“Make EuroLeague Great Again!” 10 Takıma 10 Hayali Transfer

2017-03-26T15:31:33+00:00 2017-03-27T09:49:16+00:00.

Semih Tuna

26/Mar/17 15:31

Eurohoops.net

Eurohoops Fırın’dan taptaze, yeni bir yazı daha. Euroleague’de 10 takıma yakından baktık ve hangi oyuncuyla bir seviye yukarı çıkabileceklerini değerlendirdik.

by Semih Tuna / info@eurohoops.net

Farazi konuştuk, hayal ettik. Hangi takımın nerede eksiği var ve hangi oyuncu o takıma ‘cuk’ oturur, bunun yanıtını aradık.

Nando de Colo, Ekpe Udoh, Milos Teodosic, Sergio Llull gibi isimleri bu listede görmeyeceksiniz. Onları hangi takıma koyarsanız koyun zaten takımın tavanı ister istemez yükselecek. Sadece bir istisna var; Bogdan Bogdanovic.

Diğer kuralımız ise her takımdan yalnızca bir oyuncunun ayrılması.

Keyifli okumalar!

ANADOLU EFES: BOGDAN BOGDANOVIC

Yapılan yatırım doğrultusunda hedefin ne olduğu gayet açık: Final Four. Heurtel ve Granger, F4 seviyesindeki bir takımın ball handler oyuncuları olarak yeterli mi? Maçın el yakan toplarında doğru kararları alabilecek seviyede isimler mi? Heurtel’ın Şubat ayının en değerli oyuncusu olmasına, Granger’ın da son 2 haftada alev almasına rağmen bu konuda şüphelerim yüksek. O yüzden Bogdan Bogdanovic’in guardlardan biri kenardayken hem takımı yönlendirebilecek seviyede olması, hem de onlar sahadayken iş bitirici role bürünecek olması, ister istemez Anadolu Efes’in çıtasının bir adım daha yukarıya çıkmasını sağlıyor.

OLYMPIAKOS: BRAD WANAMAKER

Olympiakos, ligin net şekilde en iyi savunma takımı. Birebirde fizik olarak çoğu rakibe ezilmeyecek durumda olmalarının yanı sıra kompakt oyunları ve doğru yardım zamanlamalarıyla bu pek de şaşırtıcı değil. Olympiakos’un problem yaşadığı alan ise sahanın diğer tarafında. Spanoulis olmadığı zamanlar bilhassa sete set oyunda alışkanlıkları gereği pozisyon üretebilseler de yeterli değil. Onları yukarıya taşıyabilecek parça ise Avrupa’nın belki de en iyi çift yönlü oyuncusu Brad Wanamaker. Errick Green son dönemde fena sayılmayacak işler yapsa da işin dağıtım tarafında beklentileri karşılayamıyor. Brad, birebirde sorumluluk alabildiği gibi Birch ile müthiş bir uyum yakalayabilir ve bizlere göz ziyafeti çektirebilirdi.

ZALGIRIS KAUNAS: BRYANT DUNSTON

Litvanyalılara aynı zamanda bir skorer arayışındaydım ama pivot ihtiyaçları daha büyük. Lekavicius, Ulanovas, Pangos, Westermann, yer yer Milaknis ile kısa rotasyonunu ite kaka götürüyorlar. Bu takımın uzun süre playoff yarışının içinde yer alması ufak çaplı bir mucize. Kadroları son derece sınırlı ama Sarunas Jasikevicius’un saha içinden sonra saha dışında da maharetlerini çok sınırlı bir zaman dilimi içinde takımına empoze etmesi, oyunculuk döneminden beri verdiği o ‘geleceğin koçu’ izleniminin gerçeğe dönüşmesine dönüşmesini sağladı.

Sezon başında Augusto Lima’nın transferi hiç mantıksız değildi. Real Madrid’te kısa sürelerde yarattığı etkiyle daha büyük rol alabileceği bir takımda, çember koruyuculuğu ve ikili oyun bitirebilme yetisiyle Euroleague’in en değerli parçalarından biri olabilirdi. Bunun yerine 3 haftada bir spektaküler smaç veya blok ile karşımıza çıkmaktan başka şey yapmadı. Maliyet açısından Bryant Dunston’ın beklentilerini karşılayamazlar veya hedefleri de Amerikalı pivot için tatmin edici olmayabilir ama Dunston’ın son zamanlardaki çığrından çıkan formu, Zalgiris’in kesinlikle seviye atlamasını sağlardı.

BROSE BASKETS: ALESSANDRO GENTILE

Aynı Sarunas Jasikevicius gibi Andrea Trinchieri de kısıtlı kadrodan mucizeler yaratıyor. Son toplarda kaybettiği birçok maçı kazandığını varsaydık şu an playoff resminin içinde yer alıyor olacaklardı. Fakat eldeki imkanlar belli. Herkes sahaya maksimumundan fazlasını koysa da yapabilecekleri sınırlı. Melli ve Theis harika sezonlar geçiriyorlar ama kısa rotasyonunu bir tık daha güçlendirmek şart.

Alessandro Gentile, çok değil yalnızca 2 sene önce CSKA Moskova’nın ısrarla istediği, piyasası yüksek bir oyuncuydu. Formda olduğu zaman soğukkanlı katil imajını veren, iş bitirici ve sahip olduğu potansiyelle bu kıtanın en iyileri arasında rahatlıkla girebilecek bir oyuncu. Onun Benetton’daki ilk hocalarından biriyle konuştuğumda, Gentile’yi yönlendirenlerin kariyeri için çok fazla karar aldıklarını ve bunun İtalyanı kötü etkilediğini söylemişti. Bu durum, Milano sirkiyle de birleşince mental olarak zaten güçlü olamayan Gentile pes etti. Panathinaikos tarihine gelip en kötü oynayan yabancı oyuncu olarak tarihe geçti. Şans da buldu ama o doğru yolu bulamadı.

Çıkış için Brose Bamberg’den daha doğru bir kulüp var mı? Pek sanmıyorum. Oyuncularına ne kadar güvendiğini her basın toplantısında belirten, onlarla özel olarak ilgilenen koç Trinchieri ve orada bir ekol yaratmaya çalışan İtalyan GM Daniele Baiesi ile birlikte Avrupa’nın sayılı ‘doğru’ organizasyonlarından olan Brose Bamberg, saf yeteneğiyle Gentile’nin hak ettiği yere gelmesini sağlayabilirdi.

DARÜŞŞAFAKA DOĞUŞ: CHRIS SINGLETON

Darüşşafaka Doğuş’un Olympiakos maçını izleyenler, Blatt’in kısa beş ve yüksek baskı ile geri dönüş yaptığını gözlemlemişlerdir. Adrien Moerman çok çok değerli bir oyuncu olsa da henüz tam anlamıyla takıma oturduğunu söyleyemiyorum. Luke Harangody zaten kapasitesi belli, sizi yarı yolda bırakmayacak ama yukarı da çıkarmayacak bir 4 numara.

Darüşşafaka Doğuş’a eklememiz, takım kısalınca 5 oynayabilecek ama dış şut yeteneğiyle Zizic’in yanında 4 numara da büyük fark yaratabilecek, savunmada kapı gibi duran ve iki pozisyonun hepsinde de eşleşme problemleri sağlayabilecek Chris Singleton. Hakikaten şahane ekleme olurdu. Panathinaikos bu sezon playoff’a kaldıysa, Singleton’a çok şey borçlu.

PANATHINAKOS: OTHELLO HUNTER

Şu bir gerçek, Bourousis oraya tam oturmadı. İkili oyun için sert perde yapıp hızlı devrilen bir 5 numaraya çok ihtiyaçları var. Othello Hunter’ın Olympiakos’ta parlamasının ve Real Madrid’e transfer yapmasının nedeni de bunları üst seviyede yapabileceğinin garantisinin vermesi. Spanoulis’ten sonra Doncic ile uyumu da nefis. Panathinaikos, Bourousis ile çember korumakta da zorlanıyor. Hunter işin o tarafında da iyi bir kaleci. Bu transfer ile Calathes’in verimi de artabilir, ellerinde her işi yapabilecek 4 değerli uzun olabilirdi.

KIZILYILDIZ: KEITH LANGFORD

Bu listeyi yaparken yakın arkadaşlarımdan birisine ‘Kızılyıldız için Keith Langford’u düşünüyorum’ dediğimde bana cevabı: ‘Sence orayı bozmaz mı?’ olmuştu. Kombank Arena’da oluşturulan o atmosferin, kısa zamanda yaratılan bu aidiyetin bir oyuncunun gelişiyle bozulacağına katılmıyorum. Kızılyıldız, kendi ürünlerini piyasaya sunan ve Maccabi Tel Aviv gibi takıma başı boş Amerikalı oyuncu doldurmayan bir takım. Zaten Sırbistan’daki samimiyetin nedeni de bu.

Hali hazırda zaten Avrupa’nın en iyi ikinci savunmasına sahip olan takım, Langford’un da gelişiyle hücumda tıkanma problemlerini aşağı çeker ve playoff’a hangi sırada girerse girsin herkesin korkulu rüyası olurdu. Bir nevi Utah Jazz gibi. Kadrolarına baktığınızda pek etkilenmeyebilirsiniz ama bir araya geldiklerinde siz öldürmeye çalışsanız da onlar geri gelmenin bir yolunu her zaman bulurlar.

Yanında Jovic gibi topu çok domine etmeyen bir guard, arkada Kuzmic gibi bir boyalı alan savunmacısı… Simonovic’in keskin şütörlüğü, genç yetenekler ve Langford. Hoşuma gitti.

BARCELONA: ANTHONY RANDOLPH

Şimdi durum şu: Anthony Randolph’un gelmesiyle her şey düzelmeyecek. Zaten hayali konuşuyorum, Barcelona’da her şeyin toz pembe olduğunu düşüneceğim.

Barcelona senelerdir istikrarlı katkı verecek atlet 4-5 numaralar arıyor, ama yaptıkları transferlerin –neredeyse- hepsi karavana. Joey Dorsey gibi zihinsel sıkıntıları olan biri yerine Victor Faverani ile sezona başlansa ve Randolph’un da kadroda yer aldığı düşünülse Barcelona’nın en azından playoff için umutları hala taze olurdu. Tabii kısa rotasyonunda da Koponen’in geçirdiği trafik kazası ve Alex Renfroe’nin sakatlık problemleri de yaşanmasaydı. En azından biraz daha dengeli ve ne yaptığını bilen bir kadro görebilirdik.

Koç Bartzokas ve oyunculardan Victor Claver, Lokomotiv Kuban’ın geçen sezonki Final Four yolunda Randolph birlikte yürüdü ve oyun alışkanlıkları var. Randolph Dış şut katkısı sağlayabileceği gibi Pascual döneminden beri düşük tempoda oynayan Barcelona’nın biraz olsun günümüz basketboluna uyum sağlamasında işe yarayabilirdi.

FENERBAHÇE: NICOLO MELLI

Açık konuşalım. Pero Antic’in artık sahada hareket edecek hali pek kalmamış gibi gözüküyor. Bunun yanında Jan Vesely – Ekpe Udoh ekseninde geçen sezon inşaa edilen inanılmaz spacing, bu sezon sakatlıklarla birlikte rayına bir türlü oturmadı.

Kostas Sloukas’ın sezon başındaki formunun kalıcı olduğunu hayal ederken Sloukas-Bogdanovic-Datome-Melli-Udoh beşlisi ağızları sulandıran bir beş. Low&High post’ta iki tane elit pasörün yanına Melli’nin dış şutunu da günden güne geliştirdiğini düşünürsek hücumun akmaması için hiçbir sebep yok. Bu beşliden Sloukas hariç diğer dördünün pozisyonları için size’ları ve yüksek basketbol iq’ları sebebiyle harika ribauntçular olduğunu düşünürsek hem savunmada hem de hücumda Avrupa’nın en kaliteli ekiplerinden biri karşımıza çıkıyor.

BASKONIA: KRUNOSLAV SIMON

Shane Larkin iyi bir sezon geçiriyor. Rodrigue Beaubois’in ne kadar tehlikeli bir skorer olduğunu biliyoruz. Toko Shengelia sağlıklı kaldığında Avrupa’nın en yetenekli oyuncularından. Hanga’nın çok yönlülüğü ve verimliliği tartışılmaz. Voigtmann ise kıtanın bu sezonki en büyük sürprizi belki de.

Kağıt üstünde çok güzel gözüküyor, evet. Fakat Larkin ve Beaubois’in kırılma anlarında neler yapabileceğine dair elimizde çok veri yok. Krunoslav Simon, bu sezon Milano takımının belki de en güzel hikayesi ve Avrupa’nın clutch time’da en çok sayı bulan 10 oyuncusu arasında. Sakinliği, hücumdaki pas trafiğini artırması ve ‘coachable’ bir oyuncu olması, onu değerli yapan faktörlerden. Baskonia’nın bu tip bir oyuncuya ihtiyacı var ve Krunoslav Simon onları bir adım daha yukarıya taşıyabilir.

EA7 EMPORIO ARMANI MILANO: YENİ BİR TAKIM

Evet.