — spordaki en yanıcı karışımdan doğdu: Yanlış algılar ve işlev bozukluğu.
Chris Paul’ün Los Angeles’a dönüşü, neredeyse baştan itibaren başarısızlığa mahkum olmanın ötesinde, Clippers için bugünkünden bile daha zorlu bir geleceğin habercisi olabilir.

Paul, Griffin ve Jordan arasındaki telefon görüşmesi, konuşmanın içeriğini bilen birden fazla kaynağa göre yaklaşık 90 dakika sürdü. Bunun başlıca nedeni, Paul’un Clippers’ın kendisini neden bu kadar ani bir şekilde gözden çıkardığını anlamlandırmaya çalışmasının bu kadar zaman almasıydı.
Başantrenör Tyronn Lue ile ve özellikle yardımcı başantrenör Jeff Van Gundy ile bazı tartışmalar yaşanmıştı. Ayrıca Paul’un, organizasyonun “ayrıştırıcı” olarak algıladığı faaliyetlere girmemesi ve daha pozitif olması yönünde başkan Lawrence Frank ile birden fazla toplantı yapılmıştı.
“Gerçekten tek bir sebep yoktu,” dedi duruma yakın bir kaynak. “Bu, Cleveland’da JR Smith’in çorbayı fırlatması gibi bir durum değil.”
Ancak kaynaklara göre, Paul’ün yaz aylarında bir yıllık, 3.6 milyon dolarlık kontratla serbest oyuncu olarak imza atarken Clippers’taki rolüne dair beklentiler arasında ciddi bir uçurum vardı.
Takım, Paul’ü çok fazla ilgi ve alaka gerektirmeyen, bençin sonundan gelen bir veteran lider olarak hayal ediyordu.
James Harden ve Kawhi Leonard sahada ne kadar üst düzey olurlarsa olsunlar — her ikisi de takım arkadaşları tarafından genel olarak sevilen ve saygı duyulan oyuncular — hiçbir zaman ‘yüksek sesli liderler’ olarak görülmediler. Mevcut Clippers kadrosunda bu tanıma uyan tek isim Paul’du ve onu imzalamanın getirdiği cazibenin bir parçası da buydu.
Paul’un transferini duyuran açıklamada Frank, onun “yedek” bir rolde oynayacağını söylemişti. Birden fazla kaynağa göre Frank, Paul’un rolünün epey sınırlı olacağını, Paul’ün varlığının kendi rollerini nasıl etkileyeceğinden endişe eden bazı oyunculara da anlatmıştı.
Yaz boyunca yapılan birkaç görüşmede, geçen sezon San Antonio Spurs formasıyla 82 maçın tamamında ilk beş başlayan Paul, bu rolün genel çerçevesini kabul edebileceğini söylemişti. Ancak aynı zamanda rekabet etme şansı istediğini ve elinden gelenin en iyisini yaparak teknik ekibin bir uzantısı olmayı hedeflediğini de vurgulamıştı.
Birleşme, başlangıçta uyumla başladı. Paul, Carmelo Anthony’nin Hall of Fame töreninden sonra doğrudan Phoenix’e uçup Harden ve diğer takım arkadaşlarıyla sezon öncesi kampa katıldı. Los Angeles’a döndüğünde ise oyuncuları bireysel idmanlarına davet etti ve SoFi Stadium’daki locasında Los Angeles Rams maçlarını birlikte izlemeye çağırdı.
Medya gününde Paul, maaş tavanını dolanma soruşturmasının yarattığı krizi yöneten kulüp adına güvenilir bir ses olarak öne çıkarıldı. Bu, onu geri getirirken üstlenmesi beklenen role birebir uyuyordu.
Ancak Paul bu rolü gerçekten oynamaya başladığında, Clippers geri adım atmış gibi göründü. Bir oyuncuya idman yöntemleri hakkında önerilerde bulunduğunda, teknik ekibi baltalamaması yönünde uyarıldı. Sahada ya da saha dışında oyunculara meydan okuduğunda veya onlara bir hücum setini nasıl oynayacaklarını söylediğinde, bazı oyuncular ve koçlar onun “fazla müdahil” olduğu yönünde şikâyetlerde bulundu.
“Chris böyledir,” dedi başka bir takımın yöneticisi. “Seni yorar. Haklı olduğuna inanır ve çoğu zaman gerçekten haklıdır, bu da insanı daha çok sinirlendirir ve onunla aynı fikirde olana kadar herkesin etrafında dolaşır.”
Bu durum, antrenman kampında daha da belirgin hale geldi. Paul, kısa sürede ikinci beşin lideri olarak öne çıktı ve bu grup, düzenli olarak ilk beşi yenmeye başladı.
“Onları dağıtıyorduk,” dedi forvet John Collins kısa süre önce ESPN’e. “Her gün, ilk beşi dağıtıyorduk.”
Paul, hazırlık maçlarında maç başına 19 dakika oynadı; 8.3 sayı ve 5.3 asist ortalamaları yakaladı. Bu, yaz aylarında konuşulanlardan çok daha büyük bir roldü.
“Bence Ty’ın hatası burada,” dedi duruma yakın bir kaynak. “Çünkü bu durum, Chris’i gerçekten güçlendirdi ve ona yönelik beklentileri değiştirdi.”
Lue, Paul’un rekabetçi ruhunu seviyordu ve verilen sürelerde Paul de iyi oynuyordu. Üstelik takımın buna ihtiyacı vardı çünkü sezona girerken Leonard, Bogdan Bogdanovic ve Bradley Beal, sakatlıklarla boğuşuyordu.
Kaynaklara göre, kopuş da tam bu noktada başladı.
“Eğer istedikleri tek şey bir amigo olsaydı,” dedi ligden bir yönetici. “O zaman neden Chris Paul ile imzaladılar? Sonuçta onu daha önce de tanıyorlardı. Nasıl biri olduğunu biliyorlardı.”